Foreign Policy Research Institute: ABD'nin yeni bir Ortadoğu savaşına girmesinin sonuçları ne olacak?

Başarılı olmayan; Oslo Anlaşmaları, işgal girişimleri, Irak savaşı, Lübnan Savaşı, intifadalar, İbrahim Anlaşmaları. ABD'nin yeni bir Ortadoğu savaşına girmesi nasıl sonuçlar doğuracak?

1. resim

ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Foreign Policy Research Institute'de, İsrail'in sözde “yeni bir Ortadoğu yaratma” hedefinin ve bu hedefi doğrultusunda gerçekleştirdiği askeri saldırıların küresel etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

“Yeni bir Orta Doğu” hedefinin on yıllardır; Oslo Anlaşmaları, işgal girişimleri, ABD'nin Irak işgali ve İbrahim Anlaşmaları gibi çok sayıda adımla hayata geçirilmek istendiğine dikkat çekilen analizde, ABD'nin yeni bir Ortadoğu savaşına girmesinin de bu örneklere benzer bir şekilde sonuçlanacağı tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; ABD'nin bu kez İsrail'i koruma çabasının bir parçası olarak yeni bir Orta Doğu savaşına girmesinin, hem Amerika'da hem de dünyada İsrail karşıtı büyük bir tepkinin fitilini ateşleyebileceği belirtildi.

İşte Foreign Policy Research Institute'de yayınlanan analiz:

“Yeni bir Orta Doğu” isteği yakın tarih boyunca sürekli olarak istenen bir gelişme oldu.

1982 yılında İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron, Batı yanlısı özgür bir Lübnan ve Ürdün'de bir Filistin Devleti ile Orta Doğu'da yeni bir düzen öngördü. İsrail'in Lübnan'ı işgali Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) yok edecek ve İsrail'in güvenliğini sağlayacaktı.

Şimon Peres ve Tom Friedman da 1993'teki Oslo Anlaşması'nın ardından “Yeni bir Ortadoğu” vaat ettiler. Genç Filistinliler ve İsrailliler savaşmak yerine yüksek teknoloji start-up'ları kuracaklardı.

Ardından, Başkan George W. Bush'un 2000'li yıllardaki “rejim değişikliği” ve “demokrasiyi teşvik” adımlarından sonra Irak'tan başlayarak demokratik ve Amerikan yanlısı bir Orta Doğu vaadi verdi.

Bunu 2010'ların başında Tahrir Meydanı'nda toplanan gençler öncülüğünde Orta Doğu'da liberal-demokratik bir devrim dalgası başlatması beklenen “Arap Baharı” izledi.

Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesine ve İran'ı çevrelemek için bir Arap-İsrail stratejik bloğunun kurulmasına yol açan 2020 İbrahim Anlaşmaları'nın imzalanmasının ardından yine, yeni ve gelişmiş bir Orta Doğu'dan da bahsediliyordu.

Ve bugün gelinen noktada yine “yeni Ortadoğu” söylemleri ile atılan adımlara şahit olunuyor.

İsrail'in İran'a ve Orta Doğu'daki uzantılarına askeri saldırılardaki başarısı bölgede “yeni bir düzen” için yeniden seslerin yükselmesine neden oldu.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İran halkına kısa bir süre önce gönderdiği mesajda, Ortadoğu'da bir tür rejim değişikliği öngörmüş ve İranlıların ile Yahudilerin barış içinde yaşayacağı günü hayal ettiğini belirtmişti.

Elbette imkânsız hayaller kurmanın ya da en azından ileride daha güzel günler görmenin yanlış bir tarafı yok. Ancak sorun şu ki, bazen siyasi liderler hayallerini fazla ciddiye alıyor ve bunları maliyetli politikalara destek toplamak için kullanıyor. Zira; “Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir.”

Nitekim Şaron'un boş hayalleri Lübnan'da uzun ve felaketle sonuçlanan bir savaşa yol açarak İsrail'i bir bataklığın içine çekti. Lübnan'daki Maruni lider Beşir Gemayel suikasta kurban gitti.

Ardından 1987'de Filistin intifadası başladı. 1993 Oslo Anlaşması, gerçekleşmesi mümkün olmayan barış beklentilerini ateşledi. Daha sonra Başkan Bill Clinton'ın 1999'da Camp David'deki başarısız barış süreci girişimini hemen İkinci İntifada izledi. Şaron 2005 yılında İsrail'in Gazze'den çekilmesine başkanlık etti.

Irak Savaşı tarihi boyutlarda stratejik bir felaket olurken, Afganistan'daki askeri müdahale Amerika'nın en uzun savaşına dönüştü.

Bu savaşlar Orta Doğu'daki güç dengesinin çökmesine yol açarak İran'ın bir grup vekil güce liderlik ederek nihayetinde bölgesel bir hegemon olarak ortaya çıkmasını sağladı.

Ortadoğu'da demokrasiyi teşvik etme hayalleri Amerika'yı Libya'da Muammer Kaddafi'yi devirmeye yönelik feci ve kanlı bir çabanın içine itti.

Ortadoğu, IŞİD'in bölgedeki ülkeleri kontrol etme girişimleri de dahil olmak üzere iç savaşların yaşandığı açık bir kan havuzuna dönüştü.

Geriye dönüp bakıldığında, Netanyahu'nun İbrahim Anlaşmaları yoluyla Filistin sorununu marjinalleştirme girişiminin de başarısız olduğu ortaya çıktı.

İran ve müttefikleri uzun süre bölgedeki stratejik kazananlar olarak ortaya çıktı. Ancak İsrail'in İran ve vekillerinin kazanımlarını tersine çevirmek için yaptığı hamleler, daha önceki örneklerde olduğu gibi “yeni bir Orta Doğu'yu” yaratma heveslerini yok etti.

Hizbullah Lübnan'da önemli bir siyasi ve askeri oyuncu olmaya devam edecek ve son dönemde yaşadığı gerilemelerin bu ülkedeki güç dengesini değiştirmesi pek olası değil.

Diğer yandan İsrail kesinlikle İran'ı “yenebilecek” bir konumda değil. İsrail'in İran'a yönelik bir misilleme hareketi, özellikle de nükleer tesislerine ve petrol sahalarına yönelik bir saldırı, neredeyse kesin olarak ABD'yi de içine çekecek bölgesel bir askeri çatışmaya yol açacaktır.

İran'ın Amerikan askeri tesislerine ve bölgedeki ABD müttefiklerine saldırmasına yol açması kaçınılmaz olan ABD askeri müdahalesi, İsrail'in uzun vadeli çıkarlarına zarar verecektir.

Gerçekten de, ABD'nin bu kez İsrail'i koruma çabasının bir parçası olarak yeni bir Orta Doğu savaşına girmesi, hem Amerika'da hem de dünyada İsrail karşıtı büyük bir tepkinin fitilini ateşleyebilir.

ABD'nin yeni bir Ortadoğu savaşına askeri müdahalede bulunması, İran'ın da öncelikli hedefi olan ABD'nin Ortadoğu'dan çekilmesini hızlandıracaktır.

Tartışma