Gazze, “Batı medeniyeti!” için nasıl turnusol haline geldi?
ABD'deki üniversitelerde başlayan protestolar giderek daha fazla noktaya yayılıyor. Tutuklanmayı, kara listeye alınmayı ve akademiden atılmayı göze alan öğrenciler Batı'nın ikiyüzlülüğüne meydan okuyor!
Yale, Columbia, Teksas, Northeastern ve Princeton gibi ABD'nin en prestijli üniversitelerinde uzun süredir devam eden Filistin yanlısı gösteriler, son haftalarda kitlesel oturma eylemlerine ve İsrail'e desteğin tamamen durdurulması taleplerine evrildi.
Columbia'daki protestocu öğrenciler tarafından yapılan ortak açıklamada;
"Filistinliler özgür olana ve dünya çapında ezilen tüm halklar için kurtuluş sağlanana kadar durmayacağız."
ifadeleri kullanıldı.
Diğer yandan ABD genelindeki kampüslerde yüzlerce öğrenci ve akademisyen demokratik özgürlüklerini barışçıl bir şekilde kullandıkları için tutuklandı ve tutuklanmaya devam ediyor.
Eyalet polisleri Teksas Üniversitesi'ne girerek Vali Greg Abbott'un emriyle onlarca kişiyi tutukladı.
Vali Greg Abbott gazetecilerin sorusuna;
"Bu protestocuların yeri hapishane."
yanıtını verdi.
Columbia Üniversitesi'nin 18 Nisan başlayan "Gazze Dayanışma Kampı”, başka yerlerde de bir dizi eyleme ilham verdi.
Washington Post'a konuşan ve Columbia Üniversitesi'nde görev yapan bir profesör;
“İronik olan şu ki, yönetim olayları yatıştırmaya ve kampı kontrol altına almaya çalışırken, bir fırtınaya neden oldu.”
değerlendirmesinde bulundu.
Nitekim profesörün de dediği gibi, benzer protestolar kısa sürede ABD sınırlarının da dışına taşarak Fransa, İngiltere, Almanya, Avusturya, Kanada gibi ülkelerde ortaya çıkmaya başladı.
Öğrencilerin kararlılığı ve gösterilerinin etkisi, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun toplu katliam planlarına ara vermesine ve protestoları "1930'larda Alman üniversitelerinde yaşananları anımsattığı" gerekçesiyle kınamasına neden oldu.
Yahudi olan ABD'li Senatör Bernie Sanders dahil olmak üzere çok sayıda ABD'li üst düzey isim Netanyahu'ya bu açıklamasının ardından sert karşılık verdi.
Senatör Bernie Sanders Netanyahu'ya;
"Aşırılıkçı ve ırkçı hükümetinizin ahlaksız ve yasadışı politikalarına yönelik, dikkatimizi dağıtmaya çalışıyorsunuz. Ancak bu şekidle Amerikan halkının zekasına hakaret edemezsiniz. Sizi eylemlerinizden dolayı sorumlu tutmak antisemitik bir yaklaşım değildir."
diyerek seslendi.
ABD medyası ise ilk aşamada protestocu öğrencileri, siyasi görüşleri sosyal medya tarafından şekillendirilen saf ve yanlış yönlendirilmiş kişiler olarak küçümsedi.
Hatta bazı medya kuruluşları daha da ileri giderek, gösterileri "radikal İslamcıların" paravanı olarak lanse etti.
Ancak gelinen noktada, ABD medyası da artık bu durumu göz ardı edemeyecek bir noktaya gelmiş görünüyor.
Zira; göstericiler öncelikle antisemitizmle suçlanıyordu. Ancak, bu protesto hareketleri içindeki önemli Yahudi kitleler artı göz ardı edilemeyecek kadar büyümeye başladı.
Hem Yahudi hem de Müslüman öğrencilere yönelik yıldırma eylemlerine ve öğrencilerin okuldan uzaklaştırıldığına dair sayısız örnek olmasına rağmen, protestoların algı savaşını kazandığını söylemek gerekir.
Örnek olarak; Boston'daki Northeastern Üniversitesi'nde "Yahudileri öldürün" sloganı atıldığı, ABD medyasında geniş yer bulmuştu. Ancak kısa bir süre sonra, bu sloganın kalabalığı galeyana getirmek isteyen İsrail yanlısı bir provokatörden kaynaklandığı video kanıtlarıyla ortaya çıktı.
