Günümüzün Yeşilçam Melodramı: Babamın Kemanı

Engin Altan Düzyatan ve Belçim Bilgin’in başrollerini paylaştığı Babamın Kemanı filmi yayınlandı! Bir amca-yeğen ilişkisinin inşa sürecine izleyiciyi ortak eden filmi, sizler için yorumladık.

1. resim
22.01.2022

Bazen yaşadığımız şeyler, sandığımız ya da bildiğimiz gibi değildir. Öyle sürprizler yaşatıyor ki hayat bizlere, hiç tahmin edilemeyecek değişimler yaşıyoruz farkında olmadan. Bunun iyi ya da kötü sonuçlanması ise bizim elimizde oluyor. Kimi yenilikleri hayatımıza yeni bir soluk getirmesi güzel bir şey değil midir?

Sevgi bağı sıfırdan nasıl oluşur?

Müziğin başrolde olduğu ve sinemamızın Yeşilçam dönemini anımsatan bir anlatıya sahip “Babamın Kemanı” filmi, dijital platform Netflix’te yayına girdi. Engin Altan Düzyatan ve Belçim Bilgin’in başrollerini paylaştığı filmde ikiliye, küçük oyuncu Gülizar Nisa Uray eşlik ediyor. Ayrıca Selim Erdoğan, Ulrich Mertin, Erdem Baş ve Ayfer Dönmez Ertekin gibi oyuncuların da rol aldığı film; bir amca-yeğen ilişkisinin inşa sürecine izleyiciyi ortak ediyor. Babası Ali Rıza ile sokaklarda keman çalarak geçinen küçük yaştaki Özlem, bir gün koca hayatta yapayalnız kalır. Özlem’in babasından başka bu hayatta, sadece amcası vardır. Özlem’in amcası, Dünyaca ünlü keman virtüözü Mehmet Mahir Kamacı’dır. Eşi Suna ile yaşayan Mehmet Mahir, kardeşinin kızına ilk başta yabancı gözle bakar ve ağabeyine olan kırgınlığını yeğenine yansıtsa da; hayatı bu iki birbirinden uzak kişiyi aile yapmak için çabalayacaktır. Peki ikili arasındaki sevgi bağı nasıl oluşacak ve kuvvetlenecektir?

Yeşilçam melodramı filme yayılmış

Filmin odağa aldığı ‘akrabalık bulma çabası’ aslında güzel bir akışla ve yavaş yavaş uygun bir dille anlatılıyor. Fakat güncel ve yeni nesil bir dil yakalamakta zorladığını hissettiğimiz film, türevlerinin üstüne koyamıyor. Tabi ki Yeşilçam sinemasının o melodramını da içine katması güzel bir şey, aslında o filmleri anımsatan bir havası var filmin. Fakat sanki o eski gelenekteki senaryo dili devam ediyor ve sinemada gelişememişiz durumu hissi yaşıyorsunuz, eğer ki çok film izliyorsanız bunu hissetmeniz mümkün. Filmin bence en büyük sıkıntısı, süresinin gereğinde fazla uzun olması ve bazı sahnelerin fazla fazla eklenerek filmi şişirmesi olmuş. Aslında dram havasını ve macera arayan sahneleri çok olmasa, daha rahat izletiye sahip daha güzel bir film olabilirmiş.

Filmin teknik yapısını çok sevdim. Özellikle Andaç Haznedaroğlu’nun her filmin üstüne koyarak bir yönetmenlik yapması, umutlandırıcı bir yolda olduğunu gösteriyor. Havadan İstanbul sahneleri, Galata Kulesi’nin kullanımı ve konser sahneleri çok sağlam kurgulanmış. Fakat filmde ikide bir fon müziğinin girmesi, filme vasat bir hava katıyor. Zaten filmdeki keman müzikleri, filme yeterince bir doygunluk koyuyor. Özellikle Mehmet ahir ve Özlem sahnelerine bu kadar fazla dram teması müziği konması çok şişirmiş filmi. Ama keman müziklerinin filme tatlı bir hava kattığını söylemeden geçmemeli.

Belçim Bilgin’in dikkat çeken performansı

Engin Altan Düzyatan’ı uzun zaman sonra bambaşka bir rolde, özellikle sinemada görmek sevindiriciydi. Orta derece bir oyunculuk sergilediği söylenebilir. Filmin parlayan çocuk oyuncusu Gülizar Nisa Uray da, son derece umut vadedici bir performansla filmde yer alıyor. Oyuncu koçuyla iyi bir çalışma yaptığı belli olan Uray, sempatik halleriyle filme samimi bir renk katmış.

Belçim Bilgin, sinemada izlemeyi oldukça sevdiğim ve nitelikli karakterlerde kendini gösterebilen bir oyuncu. Bu filmde bekli çok öne çıkan bir karakter olarak başlamasa da, Suna’nın psikolojisini film ilerledikçe gizlendiği yerden çıkaran güçlü bir oyunculuk sergilemiş.  Senaryoda aslında Suna ve Mehmet Mahir’in neden çocuklarının olmadığı konusunda üstü kapalı detaylar var, ama bu konunun üzerine çok gidilmiyor. Suna’nın çocuk istemesi ve Özlem’e çocuğu gibi bağlanması durumunu Bilgin, izleyiciye güzel bir duyguda anlatıyor. Ancak eşler arasında yaşanan kavga ve bu kavgadan sonra Suna’nın evi terk edişiyle, Suna ve Özlem arasında kurulan bağın bir anda yok oluşu bir anda oluyor. Aslında bu anlarda Mehmet Mahir ve Özlem’in ilişki kurma anlarına şahit olsak da, Suna’nın burada bir anda yok oluşu, bana geçmeyen bir duygu oldu. Bu ilişki inşasında, izleyiciye daha çok geçebilecek bir yöntem konulabilirdi gibi geliyor bana.

Babamın Kemanı; evde izlerken duygulanabileceğiniz, yakınınızla beraber izlerken iyi vakit geçirebileceğiniz tadımlık bir film. Çok büyük beklentilere sahip olmayan, ama duygusal anlamda Yeşilçam zamanlarına yolculuk ettiren bir hali var. O eski tattaki filmlere özlem duyanlar için, klasiğin güncellenmiş haline bakış atmak isteyenler keyif alacaktır…