Eurasia Rewiew: Körfez ülkelerinin yeni dış politikası ve Türkiye
Körfez ülkeleri, büyük yatırımlar dahil olmak üzere Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye çalışıyor. Türkiye; gelişmiş ordusu, yerli savunma sanayisi ve bir güç merkezi olma özelliği ile Körfez'de konumunu güçlendirebilir.
ABD merkezli Eurasia Rewiew, Türkiye ve Körfez ilişkilerini ve özellikle Körfez bölgesinde değişen dengeleri değerlendirdiği bir analiz yayımladı.
Türkiye'nin Körfez ülkelerinden ciddi yatırımlar almaya başladığı belirtilen analizde, ayrıca Türkiye'nin gelişmiş ordusu, yerli savunma sanayisi ve bir güç merkezi olma özelliği ile Körfez ülkeleri için daha önemli bir konuma geleceği ve konumunu güçlendireceği öngörüsünde bulunuldu.
İşte Eurasia Rewiew'de yayımlanan analizin tamamı:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son dönemdeki ekonomik performansı, Türklerin seçimlerde değişimi seçeceğini düşündürdü. Buna ek olarak, pek çok kişi, Şubat ayında Türkiye'nin doğusunda meydana gelen depremin sebep olduğu tahribat ve müdahale nedeniyle iktidarı suçladı.
Bu gelişmeler ve iddialar ne kadar çarpıcı olsa da, aslında Türkiye'deki hikayenin sadece bir kısmını anlatıyor. Erdoğan muhtemelen yalnızca siyasi bir mücadelede öne çıkan becerilerden değil, aynı zamanda dini özgürlüğün teşvik eden politikalardan da faydalandı.
Muhafazakar dindar kadınlar, Erdoğan'ın kadınların devlet dairelerinde ve üniversitelerde başörtüsü takmasını yasaklayan Kemalist kısıtlamaları geri çekmesinden, ekonomik ve sosyal olarak yararlanan önemli bir seçmen grubuydu.
Cumhurbaşkanı'nın Adalet ve Kalkınma Partisi'nde kadın milletvekili olan Özlem Zengin;
“Erdoğan insanların hayatlarını değiştirdiği için bu kadar seviliyor”
tanımlamasında bulunuyor.
Benzer şekilde depremin olduğu bölgelerdeki seçmenlerin de AKParti'yi tercih etmesinin nedeni bu olabilir.
Ekonomist Jeanet Sinding Bentzen yaptığı değerlendirmede;
“Eğer yakınlarınızda bir deprem olursa, bireyler daha dindar hale gelir. Etki bir süre sonra azalsa da göçmen çocuklarına ilişkin veriler nesiller boyunca kalıcı bir etki ortaya koyuyor.”
ifadelerini kullandı.
Diğer yandan ekonomiyi göz önünde bulunduran bazı seçmenler, Türkiye'yi yeniden Batı'ya entegre etme sözü veren muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkelerinden çok ihtiyaç duyulan desteği alıp alamayacağını da sorguladı.
Yıllarca süren gergin ilişkilerden sonra, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Erdoğan'a verdiği destek, Türk liderin seçim başarısının ardından ortaya çıktı.
BAE, oylamadan üç gün sonra Türkiye ile beş yıllık, 40 milyar ABD Doları değerinde bir ticaret anlaşmasını onayladı.
BAE Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Thani al-Zeyoudi;
“Bu anlaşma, uzun süredir devam eden dostluğumuzda yeni bir işbirliği çağına işaret ediyor.”
açıklamasında bulundu.
Bu arada, Suudi Arabistan'ın ulusal petrol şirketi Saudi Aramco, 50 milyar ABD doları değerindeki potansiyel projeleri görüşmek üzere bu hafta yaklaşık 80 Türk müteahhitle Ankara'da bir araya geldi .
Aramco, projelerinde mümkün olduğu kadar çok Türk müteahhit görmek istiyor.
Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren;
“50 milyar dolarlık yatırımla rafineri, boru hattı, yönetim binaları ve diğer altyapı inşaatlarını bizimle yapmak istiyorlar.”
açıklamasında bulundu.
