Foreign Affairs: ABD üç cephede savaş ile karşı karşıya!
Obama ile değişmeye başlayan güvenlik stratejisi, ABD'nin küresel etkisini nasıl zayıflattı? Üç farklı cephede savaş ile karşı karşıya kalan ABD nasıl bir strateji izleyecek?
ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Affairs'de, ABD'nin savunma stratejisinin ve müttefikleri olan ilişkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD'nin Barack Obama, Donald Trump ve Joe Biden dönemlerinde savunma stratejisini değiştirdiğine ve birden fazla büyük savaşa hazırlıklı olma anlayışından vazgeçtiğine dikkat çekilen analizde, bu durumun ABD'nin dünyadaki kriz noktalarında elini kolunu bağladığı tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca, ABD'nin rakiplerine karşı tek başına zafer kazanamayacağı ve Çin ile Rusya'ya karşı müttefikleri üzerinden yeni bir strateji belirlemesi gerektiği belirtildi.
İşte Foreign Affairs'de yayınlanan analiz:
Başkan Barack Obama, Donald Trump ve Joe Biden dönemlerinde ABD'nin savunma stratejisi, ABD'nin aynı anda birden fazla savaşa girmesine gerek kalmayacağı yönünde planlanmaya çalışıldı.
Özellikle Obama yönetimi sırasında başlayan bu strateji ile başlayan mali kemer sıkma politikaları, ABD Savunma Bakanlığı'nın birden fazla büyük savaşa hazırlıklı olma ve kazanma politikasını terk etmesine neden oldu.
Bu hamle ABD ordusunun küçülmesi yönündeki eğilimi hızlandırdı ve ABD'li politika yapıcıların, dünyadaki kriz noktalarına müdahale konusunda elini kolunu bağladı.
ABD şu anda Avrupa'da Ukrayna ve Orta Doğu'da İsrail olmak üzere iki savaşa dahil olmuş durumda ve Doğu Asya'da Tayvan ya da Güney Kore'ye karşı üçüncü bir savaş ihtimaliyle karşı karşıya.
Her üç alan da ABD çıkarları için hayati önem taşımaktadır ve hepsi iç içe geçmiştir.
ABD'nin Obama süreci ile başlayan, Avrupa'ya öncelik vermeme ve Orta Doğu'dan uzaklaşma çabaları ABD'nin güvenliğini zayıflattı.
Örneğin ABD'nin Orta Doğu'daki askeri çekilmesi İran'ın doldurmak istediği bir boşluk yarattı. Bu gibi geri çekilmeler, Amerika'nın zayıflığının bir işareti olarak yorumlanabilir.
Örneğin Obama yönetiminin Suriye'nin kimyasal silah kullanımına karşı "kırmızı çizgisini" uygulamada başarısız olmasının ardından dünyanın dört bir yanındaki müttefikler Washington'a olan güvenlerini kaybettiler.
Bu tür gelişmelerin ardından ABD'nin rakipleri daha fazla birlikte hareket etmeye başladı. Örnek olarak; İran Çin'e petrol satıyor, Çin Kuzey Kore'ye mali destek sağlıyor ve Kuzey Kore, Rusya'ya silah gönderiyor.
ABD'nin bu gelişme ve ittifaklara karşı koyması için; müttefikleri ile birlikte çalışabilir olması gerekiyor. Özellikle Batı, bölgedeki müttefiklerine daha fazla mühimmat, silah ve askeri destek sağlamalıdır.
Amerika Birleşik Devletleri'nin de ortaklarıyla birlikte daha iyi askeri stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, giderek daha yetenekli ve iç içe geçmiş düşmanları tarafından alt edilme riski artacaktır.
ABD'nin öncelikleri ne olmalı?
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin hızlandırması gereken ilk çaba savunma sanayi üretimidir. Batı uzun zamandır dünyanın en yetenekli ve sofistike silahlarına sahip ancak yeterince üretim kapasitesine sahip değil.
Hem Gazze hem de Ukrayna'daki savaşlar modern çatışmalardaki mühimmattın önemini ortaya koydu.
Ukrayna ordusu her gün binlerce top mermisi ateşliyor ve tedarikçilerinin üretim kapasitesini aşıyor. İsrail 7 Ekim'den bu yana binlerce tank mermisi kullandı. ABD'nin desteklediği Ukrayna ve İsrail'in savaş çabalarının toplamı, Batılı mühimmat şirketlerinin karşılamakta zorlandığı bir üretim oranına tekabül ediyor.
