East Asia Forum: İsrail-İran “gölge savaşı” kontrolden çıkabilir!

İsrail ve Lübnan arasında yaşanan son gelişmeler yeni bir savaşı kaçınılmaz hale mi getirdi? İsrail ve İran arasında yıllardır devam eden “gölge savaşı” kontrolden çıkacak mı?

1. resim

Avustralya merkezli düşünce kuruluşlarından East Asia Forum'da, İsrail ve Lübnan'da bulununa Hizbullah güçleri arasında artan gerilimin detaylarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İsrail'in işgali altında bulunan Golan Tepeleri'nde gerçekleşen saldırının ardından artan gerilimde, İran'ın İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesinin "yok edici bir savaşı" tetikleyeceği uyarısında bulunduğuna dikkat çekilen analizde, iki ülke arasında uzun süredir devam eden “gölge savaşısının” da kontrolden çıkacak bir noktaya geldiği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; vekalet savaşı olarak da adlandırılan sürecin artık kontrol edilemez veya sınırlandırılamaz bir noktaya geldiği tespiti yapıldı.

İşte East Asia Forum'da yayınlanan analiz:

İsrail ve İran arasındaki gölge savaş tırmanmaya ve genişlemeye devam ederek sadece bu iki ülke için değil, Orta Doğu'daki diğer uluslar için de ciddi bir kaosa neden olabilir.

İran'ın vekil örgütü olarak tanımlanan Hizbullah ve İsrail son dönemde birbirlerine yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı.

Tel Aviv'in Hizbullah'ı İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri'nde bir futbol sahasına ölümcül bir saldırı düzenlemekle suçlamasının ardından İsrail, Lübnan topraklarına bir dizi saldırı düzenledi ve kaynaklar, daha büyük bir misillemenin artık kesin olduğunu belirtiyor.

Tahran, İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesinin "yok edici bir savaşı" tetikleyeceği uyarısında bulundu.

İran'ın BM misyonu geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada Tahran'ın İsrail'in Lübnan'a yönelik askeri harekat uyarılarını "psikolojik savaş" olarak gördüğünü belirtmiş ve eklemişti;

"İsrail'in tam ölçekli bir askeri saldırıya girişmesi halinde, bölgede yok edici bir savaş başlayacaktır."

İsrail ile Irak'taki İran destekli silahlı gruplar arasındaki çatışma da roket ve füze saldırılarında belirgin bir artışla birlikte önemli ölçüde tırmandı.

Bu yoğunlaşma, misilleme eylemlerinin artma potansiyeli ve daha geniş çaplı bölgesel tırmanma riski konusunda endişeleri arttırmaktadır.

Buna ek olarak, İsrail ile Yemen'deki Husiler arasındaki gerilim artmış ve saldırgan faaliyetlerde dramatik bir yükselişe yol açmıştır.

Husiler geçtiğimiz hafta İsrail'in Tel Aviv kentine bir saldırı düzenleyerek bir kişinin ölümüne ve en az 10 kişinin yaralanmasına neden oldu. Bu saldırı Husilerin İsrail topraklarına yönelik ilk ölümcül saldırısıydı.

İsrail de buna karşılık olarak Yemen'de İran destekli grupla bağlantılı olduğu bildirilen yerleri bombaladı.

Husiler deniz trafiğini aksatmayı amaçlayan saldırı operasyonlarını genişlettikçe bu gerilimler diğer ülkeleri de etkiledi. Kasım ayından bu yana Kızıldeniz'de seyreden gemilere 60'tan fazla saldırı düzenledikleri ve İsrail'e giden gemilere karşı açık tehditler savurdukları bildirildi.

Bu durum bölgedeki gerilimi arttırdı ve ticari deniz trafiğinde önemli aksamalara neden oldu. Gemiler giderek daha fazla sigorta yaptıramaz hale geliyor ve Afrika kıtasında dolanmak zorunda kalıyor.

İranlı liderler artık vekillerinin arkasına saklanmıyor ve vekillerine yönelik herhangi bir saldırı artışının sert bir karşılıkla karşılanacağını açıkça ifade ediyorlar.

