Geopolitical Monitor: Türkiye güçlenen savunma sanayisi ile etkili bir güvenlik ortağı haline geliyor!
Türkiye, Afrika'dan Körfez ülkelerine kadar çok sayıda alanda önemli bir güvenlik ortağı haline geldi. Türkiye, güçlenen yerli savunma sanayisini kaldıraç olarak kullanarak jeopolitik etkisini artırıyor!
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Geopolitical Monitor'de, Türkiye'nin güçlenen savunma sanayisinin ve Türkiye'nin son dönemdeki küresel anlamdaki kazanımlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı
Türkiye'nin güçlenen savunma sanayisinin, Türk dış politikasının temel taşlarından biri haline geldiği belirtilen analizde, Türkiye'nin bu kaldıracı kullanarak yeni ittifaklar kurduğuna ve jeopolitik etkisini güçlendirdiğine dikkat çekildi.
Analizde ayrıca; Türkiye'nin Bayraktar TB2'ler başta olmak üzere yerli üretim savunma sanayi ürünleri ile Afrika'dan Körfez ülkelerine kadar çok sayıda alanda önemli bir güvenlik ortağı olarak ortaya çıktığı tespiti yapıldı.
İşte Geopolitical Monitor'de yayınlanan analiz:
Türkiye son yıllarda savunma sanayisini yerlileştirme yolunda önemli adımlar atarak önemli bir silah ihracatçısı haline geldi.
Ülkenin yüksek kaliteli ve uygun maliyetli savunma teçhizatı üretme konusundaki ilerlemeleri, özellikle Afrika ve Körfez gibi bölgelerdeki stratejik etkisini güçlendirdi.
Başta Bayraktar TB2 olmak üzere Türk insansız hava araçları, Azerbaycan'ın Karabağ çatışmasında Ermenistan'a karşı kazandığı zaferde önemli bir rol oynayarak Türk savunma teknolojisinin etkinliğini ve gelişmişliğini gözler önüne serdi.
2023'te savunma ihracatında rekor bir yıl geçiren Türkiye, pazar payına yönelik rekabet ve zorluklar olmasa da yükselişini sürdürmeye hazırlanıyor.
Türkiye'nin savunma sanayisinin büyümesi, ulusal güvenlik stratejisinin çok önemli bir unsurudur.
Türkiye, yabancı tedarikçilere bağımlılığını azaltarak ve yerli üretimi artırarak stratejik özerkliğini geliştirmeyi ve gücünü sınırlarının ötesine yansıtmayı amaçlıyor.
Gelişmekte olan sektör, Ankara'nın dış politikasının temel taşlarından biri olup, yeni ittifaklar kurmasına ve jeopolitik etkisini güçlendirmesine olanak sağlıyor.
Tarihsel arka plan
Türkiye'nin savunma sanayileşmesinde dönüm noktası 1974 yılında ABD'nin Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri müdahalesine karşılık olarak silah ambargosu uygulaması olmuştur.
Ambargo, Türkiye'nin yabancı askeri tedarikçilere olan bağımlılığının doğasında var olan kırılganlıkları ortaya çıkarmış ve nihayetinde Türkiye'nin savunma üretiminde kendi kendine yeterlilik arayışına girmesi için bir katalizör görevi görmüştür.
1970'lerin sonu ve 1980'ler boyunca Türkiye, özellikle havacılık ve zırhlı araçlar gibi kritik alanlarda kendi yeteneklerini geliştirmeye odaklandı. 1985 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın kurulması, savunma tedarik ve üretiminin organize edilmesi ve yönlendirilmesine yönelik önemli bir adım olmuştur.
2000'li yıllardan sonra ise; büyük ölçüde Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin politikalarının etkisiyle, Türkiye'nin savunma sanayisi önemli bir büyüme ve dönüşüm dönemine girmiştir.
Hükümetin yabancı tedarikçilere bağımlılığı azaltmaya yönelik devam eden çabaları, yatırım ve yerli üretim kabiliyetlerinde artışa yol açtı.
Bir diğer önemli kilometre taşı ise, bu yılın başlarında ilk test uçuşunu başarıyla tamamlayan Türkiye'nin Kaan savaş uçağının geliştirilmesidir.
Kaan, Türkiye'nin beşinci nesil savaş uçağı üretebilen seçkin ülkeler grubuna katılma arzusunu temsil ediyor.
Her ne kadar Kaan'ın özellikleri F-35 (ABD), J-20 (Çin) ya da Su-57 (Rusya) ile kıyaslandığında daha sınırlı kalsa da, bu uçak Türkiye'nin bağlantısız ve bağımsız dış politika yaklaşımı ve mali kaygıları açısından hayati bir boşluğu dolduruyor.
Türkiye'nin savunma sanayisinin ekonomik ve teknik yönleri
Türkiye'nin savunma sanayii, insansız hava araçları, zırhlı araçlar ve deniz platformları da dahil olmak üzere çeşitli ürün kategorilerinde önemli ilerlemeler kaydetti.
Bunlar arasında insansız hava araçları, özellikle de Bayraktar TB2 uluslararası alanda en çok ilgi gören ürün oldu.
Bu orta irtifa ve uzun dayanıklılığa sahip insansız hava aracı, Suriye, Libya ve Azerbaycan'ın zaferinin İHA savaşıyla şekillendiği Karabağ'daki çatışmalarda etkin bir şekilde kullanılarak modern savaşta oyunun kurallarını değiştirdiğini kanıtladı.
TB2'nin başarısı, ileri teknolojisi ile maliyet etkinliğinin bir araya gelmesinde yatmaktadır.
NATO'daki muadillerine kıyasla rekabetçi bir fiyatla ve kaliteden ödün vermeden sunulması, onu sınırlı savunma bütçesine sahip ülkeler için cazip bir seçenek haline getiriyor.
