Fair Observer: İsrail ve ABD büyük zorluklarla nasıl mücadele edecek?
İsrail'in Gazze'ye saldırıları devam ederken, ABD Kızıldeniz'de İsrail adına savaşıyor. Bölgesel çatışma riski, uluslararası baskı ve iç politika zorlukları! ABD ve İsrail, büyük zorluklarla nasıl mücadele edecek?
ABD merkezli düşünce kuruluşu Fair Observer'da, 3. ayını geride bırakan ve soykırım noktasına ulaşan İsrail saldırılarının ABD ve İsrail için, gerek uluslararası arenada gerekse de iç politikalarında yarattığı sorunların değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD ve İsrail'in Gazze'deki saldırılardan dolayı hem uluslararası arenada hem de kendi iç politikalarında büyük sorunlarla karşı karşıya kaldığı belirtilen analizde, Biden ve ekibinin Gazze saldırısını dizginlemesi için İsrail üzerindeki baskısını da arttırmaya başladığı belirtildi.
Analizde ayrıca, bölgesel bir savaş riskinin giderek tırmandığı, Kızıldeniz'de ABD'nin İsrail adına savaşmaya başladığı ve hem devam eden savaşta hem de savaş sonrasında hangi zorluklarla karşı karşıya kalacağı değerlendirildi.
İşte Fair Observer'da yayınlanan analiz:
İsrail Gazze'de Hamas'la savaşmaya devam ediyor ve İsrail'in Hamas'ın direnişini geçebilmesinin ne kadar süreceği konusunda soru işaretleri var.
Hamas'ın Gazze üzerindeki otoritesi azaltılmış olsa da, İsrailli yetkililer Hamas'ın askeri kabiliyetlerini tamamen etkisiz hale getirmenin 2024'ün sonuna hatta ötesine uzanacak bir mücadele olacağını açıkça belirttiler.
İsrail Savunma Kuvvetleri'nin Gazze'ye olan bombardımanları ve topçu atışları Gazze'nin tamamını neredeyse harap etti. Gazze Şeridi'nin 440.000 civarındaki konut stokunun yaklaşık 300.000'i, yani %70'i ve bina yapılarının yaklaşık %18'i yıkılmış durumda.
Wall Street Journal Gazze'yi "günümüzün Dresden'i" olarak nitelendirerek, bu Alman kentinin İkinci Dünya Savaşı'nda müttefik uçaklarının toplu bombardımanıyla yerle bir edilmesine atıfta bulundu.
İsrail'e eleştiriler yükseliyor
Ancak Yahudi Devleti'nin başka sorunları da var.
İsrail, Hamas'a karşı sürdürdüğü mücadelenin ötesinde, orantısız can kaybı ve yıkım olarak gördüğü olaylara öfkelenen ve sesi giderek daha gür çıkan uluslararası toplumla da mücadele etmek zorunda.
BM üyeleri ve hatta BM Güvenlik Konseyi tarafından derhal ateşkes yapılması için çok sayıda çağrı yapıldı. İsrail bu çağrıları reddetti ve ateşkesi Hamas'ın avantajına gördüğünü belirtti.
İsrail, ateşkesin Hamas güçlerini ve Gazze'deki varlığını koruyacağını ve dolayısıyla bu terör örgütüne bir zafer kazandırmakla eşdeğer olacağını savunuyor. İsrail'in en büyük ve en önemli destekçisi Amerika Birleşik Devletleri de İsrail'in bu değerlendirmesine katılıyor ve ateşkes çağrısında bulunan çeşitli BM Güvenlik Konseyi kararlarını engelliyor.
Ancak Amerika'nın İsrail'i sadece BM'de değil, savaş alanında da silah ve mühimmatla desteklemesi kendi başına sorunlar açıyor.
Amerika'nın bu konudaki politikası uluslararası toplumun büyük bir kısmıyla ters düşmesine ve ikiyüzlülük ve çifte standart iddialarına yol açtı. Amerikalı eleştirmenler ABD'nin Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığını kınadığını ancak Filistinlilerin "İsrail saldırganlığına" karşı mücadelesinde destek çığlıklarını görmezden geldiğini belirtiyor.
Üç yıl önce göreve geldiğinden bu yana, Joe Biden'ın ABD yönetimi, Amerika'yı müttefiklerinin ve uluslararası toplumun, özellikle de Küresel Güney'in gözüne yeniden sokmak için üstün bir çaba sarf etti.