Sonuç olarak, ABD ve müttefikleri bu süreçte, hangi mühimmatı dostlarına gönderebilecekleri ve hangilerini kendilerine saklamaları gerektiği konusunda zor seçimler yapmak zorunda kaldılar.
NATO ittifakının merkezi üyesi ve ana güvenlik sağlayıcısı olarak ABD, hem kendi hem de müttefiklerinin silahlı kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmelidir. Bunun için de ABD hükümetinin savunma şirketlerine üretimlerini arttırmaları için gereken istikrarlı talebi sağlaması gerekmektedir.
Kongre, ABD Savunma Bakanlığı'nın asgari mühimmat stok seviyelerini belirlemesini ve arz ve talebi dengelemek için mühimmatlar satıldığında veya harcandığında otomatik olarak yeniden stoklama yapacak bir mekanizma oluşturmasını zorunlu kılmalıdır.
Yabancı ülkelere yapılan mühimmat satışlarının ABD silahlı kuvvetlerinin ihtiyaçları karşılanmadan önce yerine getirilmesi, bu ülkeler alımlarını önce yapmış olsalar bile, Amerikan çıkarlarına zararlı görünebilir.
Washington'un ihtiyaçlarının öncelikli olması gereken anlar kesinlikle vardır. Ancak savunma firmalarının gerektiğinde Tayvan ya da Polonya'ya Fort Bragg'dan önce sevkiyat yapmalarına izin vermek ABD'nin güvenliğini arttırabilir. Özellikle de ABD'nin kendisinin büyük savaşlar vermediği zamanlarda.
Örneğin Ukrayna'ya tedarik çabası, ABD ve NATO'daki müttefiklerinin yanı sıra Avrupa ve Asya'daki müttefiklerinin de yer aldığı gerçek anlamda çok uluslu bir meseledir.
Bu ülkeler Rus saldırganlığını kontrol ederek hem Washington'un hem de kendi güvenliklerini desteklemiş oluyorlar. ABD'nin müttefikleri ayrıca Ukrayna'nın Moskova'yla mücadelesine yardımcı olmak için kendi mühimmat sanayilerini de geliştirdiler ve bu da sonuçta ABD'ye olan talebi azalttı.
Washington bu ülkeleri, ABD mallarına ihtiyaç duyduklarında siparişlerinin ikinci sınıf muamele görmeyeceğini bilmelerini sağlayarak üretimi artırmaya devam etmeleri için teşvik edebilir.
Müttefiklerle ilişkiler
Amerika Birleşik Devletleri'nin dostlarına satabileceği pek çok silahı var. Gelişmiş savaş uçakları, nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar, uzay yetenekleri ve yazılım konusunda dünya lideridir ve bu yeteneklerin birçoğunu ihraç etmek amacıyla geliştirmelidir.
Örneğin, ABD Hava Kuvvetleri'nin son teknoloji ürünü B-21 Raider hayalet bombardıman uçağı, uzun mesafeleri vurma kabiliyetine ihtiyaç duyan Avustralya gibi ABD müttefikleri için faydalı olabilir. Ancak ileri teknoloji ihracatı konusundaki isteksizlik, yakın ortaklara mevcut en iyi ekipmanı sağlamanın önünde engel teşkil etmektedir.
ABD politikası, Amerikalı siyasi liderlerin yakın müttefiklere bu tür gelişmiş sistemler tedarik etme seçeneğine sahip olmasını sağlamalıdır.
Neyse ki Washington askeri teknolojisini paylaşma konusunda değerli bir deneyime sahiptir. ABD'nin yanı sıra; Avustralya, Kanada, Danimarka, İtalya, Hollanda, Norveç ve İngiltere gibi yedi ülke, F-35 savaş uçağı programının ortağı ve dokuz ülke daha bu uçakları satın almayı kabul etmiş durumda.
AUKUS anlaşması bir başka örnek teşkil etmektedir.
Avustralya'nın nükleer güçle çalışan denizaltılar edinmesi ve İngiltere'nin sualtı yeteneklerini güçlendirmesi için bir yol sağlamaktadır. AUKUS aynı zamanda gemi inşa endüstrisinin sınırlarını ortaya çıkararak Washington'a yardımcı olmuştur.
