National Security Journal: ABD ve Rusya, Ukrayna'da filli bir savaşa mı sürükleniyor?
Trump'ın Ukrayna Savaşı'nı bitirme konusundaki stratejisi neden başarısız oldu? ABD ve Rusya, Ukrayna'da filli bir savaşa mı sürükleniyor?
Son Güncelleme: 14.07.2025 - 01:41
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından National Security Journal'de, son dönemde gerek Rusya gerekse de ABD tarafından karşılıklı açıklamalarla artan gerilimin olası geleceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD Başkanı Trump'ın, “tüm savaşları bitirme” hedefi ile Beyaz Saray'a geldiğine dikkat çekilen analizde, Trump'ın İran'ın nükleer tesislerini bombalayarak Ortadoğu'da yeni bir “haçlı seferine” katılmasının dengeleri yeniden şekillendirdiği belirtildi.
Analizde ayrıca; Almanya Başbakanı Merz gibi isimlerin “uzlaşıya yer kalmadı” açıklamalarının yanı sıra Trump'ın Rusya'ya karşı yükselen söylemlerinin, ABD'yi Ukrayna'da fiili bir savaşa doğru sürüklediği ve Rusya'yı ise Çin'in kollarına sürüklediği tespiti yapıldı.
İşte National Security Journal'da yayınlanan analiz:
ABD'yi nükleer silaha sahip Rusya ile pervasız bir çatışmaya sürükleme riski taşıyan “anlamsız ve korkunç bir dönem yaşanıyor. Aynı zamanda süreç Moskova'yı, ABD için çok daha büyük bir uzun vadeli tehdit olan Çin'in kollarına itiyor.
Donald Trump ve Ukrayna savaşı trajedisi
Gerçekçilik ve itidale dayalı “yeni bir ABD dış politikasının” gerçek savunucuları, Donald Trump'ı destekleyen ve onu 2024 başkanlık seçimlerinde Beyaz Saray'a geri getiren geniş MAGA koalisyonunun hiçbir zaman bir kısmını oluşturmamıştır.
Şahinler, sözde reformcu neokonservatifler ve fırsatçılar bu MAGA koalisyonunun önde gelen üyeleriydi ve özellikle dış politikada etkili oldular.
Trump'ın ikinci döneminde dış ilişkilerle ilgili olarak aldığı ilk önlemlerin çoğu, bu şahin unsurların zararlı etkisini yansıtmaktadır. Trump'ın İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Filistinlilere yönelik acımasız politikalarını refleks olarak desteklemeleri de bu yönelimi vurgulamaktadır.
Washington'un, İran'ın nükleer tesislerini bombalayarak İsrail'in İran'a karşı silahlı “haçlı seferine” katılma konusundaki pervasız karar da bunu teyit etmiştir.
ABD'deki ihtiyatlı realistler ise; önemli dış politika kararlarında açıkça dışarıda kaldılar. Ancak bu davranış şaşırtıcı değil. Zira Trump'ın ilk dönemindeki sicili, onun gerçekçilikten kopuk olduğunu göstermişti.
Trump yanlısı realistler, yine de başkanın en azından ABD ve NATO'nun Ukrayna'da Rusya'ya karşı yürüttüğü vekalet savaşını kınamaya devam edeceğini umuyorlardı. Trump'ın propaganda döneminde, Rusya-Ukrayna çatışmasına derhal son vereceği yönündeki söylemleri de, bu umutları pekiştirmişti.
Sadece Trump değil, Cumhuriyetçi Parti içindeki büyük bir grup da NATO müdahalesini gereksiz yere maliyetli ve tehlikeli olarak kınamıştı.
Trump, Rusya konusunda yanlış mı yorumlandı?
Trump'ın Rusya'ya karşı uzlaşmacı bir politika izlediği ve Ukrayna'yı desteklemek konusunda isteksiz olduğu düşüncesi büyük bir kanı haline gelmişti.
Trump ilk döneminde, ABD'nin Moskova'ya yönelik genel politikası uzlaşmacı değil, sert ve çatışmacıydı. Dahası, Ukrayna konusunda Trump yönetimi Kiev'e silah satışı başlattı, Ukrayna askerlerini eğitti ve Kiev güçleriyle ortak askeri tatbikatlar düzenledi.
Trump, birçok yönden Joe Biden yönetiminin Ukrayna'yı NATO'nun Rusya'ya karşı tırmanan savaşında bir vekil olarak kullanmasının önünü açtı.
İkinci döneminin ilk haftalarından itibaren ise Trump, ABD'nin Ukrayna'daki karışıklığını aşamalı olarak ortadan kaldırmak yerine sürdürdü.
Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance'in Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy'i azarladıkları, Beyaz Saray'da Şubat ayında yapılan ve büyük yankı uyandıran toplantıya rağmen, ABD politikasının özü çok az değişti.
