gdh'de ara...

Friends of Europe: Türkiye-Libya anlaşmasına meydan okumak yalnızca bölgeye istikrarsızlık getirir

Akdeniz'deki doğal gaz rezervlerinin 122 trilyon fit küp olduğu tahmin ediliyor. Türkiye-Libya anlaşmasına meydan okumak yalnızca bölgeye istikrarsızlık getirir. Bölgede iki alternatifi var: Ya müzakere ya da topyekun bir savaş.

1. resim

Pek çok küresel medeniyetin beşiği olarak kabul edilen Akdeniz bölgesi, şüphesiz insani gelişmeye de büyük katkı sağlamıştır.

Akdeniz bir zamanlar; dünyanın bağlantı noktası ve deniz taşımacılığının gelişmesine ve şehir devletlerinin ortaya çıkmasına katkıda bulunan uluslararası bir ekonomik merkezdi. Akdeniz ayrıca fosil yakıtlar ve mineral zenginliği bakımından da zengin bir yataktır.

Akdeniz havzası, etkilerini genişletmek, bölgesel geçişlerini ve bölgenin sularını kontrol etmek isteyen büyük güçler arasında birçok çatışmaya ve savaşa sahne oldu.

Bugün ise Akdeniz, yine uluslararası güçlerin enerji kaynakları üzerindeki rekabetinin bir sonucu olarak büyük bir rekabete sahne oluyor.

Büyük miktarlarda petrolün varlığı göz önüne alındığında böyle bir rekabetin yaşanması da normal görülebilir. Deloitte tarafından yakın tarihli yayımlanan bir raporda, Akdeniz'deki doğal gaz rezervlerinin 122 trilyon fit küp olduğu tahmin ediliyor.

Akdeniz'deki rekabet; çevre ülkelerin dışında, bölgeyi uluslararası genişleme girişiminin kritik adımlarından biri olarak gören Çin gibi aktörlerin de dolaylı olarak denkleme girmesinin ardından hız kazandı.

Akdeniz, son dönemde bu denkleme Rusların dönüşünü de şahitlik etti. Suriye, bölgedeki askeri varlığını güçlendiren ve Esad rejimine verdiği destek ile bir etki alanı yaratan Rusya'nın, Doğu Akdeniz'e nüfuz elde etmesinin bir kapısı olarak ortaya çıktı.

Özellikle bölgenin doğusunda; Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasında yaşanan siyasi, ekonomik ve nüfuz düzeylerindeki tarihsel çatışma, Akdeniz'de petrol ve gaz rezervleri için rekabet konusundaki gerilimin sürmesine neden oluyor.

Libya nerede duruyor?

Libya eşsiz bir coğrafi konuma ve önemli doğal zenginliklere sahiptir. Ancak bu potansiyel, komşu ülkelerle olan birçok anlaşmazlığı da beraberinde getiriyor.

Libya 1981'de, tüm arabuluculuk çabalarına rağmen Tunus ile kıta sahanlığı konusunda hukuki bir anlaşmazlığa girdi. Uzun süreçlerin ardından Uluslararası Adalet Divanı, tartışmalı bölgenin Libya toprağı olduğuna karar verdi. Benzer şekilde 1980 yılında Libya ile Malta arasında da bir başka anlaşmazlık daha patlak vermişti. Libya'nın saldırgan duruşu sonucunda Malta, bölgedeki keşif fikrinden vazgeçti ve Uluslararası Adalet Divanı'na taşınan süreç sonrası 2011'de komite yine Libya'nın lehine bir karar verdi.

Gelinen noktada da benzer bir süreç yaşanıyor. Türkiye ve Libya arasındaki deniz sınırları anlaşmasının meşruiyetine meydan okumak, yalnızca bölgede istikrarsızlığın artmasına katkıda bulunacaktır.

2011'den bu yana Libya, her düzeyde kaosa yol açan siyasi bir boşluğa girdi. 2014 yılında ise iki ana merkez arasında silahlı çatışma başladı ve Libya doğu ve batı olarak ikiye ayrıldı. Uzun bir mücadeleden sonra Birleşmiş Milletler, rakip taraflar arasında bir barış anlaşmasına aracılık etmeyi başardı ve Libya'da Ulusal Mutabakat Hükümeti iktidara geldi.

Ancak vaat edilen barış yine de sağlanamadı ve sonraki yıllar siyasi huzursuzluklara, silahlı çatışmalara ve ekonomik krizlere sahne oldu. Sonuç olarak, 2019'da Libya Ulusal Ordusu liderliğindeki bir savaş Trablus'ta patlak verdi.

BM tarafından meşru kabul edilen Ulusal Mutabakat Hükümeti, askeri destek ve güvenlik garantisi karşılığında Türkiye ile bir deniz sınırları anlaşmasını imzaladı.

Başta Yunanistan ve Mısır olmak üzere uluslararası aktörler bu anlaşmayı tanımayı reddettiler ve karşılığında benzer nitelikte bir anlaşma imzaladılar. Bu olaylar sadece diplomatik ihtilaflar değil, Libya ihtilafının alevlenmesinde de doğrudan rol oynadı.

Tüm bu nedenlerle gelinen noktada, Doğu Akdeniz'de rakip ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesi, yerel aktörler arasındaki iç çatışmaların çözümüne de kuşkusuz katkı sağlayacaktır.

Türkiye-Libya anlaşmasının meşruiyetine meydan okumak, ekonomik bölge konusundaki anlaşmazlığı sona erdirmeyecek; sadece Libya'da ve bölgede istikrarsızlığın artmasına katkı sağlayacaktır.

Gerçekçi olarak bakmak gerekirse şu anda bölgede mevcut statükonun iki alternatifi var: Uzun vadeli müzakere edilmiş barış veya topyekun bir savaş.

Devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı igöz önüne alındığında Avrupa, bölgede başka bir silahlı çatışmayı daha kaldıramaz. Bu nedenle, Avrupa Birliği çatışmaların tırmanmasını önlemek için çalışmalıdır ve süreci barış ve anlaşmalar ile yürütme yoluna girmelidir.

Bölgede barışı yeniden tesis etmek provokatif eylemleri değil, daha uyumlu uluslararası çabaları gerektirir. Bu nedenle, Libya da dahil olmak üzere tüm taraflar, Doğu Akdeniz'deki karasuları konusunda bir anlaşmaya varmak için diplomatik, çok taraflı müzakereleri yeniden başlatmak için yakın çalışmalıdır.

Tüm devletler uluslararası hukuka ve BM sözleşmelerine ve diğer ülkelerin egemenliklerine ve karasularına saygı ilkelerine uymakla yükümlüdür. Bu nedenle, ilgili ülkeler kendi aralarında deniz sınırlarını düzenlemek için bir anlaşmaya varamazlarsa, bölgenin ekonomik bölgelerine ilişkin anlaşmazlıklar Uluslararası Adalet Divanı tarafından çözülmelidir.

Dünyadaki son yaşanan gelişmelere bakıldığında bölge, ticaret ve enerji merkezi konumunu geri kazanmak için önemli bir fırsata sahiptir.

Ve gelinen noktada AB, Libya da dahil olmak üzere tüm ihtilaflı taraflarla arabuluculuk çabalarına öncülük ederek bölgede barışın yeniden tesis edilmesinde rol oynayabilir.

Tartışma