France24: Türkiye'de muhalefetin kazanması Türk dış politikasını dönüştürebilir
Türkiye; Suriye, İran ve Yunanistan dahil komşularının korktuğu bölgesel bir güç haline geldi. Türkiye'de muhalefetin kazanması ile, Türkiye'nin dış politika pozisyonu agresiflikten sakinliğe geçecek.
Fransa'nın önde gelen yayın organlarında France 24, Türkiye'de gerçekleşecek olan seçimlerle ilgili, uzmanların görüşlerine yer verdiği bir analiz yayımladı.
Analizde, Türkiye'nin bölgesel bir güç haline geldiği bir dönemin ardından kritik bir seçime gittiği belirtilirken, CHP liderliğindeki muhalefet bloğunun seçim kazanması halinde, Türki dış politikasının agresiflikten sakinliğe geçeceği iddia edildi.
France 24'e göre, muhalefetin seçimi kazanması durumunda, yeni hükümet muhtemelen ABD ile büyük bir çatışma kaynağı olan Rus S-400 füzelerinin alımını iptal edecek, İsveç'in NATO üyeliğini artık engellenmeyecek ve Batı ile ilişkiler daha az gergin hale getirecek.
İşte France24'de yayımlanan analizin tamamı
Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak yirmi yıl iktidarda kaldıktan sonra, Recep Tayyip Erdoğan önümüzdeki günlerde yapılacak 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nihai bir zafer kazanmayı umuyor.
Ancak son yıllarda ekonomiyi yönetme biçimine yönelik artan öfkenin ortasında, deneyimli Türk siyasetçi ana rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı çetin bir mücadelenin içinde.
Yetenekli bir hatip ve usta bir politikacı, milyonlarca Türk'ü orta sınıfa çıkarmakla tanınan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün başardığı gibi ülkeyi dönüştürdü. 69 yaşındaki Türkiye Cumhurbaşkanı şimdi üçüncü dönem için yarışıyor.
Ancak anketlerin muhalefet adayı Kemal Kılıçdaroğlu'na yenilebileceğini gösteriyor ve Mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri deneyimli siyasetçi için bir çocuk oyuncağı değil.
Derin bir ekonomik kriz, fırlayan enflasyon, derin siyasi gerilimler ve 50.000'den fazla kişinin ölümüne neden olan 6 Şubat depremlerini nasıl idare ettiğine dair artan öfke, Erdoğan'ın koltuğuna mal olabilir.
Türk siyaset bilimci Ahmet İnsel, France24'e Erdoğan'ın siyasi mirası ve yaklaşan seçimlerdeki yaklaşımları hakkında konuştu.
Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidarda olduğu yirmi yılın ardından, Türk seçmenler ona hâlâ güveniyor mu?
2020'deki kadar popüler değil. Erdoğan, 2018'de cumhurbaşkanlığı seçimini il turda büyük bir başarıyla kazandı ve oyların %52'sini aldı. Ancak anketler, yaklaşan seçimlerin ilk turunda halkın yalnızca %40 veya %42'sinin Erdoğan'a oy vereceğini gösteriyor. 20 yıllık iktidardan sonra, meydana gelen demokratik erozyon ve devam eden ekonomik kriz göz önüne alındığında, göreceli bir düşüş ama önemsiz değil.
Türkiye'nin siyasi sistemini, bir adayın kazanmak için oyların %50'den fazlasını alması gereken başkanlık sistemine çevirme kararı nedeniyle Erdoğan bu seçimi kaybedebilir. Parlamenter sistemi elinde tutsaydı kesinlikle kazanırdı. Depremlerle nasıl başa çıktığına dair şüpheler olmasına rağmen, Erdoğan hala şaşırtıcı derecede güçlü bir desteğe sahip. İnsanlar, muhalefetin bu seçimleri kazanması halinde ortaya çıkacak değişimden de korkuyor.
Başbakan ve cumhurbaşkanı olarak geçmiş performansını nasıl değerlendirirsiniz?
İlk olarak, muhafazakar bir parlamenter demokrasi kurma ve hakları genişletme vaadiyle geldi ancak Türkiye, demokratik cephede ilerleme kaydetmedi.
Ekonomik cephede, Erdoğan 2000'lerde çok elverişli olan uluslararası durumdan yararlanarak neoliberal bir istikrar politikası uyguladı. Türkiye'nin 15 yıllık bir zaman diliminde AB'ye katılma ihtimali ile birlikte çok sayıda yabancı yatırım aldı. Kişi başına düşen ortalama gelir 2002'de 3.000 dolardan 2012'de 12.000 dolara çıkarak rekor bir seviyeye yükseldi. Ancak o zamandan beri düşüşe geçti ve şu anda 9.000 dolarda olduğu görülüyor.
