German Council on Foreign Relations: ABD seçim süreci ve Avrupa'ya olası etkileri
Biden-Trump rövanşı hangi temel konular üzerinden şekillenecek? Trump'ın olası zaferi, ABD'nin dış politikasını, Avrupa'yı ve ABD'nin müttefiklerini nasıl etkileyecek?
Almanya merkezli düşünce kuruluşlarından German Council on Foreign Relations'da, ABD'de Kasım ayında gerçekleşecek olan seçim sürecinin dinamiklerinin ve seçim sonuçlarının Avrupa'ya olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Seçim sonuçlarının ABD ve müttefiklerinin karşı karşıya olduğu zorluklar dizisini değiştirmeyeceğine dikkat çekilen analizde, olası bir Trump galibiyetinin ise başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, ABD'nin müttefikleri için zorlu bir süreci beraberinde getirebileceği belirtildi.
Analizde ayrıca, başkanlık seçim sonuçlarının Avrupa'nın güvenliği ve Ukrayna savaşı gibi konuları nasıl etkileyebileceğine dair tezlere de yer verildi.
İşte German Council on Foreign Relations'da yayınlanan analiz:
Amerika Birleşik Devletleri, birçok açıdan geçmiş deneyimlere meydan okuyan bir başkanlık seçimi kampanyasının ortasında bulunuyor.
Başkan Joe Biden ve eski Başkan Donald Trump karşılaşması ile Amerikan siyaseti bir tür siyasi Groundhog Day yaşamak üzere.
2020 seçimleri tekrarlanacak ama hızla değişen ve daha az istikrarlı iç ve uluslararası koşullar altında yaşanacak.
Bugün Amerika Birleşik Devletleri, Vietnam Savaşı'nın sona ermesinden bu yana hiç olmadığı kadar kutuplaşmış ve bölünmüş durumda. Partizan çizgiler keskin bir şekilde çizilmeye devam ederken, parti içi bölünmeler ve iç kavgalar her iki partiyi de rahatsız etmekte, ekonomi politikası meselelerinden göç ve kültür savaşlarına kadar ABD siyaset sahnesine 1960'ların sonu ve 1970'lerin başını anımsatan bir ölçüde öngörülemezlik ve kargaşa getirmektedir.
Ancak o yıllardan farklı olarak bugün, ABD'nin Çin karşısında dünya çapındaki güç konumunun göreceli olarak azalması ve ABD liderliğindeki küresel düzeni revize etme ve değiştirme niyetiyle yükselen "anti-Amerikan ekseni" (Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore) gibi ek bir stresle karşı karşıya.
Dahası, ülke Afganistan'daki stratejik başarısızlığın sonuçlarıyla ve yirmi yıllık Küresel Terörle Savaş'ın artçı etkileriyle yüzleşmek için mücadele etmeye devam ediyor.
Bu arada Washington, Ukrayna stratejisi konusunda giderek daha fazla anlaşmazlığa düşüyor. Kongre Kiev'e yardım paketini sonunda kabul etse de hem tükenen mühimmat stokları hem de Biden yönetiminin Ukrayna stratejisine ilişkin sorular gerilimleri arttırıyor.
Tarihsel olarak ABD başkanlık seçimleri, ülke doğrudan bir saldırıya uğramadığı ya da büyük bir savaşın içine çekilmediği sürece, ağırlıklı olarak iç siyasetle ilgilidir.
Eğer görevdeki bir kişi yeniden seçilmek için yarışıyorsa, bu aynı zamanda son dört yıl için bir referandum niteliği taşır ve rakip aday için "bugün daha iyi durumda mısın?" sorusu ön plana çıkar.
Sonuç olarak, ileriye dönük tartışmaların çoğu ekonomi, Güney sınırı vb. konularda olacaktır.
Her ne kadar Avrupalı analistlerin çoğu yeni bir Trump başkanlığı ihtimalinden endişe duyuyor gibi görünse de, Joe Biden ya da Donald Trump'ın bir sonraki Başkan olarak yemin etmesinden bağımsız olarak, her iki liderin de mücadele etmek zorunda kalacağı bir takım değişmezler olacaktır.
