Foreign Policy: Yapay zekanın demokrasi paradoksu
💢 Yapay zeka, dezenformasyon endüstrisine yeni bir boyut kazandırdı.
💢 2024, sadece ABD’de değil; dünya genelinde demokratik kurumların test edildiği bir yıl olacak.
Yapay zeka, günlük hayatı kolaylaştıran sınırsız katkısı olmasına rağmen birtakım zorlukları ve riskleri de barındırıyor. Bu risklerin belki de atom bombasından bile tehlikeli olanı, dezenformasyonu getirdiği aşama. Çeşitli ülkelerdeki seçim süreçlerinde dezenformasyon kampanyalarının ulaştığı seviye, demokrasileri tehdit eder nitelikte. Bu yüzden ABD, yapay zekaya ilişkin yasal düzenlemeler yapmaya hazırlanıyor. Ancak bu da başka bir riski barındırıyor. Batı’da yapılan yasal düzenlemelerin dezenformasyon tekniklerine dünyanın farklı coğrafyalarında daha fazla başvurulmasına kapı aralama ihtimali var.
Foreign Policy de bu konuya odaklanarak “Yapay zekanın demokrasi paradoksu” başlılı bir analiz yayınladı. Bhaskar Chakravorti tarafınadn kaleme alınan analizde “Amerikan demokrasisini korumak için yapay zekayı düzenlemek, başka ülkelerdeki demokrasileri tehlikeye atabilir.” cümlesi yer alıyor.
İşte Foreign Policy’de yayınlanan o analiz:
Amerikan demokrasisini korumak için yapay zekayı düzenlemek, başka ülkelerdeki demokrasileri tehlikeye atma riskini barındırıyor. Her ne kadar eski ABD Başkanı Donald Trump’a yönelik üçüncü suçlama, “yaygın ve istikrarsızlaştırıcı şekilde seçim hilesi hakkında yalanlar yaymak” suçlamasını içerse de bu suçlamaların ardından yeni bir dezenformasyon selinin geleceğinden emin olabiliriz. Sonuçta Trump, zaten yaklaşan seçimler için hazırlanıyordu. Nitekim Mayıs ayında, CNN sunucusu Anderson Cooper’ın sahte bir videosunu paylaştı. Videoda ABD Başkanı Joe Biden’ın yalanlar üzerine yalanlar söylediği görülüyordu.
Adil olmak gerekirse Trump, bu yaratıcı çabalarında yalnız değil. 2024 seçimlerinde Cumhuriyetçilerin adaylığı için Trump’a meydan okuyan Florida Valisi Ron DeSantis’in seçim kampanyası da eski başkanın aşırı sağ tarafından nefret edilen eski başkanlık başdanışmanı Anthony Fauci ile öpüşme ve kucaklama görüntülerini içeren yapay zeka tarafından üretilen videolarını paylaştı.
Bu tür yanlış dijital bilgileri bir araya getirmek için pek fazla çaba gerekmese de yapay zeka dezenformasyon endüstrisine yeni bir yaratıcılık ivmesi kazandırdı. Yeni nesil yapay zeka araçları olan DALL-E, Reface, FaceMagic ve diğer birçok araç sayesinde artık herkes politik içerik oluşturucusu olabilir. Aslında Meta, yeni nesil yapay zeka teknolojisini kamuoyunun kullanımına sunmayı planladığını duyurmuştu. Elbette bu da politik dezenformasyonun artacağı anlamına geliyor.
Dezenformasyon sürecinin demokratikleştirilmesi, ABD demokrasisinin işleyişine tehdit oluşturabilir. Zaten saldırı altında olan bir kurum. Hatta yapay zekanın geliştiricileri bile endişeli. Örneğin eski Google CEO’su Eric Schmidt, yapay zeka nedeniyle seçimlerde gördüğünüz veya duyduğunuz her şeye güvenmemiz gerektiğini belirtti. Benzer bir şekilde OpenAI’nin CEO’su Sam Altman da kendilerine ChatGPT’yi veren şirkein ABD yasama organlarının geleceğine dair kaygılı olduğunu dile getirdi.
Zaten yasama organları da bu mesajları duydu ve harekete geçmeye hazırlanıyor. Senatör Chuck Schumer, demokrasinin ciddi bir düşüş dönemine girebileceğini ifade ederek yapay zekaya ilişkin düzenlemeler yapılmasını öngören yeni bir çerçeve önerdi.