Biden yönetimi, Irak ve Afganistan'da yaşanan dış politika felaketlerini telafi etmeye çalışıyor. ABD'nin İsrail'e verdiği destek, Amerika'ya uluslararası ilişkilerde zaman kazandırıyor olabilir.
Ancak Biden, sadece uluslararası baskılara değil, aynı zamanda ABD seçim yılında olması nedeniyle iç baskılarla da karşı karşıya.
Tüm bu gelişmeler dolayısla Biden ve ekibi, Gazze saldırısını dizginlemesi için İsrail üzerindeki baskıyı arttırıyor.
Bölgesel zorluklar
Çok korkulan çok cepheli savaş şimdilik gerçekleşmemiş olsa da, İsrail kendisini Orta Doğu'nun başka yerlerinden gelen saldırılarla da muhatap olarak bulabilir.
İsrail'in Gazze'deki operasyonlarıyla eş zamanlı olarak Batı Şeria'da da şiddet giderek arttı. Batı Şeria'daki şiddeti bastırma çabaları yaklaşık 320 Filistinlinin ölümüne yol açtı. Batı Şeria'daki Filistinliler arasında da Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'a karşı hissedilir bir hayal kırıklığı var. Filistinliler, yolsuzluklarla dolu, beceriksiz ve düzensiz Filistin Yönetimi'nden ve Abbas'ın El Fetih partisinin 18 yıllık yönetiminden bıkmış durumdalar.
Hizbullah da karışıklıkları İran'ın İsrail ve çevresinde istikrarsızlığı körükleme ve arttırma yönündeki "Direniş Ekseni" planının ayrılmaz bir parçası olarak gördüğü için saldırılarını artırabilir.
İsrail'in Gazze dışında yakın bölgesindeki en büyük endişesi Hizbullah. İsrail-Lübnan sınırındaki çatışmalar ve sınır ötesi topçu atışları da dahil olmak üzere silahlı faaliyetler 7 Ekim'den bu yana arttı. Her iki taraf da 2006'da olduğu gibi topyekûn bir çatışmadan kaçınmak istese de, bugüne kadarki davranışları tırmanma riskinin arttığını gösteriyor.
İsrail'in 2 Ocak'ta Beyrut'ta Hamas Genel Başkan Yardımcısı Salih El Aruri'yi öldürmek için düzenlediği riskli insansız hava aracı saldırısı İsrail ile Hizbullah arasında büyük bir patlamanın fitilini ateşlemiş olabilir. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah şimdilik bunu ihtimal dışı bıraktı ve saldırı için sadece "cezalandırma" sözü verdi. Ancak sınır gerilimi tehlikeli bir şekilde yüksek seyretmeye devam ediyor.
İsrail, Batı Şeria ve güney Lübnan'daki Hizbullah'ın yanı sıra İran'ın Suriye ve Irak'taki "Direniş Ekseni" vekillerinin artan saldırılarıyla da karşı karşıya.
Kızıldeniz'de Husi isyancılar, Asya ve Avrupa arasındaki dünyanın ana ticari yolundan geçen gemileri tehdit ediyor. ABD liderliğindeki 14 ülkeden oluşan koalisyon, Refah Muhafızı Operasyonu, 3 Ocak'ta Yemen merkezli Husilere ticari gemilere yönelik saldırılarını durdurmaları ya da belirtilmeyen sonuçlarla karşılaşmaları yönünde bir uyarı yayınladı.
Bu uyarılar muhtemelen Yemen'deki Husi üslerine yönelik silahlı saldırıları da içerecek ve ülkenin yaklaşık dokuz yıldır devam eden iç savaşını yeniden alevlendirecek ve hatta genişletecektir.
Yakın zamana kadar bu savaş, en azından yabancı müdahalesi söz konusu olduğunda, bir sona yaklaşıldığına dair umut verici işaretler gösteriyordu.
Özetle İran, İsrail'in dikkatini dağıtmak için vekillerini kullanarak hem ülkeyi hem de en yakın müttefiki ve destekçisi ABD'yi yıpratıyor.
Kızıldeniz'e donanma gemileri gönderen Amerika ise artık İsrail adına savaşıyor. İran ise bölgenin gerçek lideri olmak istiyor. Ne ABD ne de İsrail İran'ın bölgedeki etkisini ve gücünü nasıl etkisiz hale getireceklerini henüz çözebilmiş değil. Ancak açık olan bir şey var. ABD'nin artan askeri faaliyetlerinin bölge genelinde ve ABD'de öngörülemeyen sonuçları olacaktır.
İsrail'in iç sorunları da büyüyor
İsrail'in zorlu dış sorunları, iç sorunlarının yanında sönük kalabilir.