İHA'ların yanı sıra Türkiye, Altay ana muharebe tankı ve Otokar ARMA tekerlekli zırhlı aracı gibi zırhlı araçların geliştirilmesinde de önemli adımlar atmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Fransa gibi ülkeler silah satışlarını genellikle siyasi koşullara bağlarken, Türkiye reelpolitik bir yaklaşımı tercih etmektedir. Bu strateji, teknoloji transferi ve ortak üretim için daha az kısıtlama ve daha uygun şartlar içermektedir.
Örneğin Türkiye, Katar ve Azerbaycan gibi ülkelerle Türk savunma teknolojisinin yerel üretim ve montajına olanak tanıyan çeşitli ortak üretim anlaşmaları yapmıştır.
Bu yaklaşım sadece ortak ülkelerin teknolojik yeteneklerini geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda ikili bağları güçlendiriyor ve Türk savunma firmalarının ortak girişimlerde bulunmaları ve ek sözleşmeler almaları için yeni pazarlar açıyor.
Türkiye'nin savunma ihracatı ve dış politikası
Savunma üretiminin yerlileştirilmesine odaklanmak, Türkiye'nin savunma politikasının temel taşlarından biri olmuş ve gerektiğinde geleneksel Batılı müttefiklerinden bağımsız hareket edebilmesini sağlamıştır.
Türkiye'nin savunma ihracatı, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin çoğunda ve Afrika Boynuzu'nda pazar payı elde etmiştir.
Türkiye, KİK'te Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerle güçlü savunma bağları kurmuştur.
Bu ilişkiler, Suudi Arabistan'ın geçen yıl Türkiye tarihindeki en büyük savunma ihracatı anlaşması olan 3 milyar dolarlık insansız savaş hava aracı (SİHA) alımı gibi önemli savunma anlaşmalarıyla pekiştirildi.
Bu anlaşma, Türkiye'nin teknoloji transferi ve ortak üretim şartlarını kabul etmeye istekli olduğunun bir başka örneği.
Afrika Boynuzu da Türk savunma ihracatı için kritik bir bölge olarak ortaya çıkmıştır.
Türkiye'nin, Ankara'nın denizaşırı en büyük askeri üssünü kurduğu Somali'deki varlığı, Somali güçleriyle güvenlik işbirliğini geliştirmek için savunma ihracatını kullanma stratejisini örneklemektedir.
Bu varlık Türkiye'nin bölgesel güvenlik dinamiklerini etkilemesine ve gücünü Kızıldeniz ve Hint Okyanusu'na kadar yansıtmasına olanak sağlıyor.
Bu bölgelerin Türkiye için stratejik önemi jeopolitik, özellikle de deniz yollarına erişim ve Türk şirketleri için Afrika pazarlarındaki potansiyel fırsatlarda yatmaktadır.
Türkiye'nin savunma diplomasisine yaklaşımı daha bağımsız bir dış politika arayışını da yansıtmaktadır.
Türkiye, savunma ortaklıklarını çeşitlendirerek ve geleneksel Batılı müttefiklerine olan bağımlılığını azaltarak karmaşık uluslararası ilişkilerde daha fazla özerklikle hareket edebilir. Bu bağımsızlık, özellikle Türkiye'nin tartışmalı Rus S-400 füze sistemini satın alması ve F-35 programından çıkarılması gibi konularda NATO müttefikleriyle geçmişte yaşadığı gerilimler göz önüne alındığında çok önemlidir.
Bu gelişmeler Türkiye'nin NATO'nun sunduğu çerçevenin dışında daha geniş ulusal ve dış politika hedeflerine ulaşmak için savunma sanayisinden yararlanarak kendine daha fazla güvenen bir savunma duruşuna doğru stratejik dönüşünün altını çizmektedir.
Beklentiler ve zorluklar
Türkiye'nin uygun maliyetli üretim ve yüksek kaliteli performans gibi karşılaştırmalı avantajları, savunma sanayindeki rekor düzeydeki büyümenin temel itici güçleridir.
Ülkenin savunma sanayisini yerlileştirmeye verdiği önem maliyetleri düşürmüş ve küresel silah pazarında rekabetçi fiyatlandırmaya olanak sağlamıştır.
Dahası, Türkiye'nin geleneksel Batılı ve NATO müttefiklerinden sıklıkla ayrılan bağımsız dış politika duruşu, uluslararası yaptırımlar altında olanlar veya siyasi açıdan hassas bölgelerdekiler de dahil olmak üzere daha geniş bir ülke yelpazesiyle ilişki kurmasını sağlamaktadır.
Bu esneklik Türkiye'yi, Batılı tedarikçiler tarafından sıklıkla dayatılan koşullar olmaksızın ileri askeri teknoloji arayan ülkeler için tercih edilen bir ortak konumuna getirmiştir.
Türkiye inovasyon yapmaya ve ürün yelpazesini genişletmeye devam ettikçe, özellikle zengin KİK ülkeleri ile Asya ve Afrika'daki alt ve üst orta gelirli ülkeler olmak üzere, küresel silah pazarından daha da büyük bir pay alması muhtemeldir.
Diğer yandan Türkiye'nin savunma sanayisi hala zorluklarla karşı karşıya. Uluslararası yaptırımlar, özellikle de Batı ülkelerinden gelen yaptırımlar, önemli engeller oluşturabilir.
Örneğin, Türkiye'nin savunma sanayisi halen bazı yüksek teknoloji sistemleri için yabancı menşeli bileşenlere ihtiyaç duymaktadır ve bu durum jeopolitik gerginlik veya tedarik zinciri kesintileri zamanlarında bir kırılganlık yaratabilir.