New York Temsilcisi Yvette Clarke ise politikacıların siyasi reklamlarında yapay zeka teknolojisini kullanmaları halinde, bunu açıklamalarını gerektiren bir yasa tasarısı sundu, Senato’da da benzer yasa tasarıları beklemekte.
Michigan ve Minnesota gibi eyaletlerdeki seçim yetkilileri ise bilerek seçimle ilgili yanıltıcı bilgi yaymayı önlemek için yasa hazırlamak istiyor. Bazı başka yasama organları da yapay zekanın kullanımını düzenlemek için tamamen yeni bir federal ajansın oluşturulması fikrini savunuyor.
Ancak burada bir sorun var. Amerikan demokrasisini korumak için yapay zekayı düzenlemek, başka ülkelerdeki demokrasileri tehlikeye atabilir. İşte nedeni: Ticari ve politik olarak önemli pazarlar olan ABD ve AB gibi yerlerden gelen yasal düzenlemeler ne kadar net olursa, dünya genelinde dezenformasyonun daha yaygın hale gelme olasılığı o kadar yüksek olur. Toplam etki, dezenformasyonu düzenlemenin bir paradoksu olarak ortaya çıkar: Batı’da ne kadar fazla düzenlerseniz, küresel düzeyde o kadar kötü olur.
Bu paradoksu besleyen birçok faktör var. Örneğin dezenformasyonun temel taşıyıcıları olan büyük sosyal medya platformları, sürekli olarak dezenformasyon yakalama ekiplerini azaltıyor. Bu durum, ciddi şekilde zayıflamış ekiplerin, yani ABD ve AB’deki yasama organlarının, en fazla tatsızlık yarartan konulara bakması gerektiği anlamına gelir. Tüm bunlar, 2024 yılına ABD seçimlerine denk geliyor.
Önce 2024 seçimlernin bağlamını ele alalım. 2024, sadece ABD’de değil, dünya genelinde özellikle de dezenformasyon endüstrilerine sahip bölgelerde, demokratik kurumların test edildiği kritik bir yıl.
Asya’da, tarihsel olarak dezenformasyonla beslenen siyasi kampanyaların olduğu Hindistan gibi ülkeler var. Dünyanın en büyük tek günlük seçimini yönetmek zorunda kalan ulusal ve etnik ayrılıkları sömüren sahte haber yayıcılarının yer aldığı Endonezya’dan ve güçlü adayların eleştirilerini engelleme endişeleri dile getirildiğinde sahte haberleri bastırmayı amaçlayan bir yasa tasarısını rafa kaldırılan Güney Kore’den de bahsedilebilir. Bu üç ülkede de 2024 seçimleri yaklaşıyor.
Ayrıca Afrika’nın on dört ülkesinde daha 2024 yılında seçim yapılması planlanıyor ve dezenformasyon bu dönemlerde yaygın olarak kullanılıyor. Örneğin Güney Afrikalı yazar Robyn Porteous’un ifadesiyle, “gerçeği ve kurguyu ustalıkla karıştırmak için doğru bir şekilde düzenlenmiş haber hikayeleri; yani öfke ve güvensizlik yaratmaya çalışan haber hikayeleri” gündemden düşmüyor.
Kıtanın diğer ucundaki Mısır’da dezenformasyonu bastırmak için tasarlandığı iddia edilen hükümet baskısının da bir tarihi var. Son olarak Mısır’ın Kıpti Hristiyan azınlığının durumunu yazan ve sahte haberler yaymakla suçlanan bir insan hakları savunucusu hapse mahkum edildi. Hem Güney Afrika’da hem de Mısır’da 2024 yılında büyük seçimler var.
Bu bağlamı göz önünde bulundurarak, sosyal medya platformlarının seçim savaşlarınaı yönetmek için siber odalar kurmaları gerektiğini düşünebilirsiniz ve elbette dezenformasyonun yayılmasından önce onu yakalamaya dair planlar yapılmasını isteyebilirsiniz. Fakat teknoloji sektöründeki şirketlerin hepsi, karlılığı arttırmakla meşgul.
Gelirler azaldı, hisse fiyatları düştü ve maliyetleri azaltma ve daha fazla kullanıcı çekme ihtiyaçları yakın dönemde zorunlu hale geldi. Bu, personel azaltmayı ve gelir artırmayı; dolayısıyla şirkelerde kesintiler yapmayı gerektiren bir zorunluluk. Tüm bunlar ise 2024 senesinde ABD’de ve dünyanın diğer coğrafyalarında seçimlerin yapıldığı bir yılla çakışıyor.