Türkiye'de devam eden ekonomik kriz, büyük ölçüde Erdoğan'ın 2018'den beri uyguladığı politikaların bir sonucudur. Türkiye dünya çapında ikinci en yüksek enflasyon oranına sahip ülkedir. Geçen yıl %80-90 gibi resmi bir orana ulaştık ama resmi olmayan tahminler oranın çok daha yüksek olduğunu söylüyor. Şu anki oranımız yüzde 60 civarında. Orta sınıf daha da fakirleşti. Erdoğan iktidara ilk geldiğinde, Türkiye dört yıldır G20'nin bir parçasıydı ve dünyanın en yüksek 17. GSYİH'sına sahipti. Bu sıralama şimdi 20. sıraya düştü. Daha olumlu sonuçlar olabilirdi ama başkan, lider olarak ilk 10 yılında sahip olduğu varlıkları boşa harcadı.
Son olarak Erdoğan'ın yaşadığı ideolojik bir kayma var. 2000'lerin başında muhafazakar ve politik olarak bir liberaldi. Ancak 2010'dan 2011'e kadar politikalarını değiştirerek kendi deyimiyle daha milliyetçi, “otantik” bir pozisyon aldı.
Amacının "dindar bir gençlik" yetiştirmek olduğunu söylemeye başladı ve bu Türkiye'de on yıl önce duyulmamış bir şeydi. Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığı'nı dini ideolojiyi yaymak için kullandı ve sembolik olarak büyük bir hamle olan tarihi Ayasofya'yı camiye çevirdi.
Peki ya dış politikası?
Türkiye, Suriye, İran, Yunanistan dahil komşularının korktuğu bölgesel bir güç haline geldi.
Türkiye'yi Ukrayna ile Rusya arasında aracı konumuna getirmek için ülkenin konumunu kullandı. Ancak Erdoğan, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini kınarken, ticaret konusunda işbirliğine devam ediyor. Ve NATO konusundaki tutumu kararsız.
Diğer yandan Türkiye'nin AB üyeliği konusunda Erdoğan ile AB arasındaki ilişkiler tamamen donmuş durumda ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği kararlara da saygı duymuyor.
Erdoğan'ın ideolojik kaymasını özellikle din açısından nasıl açıklayabilirsiniz?
Erdoğan siyasal İslam eğitimi aldı ve geçmişte Refah Partisi'ne üye olan ilk İstanbul belediye başkanıdır. 1990'ların sonlarında, siyasi İslam konusundaki duruşunun kendisini siyasi çevrelerle sınırlayacağını fark etti. 2007'de cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül gibi diğer siyasetçilerle birlikte siyasi pozisyonunu yeniden odaklamanın ve merkez sağı temsil etmenin gerekli olduğunu anladı.
2011'den itibaren parlamentoda çoğunluğa sahip oldu ve dini açıdan muhafazakar politikalar uygulamaya başladı. Ardından 2014 yılında cumhurbaşkanı seçildi. Haziran 2015 parlamento seçimlerinden sonra çoğunluğunu kaybetti. Artık tek başına seçim kazanamayacağını anladı ve aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi ile ittifak kurdu. 2018'de iki partinin çıkarları birleşti. Güçlerini birleştirdiler ve parlamento çoğunluğunu kazanmaya devam ettiler.
6 Şubat depremleri insanların Mayıs ayında nasıl oy kullandığını etkileyecek mi?
Depremi ele alma şekli şansını biraz azaltabilirdi. Anketlere göre Erdoğan'a oy vermeyeceğine inananlar, şimdi ikna olmuş durumda.
Öte yandan depremler, Erdoğan'ın oy rezervine sahip olduğu bölgelerde meydana geldi. Bir kayıp olabilir, ancak ulusal düzeyde etki minimum düzeyde görünüyor.
Rakibi Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa ne olacak? Erdoğan yenilgiyi kabul edecek mi?
Erdoğan, Yüksek Seçim Kurulu'nun tüm hakimlerini atayan kişiydi. Bu yüzden insanlar, muhalefetin temyiz başvurusu yapılmadan Erdoğan'ın zaferini ilan edeceklerinden korkuyor. Tüm muhalefet partileri, gözlemcilerinin her yerde olmasını sağlamak için seçim güvenliği konusunda seferber oldu.
Türkiye'de 192 bin sandık var ve muhalefetin hedefi, en az 160 bin sandıkta gözlemci olması.
Muhalefet kazanırsa ne değişir?
Kazanan muhalefet ait bir hükümet, AB'ye daha olumlu mesajlar göndermeye başlayacak ve parlamentoda çoğunluğu elde etmeleri durumunda da rejimin doğasını değiştirmek için gerekli önlemleri alacak.
Örneğin, ceza kanununu değiştirmek ve temel özgürlükleri güvence altına alan bir sisteme geri dönmesi mümkün. Türkiye'nin dış politika pozisyonu agresiften sakinliğe geçecek. NATO üyeleriyle ilişkiler daha az gergin olacak, İsveç'in üyeliği artık engellenmeyecek.
Muhalefet muhtemelen ABD ile büyük bir çatışma kaynağı olan Rus S-400 füzelerinin alımını iptal edecek ve Türkiye'de bir kaç ay da olsa özgürlük hissi olacak. Bundan sonra ise, kartlarını doğru oynamak iktidar partilerine düşecek.