Dahası, Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e yönelik söylemi giderek daha az uzlaşmacı ve daha tahditkar hale geldi.
Giderek Ukrayna yanlısı bir politikaya doğru giden bu eğilim, 8 Temmuz'da Trump'ın Kiev'e yeni bir silah satışı turu duyurması ve Putin'e karşı sert bir eleştiri yapmasıyla doruğa ulaştı.
Gelinen noktada ise esasen, Biden yönetiminin Ukrayna politikası ile Trump yönetiminin şu anda izlediği politika arasında artık çok az fark var.
Trump'ın Ukrayna konusunda Avrupa ve ABD'deki savaş yanlısı unsurlar karşısında fiilen teslim olması, gerçekçilik ve itidal taahhüdünü açıkça reddetmesi anlamına geliyor.
Sonuç olarak Washington şu anda nükleer silaha sahip Rusya ile pervasız ve gereksiz bir çatışmaya daha da fazla karışmakla karşı karşıya.
Atlantik'in her iki yakasındaki şahinlerin yorumları, Batı'nın Moskova'ya karşı vekalet savaşını sadece sürdürmekle kalmayıp, tırmandırma niyetini de teyit ediyor. Avrupalı liderler, Kiev'e silah yardımının artırılmasını açıkça savunuyor ve Ukrayna'nın Rusya'nın stratejik bombardıman filosuna yönelik drone saldırıları gibi tehlikeli ve kışkırtıcı eylemlerini destekliyor.
Almanya Başbakanı Friedrich Merz gibi isimler de, Ukrayna çatışmasını çözmek için diplomatik çabaların “tükenmiş” olduğunu söyleyerek NATO'daki meslektaşlarının tutumunu özetliyor.
Gelinen noktada; Rusya'ya karşı tamamen düşmanca ve uzlaşmaz bir tutum savunan Batılı liderlerin neyi başardıklarını düşündüklerini sormak gerekir.
Aslında neyi amaçlıyorlar ve özellikle de felaketle sonuçlanmayacak bir sonu nasıl hayal ediyorlar?
Rusya geri adım atmıyor
Rusya, Ukrayna ile ilgili temel hedeflerinden vazgeçme veya uzlaşma belirtisi göstermiyor. Hatta Kremlin, Ukrayna topraklarının bir kısmını daha ele geçiren yeni ve şiddetli bir askeri saldırı başlattı.
Rusya ayrıca; Kiev ve NATO destekçilerinin Kırım veya Moskova'nın daha önce ele geçirdiği diğer bölgelerden çekilme taleplerine uyacak gibi görünmüyor.
Aynı şekilde, Rusya'nın Ukrayna'nın NATO üyeliğini veya NATO güçlerinin Ukrayna'da konuşlandırılmasını tolere etme olasılığı da neredeyse hiç yok.
Tum bu gelişmeler uzun süren savaşa rağmen hala Rusya'da yaygın olarak varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor.
Daha da kötüsü ABD, Ukrayna ve onun Avrupalı destekçilerinin Amerika'nın küresel stratejik çıkarlarını baltalamasına izin verdi. Trump için en doğru seçim, Çin'in yükselen ekonomik, diplomatik ve askeri gücünü dengelemek için uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Rusya'yı kazanmak olmalıydı.
En kötü seçenek, zayıflamış ve öfkeli Rusya'yı Çin'in kollarına itmekti ve görünen o ki bu önümüzdeki yakın dönemde gerçekleşecek ve Trump, bu sonucu doğuracak son ABD lideri olmaya kararlı görünüyor.
Kaynak:
GDH Haber
İLGİLİ HABERLER
The New Arab: İsrail'in Gazze'deki tehcir ve kabus senaryosu
The Economist: Trump Türkiye ile ilişkilerde yeni bir dönem başlattı
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Somali Başbakanı Barre: "Trump'a yanıt vermeye bile gerek yok"
Avrupalı liderlerden ABD'nin barış görüşmelerine sert eleştiri
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
DİĞER HABERLER
Brussels Signal: Çok kutuplu düzende Avrupa'ya yer yok
The Hill: Trump neden Putin'i “ödüllendirmek” istiyor?
Real Clear World: Trump'ın saldırgan yeni Batı Yarımküre doktrini
Gulf State Analytics: İsrail'in Suriye'deki asıl hedefi ne?
The New Arab: İsrail'in “zorla nakil” stratejisinin arka planı
Politico: Avrupa'nın zayıflık psikolojisi tırmanıyor
The National Interest: Japonya, 3. Dünya Savaşı'nın fitilini mi ateşledi?
Carnegie Endowment: Türkiye Ukrayna barış sürecinde kilit aktör olabilir.
The Telegraph: Avrupa varoluşsal krizini aşabilecek mi?
UnHerd: İsrail'in saldırganlığı üçüncü bir dünya düzenini mi başlatacak?


