Düzenin düzensizliği

Dünya, Soğuk Savaşın sona erdiği günden bu yana yeni bir düzene oturamamanın sancılarını çekiyor. Artık ürettiğinden daha fazla tüketen, kazandığından daha fazla borçlanan bir dünyada yaşayabilmemiz mümkün değil. Yani hoşafın yağı kesildi.

1. resim

Winston Churchill 13 Mayıs 1940’ta Avam Kamarasında yaptığı o meşhur konuşmasında

“Size kan, meşakkat, gözyaşı ve terden başka vaat edecek bir şeyim yok”

diyordu.

1940 yılındaki bu konuşma yapıldığı sırada Alman orduları Hitler’in emri ile tüm Avrupa’yı yakıp yıkıyor ve gözünü İngiltere’ye dikiyordu. İngilizlere ise Churchill’in selefi Neville Chamberlain’in basiretsizliğinden kala kala umutsuzluk ve teslimiyet duyguları kalmıştı.

Bu ahval içinde dahi Churchill İngiliz halkına pembe tablo çizmedi ve İngiliz halkına gerçeği tüm çıplaklığı ile söyledi.

Dediği gibi de oldu.

İngiltere, Alman ordularının yıkımından kan, gözyaşı, meşakkat ve evlatlarının ölümü ile kurtulabildi.

Bu satırları kaleme alırken rahmetli Alija İzzetbegoviç’in ‘Açık konuştuğum için bağışlayın. Güzel yalanların bize faydası olmaz; ama acı gerçekler ilaç olabilir’ sözlerini hatırlıyorum.

Karamsarlık yaymayı asla istemem, hatta iflah olmaz bir ümitvarımdır, lakin dünyanın pupa yelken sürüklendiği yeri de görmemek için kör olmak lazım gelir. Bu yüzden toplumların acı gerçekler ile yüz yüze gelmesi, popülizmden ve tatlı yalanlardan her daim daha değerlidir.

Peki, bir bayram sonrası neden bu şekilde karamsarlık kokan bir yazı kaleme alma gereği duymuş olabilirim ki?

Düzenin düzensizliği

Dünya, Soğuk Savaşın sona erdiği günden bu yana yeni bir düzene oturamamanın sancılarını çekiyor. Hegemon, hemen hemen her alanda karşı karşıya kaldığı meydan okumalarını kan, gözyaşı ve kaos planlarını hayata geçirerek aşma niyetinde. Kan ve gözyaşını istemediği noktalarda ise var olan saldırganlıkları durdurabilecek bir kapasitede değil.

Bir dünya haritasını önümüze alsak ve baksak, nasıl bir ateş çemberinin içinde olduğumuzu tüm çıplaklığı ile görürüz. Her ne kadar tüm bu yaşananlara rağmen Türkiye’de savunma sanayii neden bu kadar konuşuluyor, neden güvenlikçi politikalara bu denli ağırlık veriliyor şeklinde konuşanlar olsa da bu lakırdıların neden ve kimlerin adına edildiğini bilmeyen mi var?

Biz, merhum Alija’nın dediği gibi acı da olsa gerçeklerin iyileştirici bir tarafı olabilir düsturundan hareketle, olanı biteni yazmaya ve anlatmaya bu zaviyeden ısrarla devam edeceğiz.

Sermaye ve üretim Güneydoğu Asya’ya kaymaya devam ediyor

JP Morgan CEO’su Jamie Dimon

Önceden havada fırtına bulutları var diyordum, şimdi bu söylemimi değiştiriyorum, kasırga geliyor, kasırga… Birbirinizi kucaklasanız iyi edersiniz. 2008 finansal krizinin kısmen de olsa aşılmasındaki aktörler maalesef şimdi mevcut değil.

diyor.

Konunun uzmanı birçok ekonomistin ortaya koyduğu tablo da bundan farklı değil.

Dünya’nın gelip dayandığı yerin, ürettiğinden daha fazla tüketen, kazandığından daha fazla borçlanan bir dünyanın önümüzdeki süreçlerde artık olmayacağını bizlere göstermekte.

Yani hoşafın yağı kesildi.

Bu tabloya küresel iklim değişiklikleri, çatışma alanlarındaki istikrarsızlıklar, Ukrayna’nın işgali ve İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırım gibi hususlar da eklenince karşımıza bu tablo çıkıyor.