Anlaşma, Amerikalı üreticilerin ABD denizaltı filosunu modernize etmek ve Avustralya için denizaltı inşa etmek için yeterince büyük ya da yetenekli olmadığını açıkça ortaya koydu ve Avustralya'yı ABD'nin denizaltı sanayi tabanını genişletmek için 3 milyar dolar yatırım yapmaya teşvik etti. Sonuç hem ABD hem de Avustralya'nın çıkarlarına hizmet edecektir.
Ortaklıklar
Amerika Birleşik Devletleri, yüzyılı aşkın bir süredir güç projeksiyonu yapmasına olanak tanıyan benzersiz bir küresel askeri üs ağına sahiptir.
Bu üslerden bazıları Batı Pasifik'teki Guam'dan Amerika Birleşik Devletleri'nin Doğu Kıyısındaki Maine'e kadar ABD topraklarındadır. Diğerleri ise ABD'nin dostlarına güven vermek ve düşmanlarını caydırmak için tasarlanmış müttefik topraklardadır.
Son yıllarda ABD Hava Kuvvetleri, yetenekli bir düşmana karşı operasyon yapmanın bir yolu olarak "çevik muharebe yaklaşımı" adını verdiği bir strateji geliştirdi.
Bu strateji savaş uçaklarının kolayca hedef alınmamaları için dağınık üslerden kullanılmasını gerektiriyor. Benzer şekilde ABD Donanması da hedefleri dağınık gemiler, uçaklar ve denizaltılarla vurmayı öğrenmeye başladı.Ancak bu konseptlerin etkinliği ve nihayetinde ABD'nin gücü, müttefik toprakları da dahil olmak üzere ileri üslere ve lojistik desteğe dayanmaktadır.
Bu nedenle Washington ve ortakları askerlerini konuşlandıracak ve silahlarını depolayacak daha fazla yer bulmalıdır.
Bu arada Amerika Birleşik Devletleri kuzey Avustralya'ya daha fazla asker gönderebilir. Avustralya, Çin'in hava ve füze tehditlerinin çoğundan korunmak için Çin'den yeterince uzakta, ancak Batı Pasifik'te gelecekteki bir çatışmada operasyonları yürütmek ve desteklemek için hala yeterince yakın.
Bunun bir örneği de var.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Avustralya'nın kuzeyi, Amerikalı ve Avustralyalı pilotların Japonya'ya karşı savaştığı hava meydanlarıyla doluydu.Bu tesislerin birçoğunun kalıntıları hala mevcut ve yeniden diriltilmeye hazır. Avustralya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin bunları yenilemesi ve genişletmesi gerekiyor.
Sonuç:
Amerika Birleşik Devletleri ve ortaklarının mühimmat, askeri üs ve daha geniş anlamda savunma sanayi konularında daha yakın işbirliği yapmaları gerekmektedir.
Ancak birlikte çalışabilirlik, fiziksel kaynakların değiş tokuş edilmesinden daha fazlası anlamına gelmektedir. Batı'nın ortak konsept ve stratejiler geliştirme konusunda da daha iyi bir iş çıkarması gerekecektir. Washington, hedefler, strateji, roller ve misyonlar hakkındaki varsayımların netleştirilmesine yardımcı olmak ve birlikte en iyi nasıl çalışılabileceğinin daha iyi anlaşılmasını sağlamak için müttefikleriyle samimi görüşmeler yapmalıdır.
Elbette Amerika Birleşik Devletleri ortaklarıyla fiziksel ya da düşünsel her şeyi paylaşamaz. Bazı silahlar asla paylaşılmamalıdır. Ancak tarih, Amerikalıların en iyi performansı müttefikleriyle yan yana savaştıklarında gösterdiklerini ortaya koymaktadır.
Birden fazla cephede birden fazla ortakla çalıştıklarında savaş kazanma olasılıkları daha yüksektir.
Washington üç bölgede artan tehlikelerle yüzleşirken, birçok dostuyla nasıl daha iyi işbirliği yapacağını ve paylaşacağını öğrenmelidir. Büyük savaşlarda hiçbir ülke, dünyanın en güçlüsü bile, tek başına hareket edemez.