Forbes: Türkiye seçimleri, dünyadaki geleneksel kanıya meydan okuyor
Türkiye seçimleri, dünyadaki geleneksel kanıya meydan okuyor. Ekonomik gerileme ve deprem neden seçmen kararında büyük bir değişikliğe yol açmadı?
İngiltere merkezli Forbes, Türkiye'de 14 Mayıs'da gerçekleşecek olan seçimlerle ilgili seçmen davranışının değerlendirildiği bir analiz yayımladı.
Türkiye'deki seçmen davranışının dünyadaki genel kanıya meydan okuduğu belirtilen analizde, normalde ekonomik gelişmelerin seçmen kararları üzerinde büyük etkiler yaptığı ancak bu teorinin Türkiye'de gerçekleşmediği belirtildi.
AK parti seçmeninin ekonomik gelişmeler ile oy tercihini değiştirmediğini yazan Forbes, Türkiye'de yaşanan iki depremin ve ekonomideki olumsuz şartların iktidarın oylarını beklenen kadar etkilemediğini belirtti.
İşte Forbes'de yayımlanan analizin tamamı:
14 Mayıs 2023'te yapılacak Türkiye seçimleri, dünyadaki geleneksel kanıya meydan okuyor.
Türkiye'deki ekonomik gerileme, birçok analistin "Cumhurbaşkanı Erdoğan koltuğundan inmeye yakın" tahmini yapmasına yol açtı. Ancak iktidardaki AK Parti'nin seçmen tabanının dayanıklılığı, ekonomik durumun seçmenler için her zaman ana belirleyici faktör olmadığını gösteriyor.
Yaklaşan Türkiye seçimlerini; ahbap-çavuş kapitalizmi ile ataerkil devletin bir bileşimi olarak tanımlanabilir. Sistem, farklı grupları farklı şekillerde etkileyerek ülkenin seçim davranışının karmaşıklığına ışık tutuyor.
Türkiye'de seçmen davranışı; bölgesel kimlik, dini bağlılık ve siyasi sadakat ile şekilleniyor. Bu dinamikleri daha detaylı incelemek, iktidarın artan zorluklara rağmen seçmen tabanını nasıl koruduğuna ışık tutabilir.
Türkiye hem ekonomik krizle hem de yıkıcı depremlerin ardından büyük güçlüklerle boğuşuyor. Türk lirasının düşmesi ve enflasyonun hızla yükselmesiyle, Erdoğan'ın iktidardaki günleri sayılı görünüyordu.
6 Şubat 2023'te deprem felaketi patlak verdiğinde, hükümetin yetersiz tepki vermesi ile birlikte iktidar partisi aleyhindeki aykırı görüşler artmış gibiydi. Ancak bu zorluklara rağmen, kamuoyu yoklamaları oy kullanma davranışında önemli bir değişiklik göstermedi.
Peki Türkiye'de neler oluyor?
Erdoğan liderliğindeki hükümet, kendisinden önceki hükümetin ekonomik başarısızlıklarının küllerinden doğdu.
1999'da Türkiye iki krizle karşı karşıya kaldı. Türkiye'de o dönemde, ekonomik bir kriz ve büyük bir deprem yaşandı. Ekonomik daralmayı tersine çeviremeyen Bülent Ecevit'in koalisyon hükümeti, Ekonomi Bakanı Kemal Derviş'in rehberliğinde toparlanma tedbirleri aldı. Ancak, siyasi, ekonomik ve ideolojik nedenlerin bir bileşimi nedeniyle iktidarlarını uzun süre meyvelerini toplayacak kadar koruyamadılar ve seçimlerle görevden alındılar.
Adalet ve Kalkınma Partisi 2002'de iktidara geldiğinde ekonomi toparlanma belirtileri gösteriyordu. Ayrıca, olumlu küresel ekonomik eğilimler, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ekonomilere ivme kazandırmıştı. 2010'lara gelindiğinde ise Türkiye artık, Çin'inkine rakip olacak şekilde etkileyici büyüme oranları yaşıyordu .
Ama her yükselişin bir düşüşü vardır. Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin ilk yıllarındaki başarısına rağmen, Türk ekonomisi 2010'ların ortalarında sendelemeye başladı. Lira düşüş yaşadı ve enflasyon yükseldi. Erdoğan hükümeti, alışılmışın dışında bir hareketle enflasyonla mücadele için faiz oranlarını yükseltmek gibi geleneksel ekonomik önlemlere karşı direndi.
Ekonominin gerileme eğilimi, iktidar partisine önemli sayıda oya mal oldu. 2019 yerel seçimlerinde, iktidar ittifakı birçok büyük şehrin kontrolünü kaybetti. Ancak oylardaki kısmi düşüş yine de ekonomik krizin ciddiyeti ile örtüşmüyordu.
6 Şubat 2023'te Türkiye yeni bir zorlukla karşı karşıya kaldı ve iki büyük deprem ile sarsıldı. Yüksek ölü sayısının yanı sıra, felaketler zaten zor durumda olan ekonomiyi de kalbini vurdu ve krizi şiddetlendirdi. Dünya Bankası, depremlerden kaynaklanan ekonomik kayıpların 34,2 milyar dolar gibi şaşırtıcı bir rakama ulaşacağını tahmin ediyor.