ABD medyası hala, öğrenci aktivizminin Gazze'de herhangi bir şeyi iyileştirme ihtimalinin düşük olduğunu söylerken, tarihçiler bu protestoların 1960'lardaki sivil haklar hareketi ve öğrenci aktivizmiyle kıyaslanabilecek, modern zamanların en etkili protestoları arasında yer aldığını belirtiyor.
Öğrencilerin öncülük ettiği protestolar Tiananmen Meydanı'ndan Arap dünyasına, Latin Amerika'dan apartheid dönemi Güney Afrika'sına kadar tüm dünyada etki uyandırıyor.
Ve gelinen noktada artık, kimse bu protestoları “önemsizmiş gibi” görecek durumda değil.
Zira; Yale, Harvard ve Columbia gibi protestoların merkezi haline gelen üniversiteler, ABD siyasetinin, kamu çalışanlarının, iş dünyasının ve hukuk mesleğinin en üst kademelerine giden öğrencileri mezun ediyor.
Bu üst düzey üniversitelerden mezun olacak öğrenciler, ABD'de yarının “seçkinleri” ve “muhtemel yöneticileri” olarak kabul ediliyor.
Eğer bu geleceğin seçkinleri, şu anda tüm baskılara rağmen Filistin yanlısı protestolarından vazgeçmiyorsa, ABD bu durumun ülkenin geleceği için büyük bir sorun olacağını kabul etmelidir.
Nitekim bu durum, ABD üst düzey noktalarına da sirayet etmeye başladı. Demokrat Parti'nin “İlerici kanadı” olarak tanımlanan; Pramila Jayapal, Alexandria Ocasio-Cortez, Cori Bush ve Rashida Tlaib gibi isimler artık açıkca Filistin yanlısı tavırlarını ortaya koyuyor.
Hatta eski temsilciler meclisi başkanı ve İsrail'e yakınlığı ile bilinen Nancy Pelosi bile, geçen hafta kampüs protestolarının ABD'de bir yaşam biçimi olduğunu ve Gazze'deki katliama karşı çıkmanın tamamen haklı olduğunu belirtti.
Pelosi;
"Gazze'de yaşananlar dünyanın bilincini zorluyor. Netanyahu'nun politika ve uygulamalarını reddediyoruz. Yapılanlar korkunç.”
sözleri ile protestoculara destek verdi.
Diğer yandan, Gazze'deki çatışmanın üzerinden yedi ay geçmesine rağmen yüz binlerce gösterici Londra, Paris, New York ve başka yerlerde de sokaklara dökülmeye devam ediyor.
Avrupa'nın en çok övüncdüğü ve anayasal olarak güvence altına alınmış “özgürlük” kavramı, Avrupa demokrasilerinin temel ilkelerinden biri olmasına rağmen, AB yöneticileri hala bu tepkiyi "nefret yürüyüşleri" olarak şeytanlaştırmaya çalışıyor.
Protestolar; vicdanlarıyla hareket eden heyecanlı gençlerin, ezilen halkların çığlıklarını bastırmaya yönelik anlayışını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Batı medeniyeti!, İran'dan Rusya'ya, Türkiye'den Orta Asya ülkelerine ve Afrika'ya kadar, sokakları terörize eden, yakıp yıkan eylemlere bile "ifade özgürlüğü" derken, şimdi kendilerinin karşı karşıya kaldığı barışçıl eylemler karşısında bile dikta yaklaşımı sergiliyor.
ABD'nin ve AB'nin de terör örgütü olarak tanıdığı PKK'ya sınırda yapılan operasyonlar için Türkiye'ye karşı tüm uluslararası kurumları harekete geçiren ve silah ambargosu yapan bu medeniyet!, 35 binden fazla masum çocuk ve kadını öldüren İsrail'e milyarca dolar silah gönderme kararı alıyor.
Öğrenciler adeta “batı medeniyetine!”; yıllarca “demokrasi” ve “özgürlük” naraları ile Ortadoğu'dan Afrika'ya kadar sömürdükleri halkların ve ikiyüzlü politikalarının hesabını soruyor.
Ve; “Adalet, insan hakları evrenseldir ve bu kavramlar güçlünün tekelinde olamaz.” dersi veriyor.
Dünya; soykırım, baskı ve adaletsizlikle karşı karşıya kalanların haklarını ve insanlığı savunmak için tutuklanmayı, kara listeye alınmayı ve akademiden atılmayı göze alan bu öğrencilerle gurur duyabilir.