Fransa'nın Afrika'da neokolonyalizm stratejisinin çöküşü
Emmanuel Macron, Afrika ile ilişkilerini yeniden canlandırma politikalarını hayata geçirmek için büyük bir çaba sarfediyor. Ancak Fransa'ya dair sömürgeci geçmişi geride bırakmak isteyen Afrika ülkeleri, Fransa’nın çabalarına olumlu yaklaşmıyor.
Fransa, Afrika ülkeleri ile olan sömürgeci geçmişini düzeltmek için birçok adım attı. Özellikle Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa-Afrika ilişkilerinde yeni bir sayfa açmanın sinyallerini veren politikalar izledi.
2017 yılında göreve başlamasından altı ay sonra Burkina Faso’daki Ouagadougou Üniversitesi'ni ziyaret etti ve burada Afrika gençliğine odaklanan yeni politikalardan bahsetti.
8 Ekim’de Montpellier’de Fransa-Afrika zirvesi düzenledi. Zirveye hiçbir Afrikalı devlet başkanını davet etmedi. Bunun yerine sivil toplum örgütleri, girişimciler ve entelektüellerle bir araya geldi. Vatandaş katılımı, demokrasi ve iş yapma gibi konulara değinilen zirve, Macron’un Afrika ilişkileri geliştirmede attığı yeni bir adım olarak değerlendirildi.
Diğer yandan birçok Afrikalı gözlemci, zirveyi “Françafrique”in yeni bir versiyonu olarak eleştirdi. İlk olarak 1955 yılında Fildişi Sahili’nin ilk Devlet Başkanı Felix Houphouet-Boigny tarafından kullanılan Françafrique, yani Fransafrika terimi, Fransa’nın Afrika’daki etki alanını bölgedeki güçlü kişiler üzerinden yürüttüğü bir yaklaşımı temsil ediyor.
Charles De Gaulle (1959-1969) döneminde başlayan ve Georges Pompidou (1969-1974) döneminde zirveye ulaşan Fransafrika politikası, ortaya çıktığı dönemde Afrika’nın önde gelen isimleri tarafından olumlu olarak lanse edilse de aslında Fransa’nın Afrika’daki sömürgesini yansıtması nedeniyle olumlu bir etkiye sahip değil. Macron’un izlediği politikalar da yeni bir Fransafrika ve neo-sömürgecilik dönemi olarak yorumlandı ve Afrika ülkelerinde tepkiye neden oldu.
Macron umduğunu bulamadı
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, göreve gelmesinden bu yana Afrika’ya yapılan yardımları artırdı. Sömürge savaşları sırasında çalınan eserlerin iade sürecini başlattı. Bölgedeki gençler ve sivil toplum üyeleri ile iletişim kurarak hükümetler arası bağların ötesine geçti. Yerel halkı ve güvenlik güçlerini tehdit eden cihatçı militanlarla savaşmak için Fransız birliklerini Sahel’de tuttu. Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu’nu (Ecowas) ve olası darbelere karşı seçim politikalarını destekledi. Ancak yine de Afrika’daki Fransa'ya karşı olan tepkileri engelleyemedi.
Kuzeydeki cihatçılarla mücadele için gelen Fransız askeri konvoyu, Burkina Faso ve Nijer’den geçerken protestocular tarafından ablukaya alındı.
Afrikalı yorumcular ve gençler arasında, birçok frankofon ülke tarafından kullanılan ve Fransız hükümetinin garantisi altında euroya sabitlenen bölgesel para biri CFA Frangı'nın kaldırılması yönünde sesler yükselmeye başladı. Fransa’nın ülke ekonomilerini kontrol etmek için böyle bir uygulama yaptığı şeklinde eleştiriler gündeme geldi
Fildişili siyasi analist Sylvain Nguessan,
“Çoğumuz sömürge dönemini ve o zamanki aşağılanmaları bilen ebeveynlerin çocuklarıyız”
şeklinde toplumsal hafızanın Fransa’ya gösterilen tepkideki payına vurgu yaptı.
Fransa’nın bölgedeki askeri varlığı da eleştirilerin hedefinde. Kıtada 5 binden fazla askerin konuşlandırılmasına rağmen yerel halka ve güvenlik güçlerine yönelik saldırıların engellenememesi, Fransa’ya yönelik tepkilerin yükselmesine neden oldu.
Afrika'da Neokolonyalizm dönemi sona erdi
Afrika’nın 2000 yılından bu yana ekonomik olarak büyümesi, kıta ile ilişki kurmak isteyen aktör sayısını artırdı. Böylelikle birçok ülke, Afrika ülkeleri ile zirveler düzenledi ve ortaklıklar kurdu.
29 Kasım’da Çin-Afrika İşbirliği Forumu gerçekleştirildi. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in de katıldığı zirvede, Afrika ülkelerinin aşırı borçluluğu, teknoloji transferinin olmaması, az istihdam yaratılması ve Afrika ekonomilerinin ticaretlerinde dengesizlik ele alındı.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana kıta üzerindeki nüfuzunu kaybeden Rusya, son yıllarda güvenlik bahanesiyle etkisini artırdı. Moskova, Afrika ülkelerinin topraklarını askeri ve siyasi güç olarak güvence altına almalarına yardımcı olmak için kendisini güvenilir ve etkili bir ortak olarak sunuyor. Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali'de hâlihazırda uygulanan bu strateji, bölgedeki diğer ülkelerde de giderek karşılığını buluyor.
ABD’nin de bölgede kendine bir pay almak istediği görülüyor. Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in Çin'e en borçlu ülkeler arasında olan Kenya, Nijerya ve Senegal'e yaptığı son ziyaret, Washington’un Pekin'e bir alternatif yaratmayı amaçladığını gösteriyor.
Diğer yandan, yalnızca silah ve ticari anlaşmalar üzerinden bölgede yeterince etkili olunamayacağını düşünen Fransa, eski stratejilerini devreye sokarak kültürel açıdan da kıtayı yakalamak istedi. Ancak Afrika’da bu stratejilerin artık işe yaramadığı görülüyor. Bu nedenle, Macron’un 1950’lerin ve 1960’ların kültürel diplomasi stratejisine dönmesinin olumlu sonuçlar doğurması şüpheli gözüküyor.
Kaynak: IntellStrategy, Independent, GDH Digital