İsrailli liderler ise bu gerilimin arkasında İran'ın olduğuna ve Tahran'ın bölgedeki daha fazla ülkede nüfuzunu arttırmayı hedeflediğine inanıyor.

Başbakan Benjamin Netanyahu geçen hafta ABD Kongresi'nde;

"Tahran bizimle yedi cephede savaşıyor. Açıkçası Hamas, Hizbullah, Husiler, Irak ve Suriye'deki milisler, Batı Şeria ve İran'ın kendisi.”

ifadelerini kullanmıştı.

İran ve İsrail arasındaki gölge savaş, birkaç ay önce iki ülke arasında sınırlı ama önemli bir doğrudan çatışmaya yol açtı.

İsrail 1 Nisan'da Suriye'nin başkenti Şam'daki İran diplomatik kompleksine sürpriz bir saldırı düzenledi. Bu saldırı birkaç üst düzey Devrim Muhafızı yetkilisinin ölümüyle sonuçlandı ve iki ülke arasında ciddi bir tırmanışa yol açtı.

Misilleme olarak İran ve vekil güçleri İsrail bağlantılı MSC Aries gemisini ele geçirdi ve ilk saldırıdan yaklaşık iki hafta sonra İsrail topraklarında bir dizi saldırı gerçekleştirdi.

İsrail, İsfahan şehri de dahil olmak üzere İran'daki mevzileri hedef alarak ve Suriye'de ek saldırılar başlatarak daha fazla askeri harekatla karşılık verdi.

Bu olaylar dizisi, mevcut durumun kırılgan ve değişken doğasını vurgulamaktadır; her iki tarafın eylemleri kolayca istenmeyen ve potansiyel olarak yıkıcı sonuçlara yol açabilir.

Sınırlı doğrudan çatışmanın ardından, iki ülke arasındaki gölge savaşları kontrolden çıkacak bir noktaya geldi. Üstelik bu sefer çok daha geniş ve yoğun bir ölçekte.

Bu çatışma, artan katılım ve artan saldırganlıkla yeni bir seviyeye ulaştı ve bölgesel istikrarsızlığı daha da şiddetlendirdi.

Stratejik ve siyasi olarak, çeşitli nedenlerden ötürü tam teşekküllü bir savaşa girmek ne İsrail'in ne de İran'ın çıkarına değil.

Biden yönetimi gerilimin azaltılmasından yana olduğunu açıkça belirttiği için İsrail ABD'nin tam desteğine sahip olduğundan şüphe duyuyor.

İran'ın İsrail'e balistik füzeler ve insansız hava araçları fırlatmasının ardından İsrail'i İran'a karşılık vermekten vazgeçirdi. Ayrıca Biden yönetimi büyük olasılıkla Orta Doğu'da bir savaşa dahil olmanın Demokratların Kasım ayındaki başkanlık seçimlerini kazanma şansını olumsuz etkileyebileceğine inanıyor.

İran tarafında ise hükümet yüksek enflasyon ve işsizlik gibi iç ve ekonomik baskılarla boğuşuyor.

Son cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine katılımın düşük olması halkın statükodan memnuniyetsizliğine işaret ediyor. Dahası, askeri açıdan bakıldığında İsrail'in yüzlerce nükleer silaha sahip olduğuna inanılıyor. Geniş çaplı bir savaşta tüm seçenekler değerlendirilebilir ki bu da İran hükümetinin çıkarına olmayacaktır.

Tarihin beklenmedik bir şekilde tırmanan diğer çatışmalarda gösterdiği gibi, böyle bir vekalet çatışmasında her eylem kontrol edilemez veya sınırlandırılamaz.

Örneğin, Vietnam Savaşı başlangıçta ABD'nin Güney Vietnam'ı desteklemesiyle sınırlı bir çatışma olarak başlamış, ancak büyük güçlerin dahil olduğu tam ölçekli bir savaşa dönüşerek önemli bölgesel ve küresel sonuçlara yol açmıştır.

Tartışma