Bunların başında da giderek istikrarsızlaşan güvenlik ortamımızı ele almak için müttefik askeri gücün yetersizliği gelmektedir.
Gerçekte ise, bu seçimin sonucu ABD ve müttefiklerinin karşı karşıya olduğu zorluklar dizisini değiştirmeyecek.
Washington bir yandan kaynaklarını başta Hint-Pasifik olmak üzere diğer bölgelerde yaklaşan fırtınayla başa çıkmak için kullanırken, diğer yandan da NATO'yu neo-emperyal bir Rusya'ya karşı temel kolektif caydırıcılık ve savunma rollerine nasıl geri döndürmeye çalışacak.
Avrupa ve olası Trump başkanlığı
Donald Trump'ın yeniden başkanlık koltuğuna oturması ihtimali Avrupa'nın önde gelen başkentlerinde en çok tartışılan senaryolardan biri olmaya devam ederken, Trump'ın kampanya söylemi Atlantik'in her iki yakasındaki politika çevrelerini sarsmaya devam ettikçe endişenin de arttığına dair işaretler görülüyor.
Trump'ın önceki başkanlığı göz önüne alındığında, ikinci döneminin transatlantik ilişkilere alışılmışın dışında bir doğrudan angajman tarzı ile birlikte bir dereceye kadar öngörülemezlik getirmesi muhtemeldir.
İlişkilerin gidişatı büyük ölçüde Başkan Trump'ın Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı'ndaki kilit pozisyonlara kimi atayacağına ve Başkan'ın bir sonraki Ulusal Güvenlik Danışmanı'nın kim olacağına bağlı olacaktır. Avrupalıların göz önünde bulundurması gereken kilit soru, dış politikanın yeni başkanın dikkatini Biden yönetiminde olduğu kadar meşgul edip etmeyeceğidir.
Trump'ın başkanlığında, Biden'ın "yeşil anlaşmasının" büyük kısmının tersine çevrileceğini ve ABD enerji politikasının merkezinde petrol ve gaz sondajının yer alacağını varsaymak mantıklıdır.
Trump'ın bir sonraki başkanlığında en büyük iki bilinmeyen, ABD'nin Ukrayna politikası ve başta Almanya olmak üzere Avrupalı NATO müttefiklerinin savunma harcamalarını önemli ölçüde arttırmaları ve İttifak'ın konvansiyonel güçlerinin büyük kısmını sağlamaları için ne ölçüde baskı görecekleri olacaktır.
Trump'ın "Ukrayna savaşını 24 saat içinde bitireceğine" dair son açıklamaları, yönetiminin savaşın müzakere yoluyla sona erdirilmesine öncelik vereceğini göstermektedir.
Diğer yandan yeni bir Trump yönetimi muhtemelen Avrupalı müttefiklerine daha fazla savunma harcaması yapmaları için önemli bir baskı uygulayacaktır.
Donald Trump'ın Başkan seçilmesi halinde Vladimir Putin'e toprak karşılığında savaşı sona erdirecek bir anlaşma teklif edeceğine dair haberler var ki Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy bu ihtimali şu ana kadar reddetti.
Trump'ın böyle bir politika izleyip izlemeyeceğinden bağımsız olarak, böyle bir teklifin ayrıntıları ne olursa olsun, Berlin'in bu çatışmada neyin başarılabileceğine dair görüşüyle uyumlu olması ve Alman hükümetinin 2025'te Cumhuriyetçi yönetimle bu konuda işbirliği yapması için bir fırsat yaratması muhtemeldir.
İkinci bir Trump yönetimi durumunda transatlantik ilişkilerde tahmin edilmesi en zor faktör haline gelebilecek bir başka değişken de, Avrupa Birliği'nin olası bir AB askeri ve savunma politikası ve olası bir Avrupa ordusu da dahil olmak üzere planlarını revize etme ihtimalidir.