Energy Intelligence: Türkiye bağımsız dış politikası ile yeniden konumlanıyor
Türkiye, Soğuk Savaş dönemi tanımlanan ittifaklarla sınırlı kalmayan bir politika izliyor. Erdoğan iktidarı boyunca, Avrupa ve ABD'nin çıkarlarından bağımsız ve kendi rotasını çizen bir Türk dış politikası oluşturdu.
ABD merkezli Energy Intelligence araştırma kurumu tarafından Türkiye'nin dış politikasının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iktidarı boyunca, Avrupa ve ABD'nin çıkarlarından bağımsız ve kendi rotasını çizen bir Türk dış politikası oluşturduğu belirtilen analizde, Türkiye'nin özellikle önümüzdeki beş yıl içerisinde hem bölgesel hem de küresel etkileri olacağı tespitinde bulunuldu.
İşte Energy Intelligence'de yayımlanan analizin tamamı:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan, Türkiye'nin lideri olarak görev süresini beş yıl daha uzatacak olan zorlu seçimleri kazandı.
Önümüzdeki beş yıl boyunca; Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasında bir köprü olarak benzersiz jeopolitik profili de göz önüne alındığında Türkiye'nin hem bölgesel hem de küresel etkileri olacak.
Bu durum, Türkiye'nin NATO, Rusya ile ilişkiler, Ortadoğu barışı, enerji güvenliği ve çok kutuplu bir dünyaya geçiş konularında oynadığı merkezi rol göz önüne alındığında, sadece bölgeyi değil dünyayı ilgilendiriyor.
Jeopolitik İstikrarsızlık
Türkiye uzun süredir NATO üyesi ve üyeliğinin devam etmesi ittifakın özellikle güney kanadının güvenliğini sağlamada stratejik öneme sahip. Sovyetler Birliği ve Soğuk Savaş dönemine kadar dayanan bu rol, NATO ile Rusya arasındaki ilişkilerin bozulması ve Rusya ile Ukrayna arasında devam eden çatışma ile yeni bir anlam kazandı.
NATO, ilgili taraflarca doğası gereği giderek daha fazla varoluşsal olarak görülen bir vekalet savaşında Ukrayna ile stratejik olarak aynı hizaya geldi. Ancak Erdoğan yönetiminde Türkiye dengeli bir politika izledi ve Rusya ile iyi ilişkiler sürdürürken aynı zamanda da Ukrayna'yı askeri olarak destekledi.
Bu iki konum arasındaki ikilem ve içerdiği siyasi çıkarımlar çok keskin.
Ancak Erdoğan zaten, yirmi yılı aşkın süredir devam eden siyasi iktidarı boyunca, Avrupa ve ABD'nin çıkarlarından bağımsız olan ve kendi rotasını çizen bir Türk dış politikası oluşturdu.
NATO'nun Rusya'nın saldırganlığına karşı “benzeri görülmemiş” bir birlik sergilediği bu dönemde, ne Türkiye ne de Rusya birbiriyle bağlarını koparmadı. Türkiye'nin jeopolitik gücü, Avrupa, Orta Doğu ve Avrasya'yı fiziksel, siyasi ve ekonomik olarak birbirine bağlayan bir köprü konumundan kaynaklanmaktadır.
Erdoğan görev yaptığı süre boyunca ABD ve Avrupa'yı defalarca kez hüsrana uğratan kararlar aldı ve almaya devam ediyor.
ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin desteğine rağmen, “Kürt ayrılıkçılara” karşı koymak adına Suriye ve Irak'a askeri müdahaleler yapan Türkiye, Libya, Ege ve Doğu Akdeniz'de de güç gösterileri yaptı. Bu hamleleri Türkiye'yi NATO müttefikleri ile ilşkilerinde uçurumun eşiğine getirdi.
Bu gerilimler, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 karadan havaya füze sistemleri satın alma kararıyla birleşmesi ile de, NATO ülkelerinden Türkiye'ye askeri teknoloji satışı ve transferine ilişkin yaptırımlar ve kısıtlamalar geldi.
Son olarak İsveç'in NATO üyeliği konusundaki mevcut açmazın, Türkiye ile NATO müttefikleri arasında derinleşen krizi tetiklemesi, ilişkikerde bir felaket anlamına gelebilir.
Türkiye yeniden konumlanıyor
Erdoğan yönetimindeki Türkiye, Soğuk Savaş dönemi ittifakları tarafından tanımlanan siyasi geleneklerle sınırlı kalmıyor. Türkiye bunun yerine kendisini, jeopolitik bir köprü statüsüyle şekillenen bir Avrasya gücü olarak yeniden konumlandırdı.
Erdoğan, BRICS ekonomik forumuna katılmak için başvuruda bulundu ve Şangay İşbirliği Konseyi'ne üye olma niyetini açıkladı. Bu gelişmeler, Türkiye ile NATO/Avrupa arasında ilişkilerin kopması anlamına gelmiyor. Ancak kesinlikle Erdoğan'ın Türkiye için istediği realpolitik anlayışı da yansıtıyor.
Türkiye, ABD tekelinden uzaklaşmış olan, küresel bir çok kutuplu dünyayı dört gözle bekliyor. Türkiye açısından bu durum, bir "eğer" değil, "ne zaman" meselesidir.
Avrupa ve hatta daha geniş olarak dünya, benzeri görülmemiş bir değişim döneminden geçiyor ve önümüzdeki beş yıl içinde beklenen değişimler, çoğu ülke için istikrarsızlaştırıcı olacak.
Avrupa'da ve ABD'de, Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden farklı bir sonuç çıkmasını umut eden pek çok kişi vardı. Ancak Türkiye'deki siyasi değişim sadece ülke içinde değil, bölgesel ve küresel olarak da yıkıcı olabilirdi. Erdoğan'ın yeniden seçilmesi, bu küresel geçiş döneminde önemli bir istikrar sağlıyor.