Başbakan Benjamin Netanyahu ülke içinde giderek artan bir popülaritesizlikle karşı karşıya. Bazı anketlere göre halkın %70-80'i savaştan sonra istifa etmesini istiyor. Sadece %15'lik bir kesim Netanyahu'nun savaştan sonra da görevde kalmasını istiyor.
Netanyahu ayrıca anayasal bir gerileme de yaşadı. İsrail Yüksek Mahkemesi 1 Ocak'ta verdiği tarihi bir kararla Netanyahu hükümetinin tartışmalı yargı reformlarını iptal etti. Mahkeme, "makuliyet" standardına meydan okuyan yasayı iptal ederek Netanyahu'nun liderliği üzerine daha fazla karanlık gölge düşürdü.
Gazze savaşının ortasında erken ayrılması pek olası görünmese de, özellikle mahkeme Netanyahu'yu rüşvet, dolandırıcılık ve güven ihlali suçlamalarından suçlu bulursa, bu ihtimal göz ardı edilemez.
Netanyahu'dan daha da önemlisi İsrail'i bekleyen en büyük soru ise; "Ertesi gün" ne olacak?
Şu anda zor durumdaki başbakan, savaştan sonra Gazze'nin güvenliğini sağlamaktan İsrail'in sorumlu olacağını belirtti. İsrail'e 2024 yılında GSYH'sinin %2.'sine mal olacağı tahmin edilen bir savaştan sonra bu maliyetli olacaktır. Bu, İsrail'in sonsuza dek üstlenebileceği ya da üstlenmek isteyeceği bir sorumluluk değil.
Peki, İsrail değilse kim?
Netanyahu, Batı Şeria'da etkili bir şekilde polislik bile yapamayan Filistin Yönetimi'nin güvenlik güçlerinin herhangi bir güvenlik rolü üstlenmesini reddetti.
Hamas'ın devre dışı kalmasıyla Gazze'nin nasıl yönetileceği sorusu da bununla bağlantılı. Filistinliler ve uluslararası toplum İsrail'in böyle bir rol üstlenmesini kuşkusuz reddedecektir.
Bu fikir, her iki grubu da öfkelendiren iki kelime olan yerleşim ve hatta ilhak kokuyor. Aşırı nüfuslu, artık yoksullaşmış ve ekonomisi yerle bir olmuş bu toprak parçasını yönetmek hayal edilemeyecek kadar zor bir iş olacaktır. Hastanelerin, okulların, yolların, suyun, kanalizasyonun ve daha fazlasının inşası ve işletilmesiyle ilgili maliyetleri ve baş ağrılarını hayal edin. Bunları ve diğer pek çok kamu yönetimi görevini yerine getirecek tüm yerel personeli işe almayı düşünün. Bu, İsrailli yöneticiler için bir kabus olabilir.
İsrail'de savaş sona erdiğinde ülkenin Gazze'yle nasıl başa çıkacağı konusunda kamuoyunda pek konuşulmadı. Savunma Bakanı Yoav Gallant geçtiğimiz günlerde, İsrail'in güvenlik kontrolünü üstlendiği ve "İsrail güdümlü" bir Filistin organının günlük yönetimi yürüttüğü ertesi gün vizyonunu sundu.Gallant'a göre ABD ve diğer ülkeler yeniden Gazze'yi inşaa edebilir.
Gallant'ın henüz resmi İsrail politikası olmayan planı bir başlangıç olabilir ancak İsrail içinde ve daha geniş uluslararası toplum arasında daha fazla detaylandırılması gerekecektir. İşe yaraması için ABD, diğer ülkeler ve en önemlisi Filistinlilerin bu ya da başka bir yaklaşımı onaylaması gerekecek.
Hem güvenlik hem de yönetim açısından İsrail'in ABD'den başlayarak uluslararası topluma başvurmaktan başka çaresi kalmayacak.
Gazze'yi yeniden inşa etmek, Irak ve Afganistan'daki başarısız ulus inşası deneylerinin birikmiş borcuyla zaten kamburlaşmış olan ABD için çok geniş kapsamlı ve pahalı bir görev olacaktır.
Diğer yandan, İsrail iki devletli yapıyı kabul etse bile, gelecekteki Filistin devletinde yönetim ve İsrail'in müzakere ortaklarının kim olacağı sorularını yanıtlamak zor olacaktır. İki devletli çözümü gerçeğe dönüştürmek için çok fazla çalışma yapılması ve Filistinlilerin uluslararası toplumun önemli ölçüde yardımına ihtiyaç duyacağı açıktır.