Bu gelişmeler yaşanırken Erdoğan, geniş çapta saygı duyulan eski başbakan yardımcısı ve maliye bakanı olan Mehmet Şimşek'i yeni hazine ve maliye bakanı olarak atadı.
Yabancı yatırımcılar ve analistler, geleneksel ekonomi politikalarının savunucusu olan Şimşek'in atanmasını, Erdoğan'ın alışılmışın dışında olarak faiz oranlarını artırmayı reddetmesinden uzaklaşabileceğinin bir işareti olarak gördüler.
Ekonomiyi istikrara kavuşturmanın yanı sıra, Erdoğan, mültecilerin geri dönüşünü kolaylaştırma çabasının bir parçası olarak Suriye'nin kzeyinin yanı sıra depremin vurduğu bölgelerde yeniden yapılanma finansmanı konusunda zorluklarla karşı karşıya.
3,7 milyon kayıtlı mülteci ile Türkiye, en büyük Suriyeli mülteci topluluğuna ev sahipliği yapıyor. Göçmen karşıtı duygular ve mültecileri geri gönderme taahhütleri geçen ayki seçim kampanyalarında önemli bir unsur oldu. Mülteci dönüşü aynı zamanda Körfez ülkelerinin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yenilenen angajmanının da bir parçası olacak.
BAE ve Suudi Arabistan'ın bölgenin güvenlik garantörü ABD'nin politikalarıyla çelişen pozisyonlar aldığı bir dönemde, Körfez ülkelerinin hamlelerinin gerçek bir politika değişikliği oluşturup oluşturmadığına bakılmaksızın, Erdoğan'ı giderek daha önemli bir ortak olarak görebilirler.
Erdoğan'ın Türkiye'nin NATO üyeliğine rağmen, Rusya ile yakın bağları da içeren bağımsız dış politika anlayışı son dönemde iki Körfez ülkesi tarafından da uygulanmaya çalışılıyor.
BAE, bu doğrultuda ABD liderliğindeki bir deniz güvenlik gücü olan Birleşik Deniz Kuvvetleri'nden (CMF) çekildiğini açıkladı.
ABD'li liderliğindeki CMF, İran'ın ticari gemilere, silah kaçakçılığına ve korsanlığa yönelik saldırılarını durdurmak amacıyla Suudi Arabistan da dahil olmak üzere 38 ülkeyi bir araya getiriyor.
BAE, geri çekilmesinin Orta Doğu'da "etkili güvenlik işbirliği" değerlendirmesinin bir parçası olduğunu açıkladı.
Aynı zamanda İran'da yayın yapan çeşitli medya kuruluşları Katar haber sitesi Al Jadid'den alıntı yaparak, Çin'in Körfez'de ortak bir deniz kuvveti oluşturmak üzere BAE, Suudi Arabistan, Umman ve İran ile görüşmeler yaptığını iddia etti.
İran donanma komutanı da Tuğamiral Shahram Irani, yerel televizyonda ortak bir deniz kuvveti planlarından bahsetti ancak Çin'in katılımından bahsetmedi.
Tüm bu gelişmeler birlikte ele alındığında, BAE'nin ABD liderliğindeki CMF'den çekilmesi, Çin bağlantılı alternatif bir güç oluşturulması ve Erdoğan'a destek, Körfez ülkelerinin bölgenin güvenliği için daha fazla sorumluluk almaya istekli olduğunun sinyalini verecektir.
Türkiye, gelişmiş bir orduya, genişleyen bir yerli savunma sanayisine ve bölgesel bir güç merkezi olmasına rağmen şu anda Körfez güvenliğiyle ilgili tartışmalarda bariz bir şekilde yer almıyor.
Ortadoğu araştırmacısı Ali Bakır konu hakkında yaptığı değerlendirmede;
"ABD'nin bölgeden uzaklaşma yönündeki mevcut eğilim devam ederse, bu Ankara'nın Körfez'deki konumunu güçlendirmesi için fırsatı olacaktır.”
tespitinde bulunuyor.