Ülke yıkımdan yavaş yavaş sıyrılırken, birçok kişi hükümetin krizi kötü idare etmesinin sandık üzerinde de önemli bir etkisi olmasını bekliyordu. Ancak kamuoyu yoklamaları, oy kullanma davranışında önemli bir değişiklik göstermedi.
Bu durum, şu soruyu gündeme getiriyor: Ekonomik gerileme ve hükümetin deprem sonrasındaki başarısızlığı neden seçmen kararında daha büyük bir değişikliğe yol açmadı?
Ekonominin Türk seçmen davranışları üzerindeki sınırlı etkisi
Ekonominin yalnızca oy verme davranışını belirlediği fikri, Marksist teorinin basit bir yorumundan ibaret olabilir. Ekonomik altyapı, siyasi üstyapıyı şekillendirir.
Ancak, Türk oy verme davranışı analiz edildiğinde bu kavramın sınırlılıkları ortaya çıkıyor. CHP seçmeni, Adalet ve Kalkınma Partililerin ekonomi kötü giderken neden hala desteğini sürdürdüğünü anlayamıyor.
Ancak bir CHP seçmenine, Adalet ve Kalkınma Parti iktidarındaki Türkiye ekonomisi Çin benzeri büyüme rakamları yaşarken oy kullanma şeklini değiştirmeyi düşünüp düşünmediği soruldu. CHP seçmeninin cevabı "hayır" oldu. Bu cevap, Türk siyasetinde oy verme davranışının bir göstergesi olarak ekonominin sınırlarını vurgulamaktadır ve diğer faktörler dikkate alınmalıdır.
Türk siyaseti söz konusu olduğunda, bölgesel kimlik, dini bağlılık ve siyasi sadakat, seçmen davranışlarının şekillenmesinde çok önemli roller oynuyor.
Etnik ve dini kimlikler, bölgesel ve yerel bağlılıklar ve kişisel karizma, seçmen kararlarını etkiliyor. Türkiye'de seçim sonuçlarının tek belirleyicisi ekonominin durumu değil. Türk seçmenlerini etkileyen karmaşık faktörler ağını anlamak, yaklaşan seçimlerin sonucunu tahmin etmek için çok önemlidir.
Türkiye'de devlet, siyasi görüşlere veya coğrafi konuma dayalı olarak toplumun belirli kesimlerine fayda sağlayan birincil kaynak dağıtıcı ve ekonomik hakem olarak görülüyor.
Mevcut Türk hükümetinin ekonomiye yaklaşımı, ahbap-çavuş kapitalizmi ile patrimonyal devletin bir karışımıdır. İş hayatındaki başarı, siyasi ve ekonomik seçkinlerle yakın ilişkilere bağlıyken, patronaj ağları devleti karakterize ediyor.
Böyle bir ortamda, ekonominin genel durumu zarar görse bile, rejime yakın olanlar yine de başarılı olabiliyor. İşlerini güvence altına alan ve devlet yardımı alan en alttaki insanlar da, ekonominin genel durumuna zarar verse bile mevcut rejimi avantajlı görebilirler. Genel ekonominin iyileştiği gelecekteki bir sistem yerine mevcut sistem altında başarı şanslarının daha yüksek olduğuna inanabilirler. Bu dinamik, ekonomik zorluklar karşısında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin tabanının dayanıklılığını açıklıyor.s
Adalet ve Kalkınma Partisi seçmenlerinin krize tepkisini anlamak
Muhafazakar Türk halkının kaderi kabul etmesi, hükümetin direncine katkıda bulunuyor. Kader olarak bilinen inanç İslam'da imanın temel esaslarındandır. Müslümanlar, evrendeki her şeyin Allah tarafından takdir edildiğine ve O'nun ilahi planının bir parçası olduğuna inanırlar.
Bu inanç, Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünü ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin seçmen tabanını oluşturan dindar muhafazakarları temsil ediyor.
Ekonominin durumunun seçim başarısını belirleyen birincil faktör olmaması, muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı kampanyasında çoğulculuk ve demokrasi gibi diğer faktörlere, ülkenin ekonomik durumuna verdiği kadar önem vermesinin nedeni olabilir.
Sonuç olarak, 14 Mayıs 2023'te yapılacak Türkiye seçimleri, geleneksel kanıya meydan okuyan karmaşık bir manzara sunuyor.
Ekonomi önemli bir faktör olmaya devam etse de, Türkiye'de seçmen davranışının tek belirleyicisi kesinlikle ekonomi değil. Bölgesel kimlik ve dini bağlılıktan, inanca kadar çok sayıda faktör, seçimlerin sonucunu belirleyecek olan karmaşık etkiler ağına katkıda bulunuyor.
Bu karmaşıklığı anlamak, Türk siyasetinin gelecekteki yörüngesini tahmin etmek için de esas olarak görülebilir.