İnsanlık, Gazze soykırımında İsrail’in uluslararası hukukun dışında tutulduğunu ve uluslararası hukukun hegemonlar tarafından nasıl tehdit edildiğini bizzat yaşayarak gördü ve görmeye devam ediyor.

Ve bu kokuşmuşluk her türden komplo teorisinden uzak bir şekilde uluslararası ceza mahkemesi yargıcı Kerim Han’ın ağzından tüm dünya ile paylaşılıyor. Kerim Han yaptığı açıklamada kendisini arayan bir dünya liderinin ‘biz o mahkemeleri Afrika ülkeleri gibi ülkeler ve Putin gibiler için kurduk, İsrail için değil’ dediğini aktarıyor.

Düzenin kokuşmuşluğunu ya da düzenin düzensizliği dönemine girildiğini bizlere kim, nasıl daha açık söyleyebilir?

Ukrayna’nın işgali, enerji ve gıda krizleri ve pandemi sonrası yaşananlar küresel ekonomiyi son derece zorluyor. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in raporunda, yüksek enflasyon ve kısıtlayıcı para politikalarının dünya ekonomisindeki büyüme beklentilerini düşüreceği değerlendiriliyor.

3. Dünya Savaşı mı?

İngiltere eski Genel Kurmay Başkanı Nick Carter, ekonomik kriz ve dünyadaki belirsizlik ve kargaşa ortamının 3. Dünya Savaşı'nın çıkma riskini artırdığını söylüyor.

Nick Carter, yakın bir zamanda geniş çaplı çatışmaların artabileceğini belirterek, "Şu anda dünya endişe içerisinde ve belirsiz bir gidişatta yaşıyoruz. Küresel rekabet oldukça yüksek ve sahip olduğumuz risk oldukça büyük.

Bunun yanında her geçen gün artan tansiyon da, yanlış hesaplamalar ve planlar yapmamıza zemin hazırlıyor. Bu durum yeni bir dünya savaşı riskini de artırıyor. Bu risklerin bilincinde olmamız gerek" ifadelerini kullanıyor.

Oysa dünyadaki çatışma alanlarına baktığımızda belki de dünya, 3. Dünya savaşının ısınma turlarını çoktan tamamladı, o yüzden İngiltere Genel Kurmay eski Başkanı’nın bu uyarıları gecikmiş uyarılar da olabilir.

Avrupa, Güneydoğu Asya’ya kayan sermaye ve üretimin de etkisiyle her geçen gün güçten düşüyor. Bu ise yaşayan halkların refahına menfi yönde tesir ediyor. Avrupa Parlamentosu için yapılan seçimlerde aşırı sağın tedrici olarak artışını sürdürmesinin en önemli sebebi işte bu refahın azalması ile alakalı. Önümüzdeki süreçlerde bu refah kaybı devam ederse Avrupa açısından son derece kan ve gözyaşı dolu zamanların vizyona gireceğini şimdiden öngörebiliriz.

Bu sebeptendir ki Almanya, savunma bütçesinde olağanüstü bir artışı kabul ederek yürürlüğe sokuyor. Birçok Avrupa ülkesi savunma harcamalarını ya arttırıyor ya da Avrupa’nın güvenliği konusundaki endişelerini dile getiriyor.

Şartlar bu köşeye sığmayacak kadar namüsait bir halde gelişirken dünyayı toz pembe göstermeye ve tatlı yalanlar ile toplumu avutmaya ne gerek var?

Dünya harp tarihine baktığımızda zaten harp dönemleri istisnai dönemler değildir.

Son 400 yılda, büyük devletlerin de iştirak ettiği yaklaşık 120 savaşın çıktığı dikkate alınırsa, bu değerlendirmemizin bir abartı olmadığını görebiliriz.

O zaman Türkiye’nin ve insanımızın gelecekteki çalkantılı dönemlere daha şimdiden hazırlanması bir zarurettir.

Türkiye’nin, başta güvenlik mimarisi olmak üzere enerji, üretim, alt yapı, savunma sanayi, eğitim ve alt yapı alanında kendisini dönüştürmeye devam etmesi durumunda, yeni kurulan düzenin başat aktörlerinden biri olacağı ise su götürmez bir hakikattir.

Tartışma