Irak’lı Kürtler için, Türkiye ile çalışmak mı yoksa terör örgütü PKK ile çalışmak mı daha karlı olacak?

IKBY’de yakında bir seçim süreci varken, Türkiye bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmelidir. Türkiye, ABD Dış Politika’sının önemli unsuru ‘sopa ve havuç’ stratejisini Irak'ta kullanmalıdır.

1. resim

Türkiye seçim arefesindeyken, terör örgütü PKK ile ilgili önemli birkaç gelişme yaşandı. Bu yazıda terör örgütünün seçime ilişkin stratejisi, hedefleri ve söylemlerini bir kenara iterek, örgütün sahadaki hamlelerine bakacağım.

Sahadaki gelişmeler açısından en önemli gelişme, terör örgütü PKK ile KYB arasındaki artan ilişki ve belirginleşen yakınlaşmadır. Bu gelişme, Türkiye açısından da son derece önemlidir. Nitekim PKK’nın Suriye’de elde ettiği alana ilaveten, örgütün Irak’ta KYB üzerinden yeni bir alan kazanma peşinde olduğunu görüyoruz. Birçok uzman, bu konuya ilişkin birçok farklı yorum zaten getirdi ve bu sürecin nereye gideceğine dair görüşlerini ortaya koydu.

Ama benim sormak istediğim soru başka: Terör örgütü PKK ile hareket eden Irak’lı Kürtler mi daha karlı çıkacak yoksa Türkiye ile beraber hareket eden Irak’lı Kürtler mi? Türkiye, onunla beraber hareket etmek isteyen Iraklı Kürtlere ne vaat ediyor?

YPG’nin sözde terörle mücadele birimi olan ve ABD tarafından doğrudan özel olarak eğitilen Y.A.T. Unsurları, Irak’ın Duhok bölgesinde iki helikopter ile uçarken, helikopterler düştü ve dokuz YPG'li terörist öldü. Ölenlerin arasında SDG/YPG’nin sözde genel komutanı Mazlum Abdi’nin kuzeni de bulunmaktaydı. Daha sonra helikopterin KYB’ye ait olduğu ve KYB’nin bu unsurları Irak’a taşıdığı açıklandı. ABD ölen YPG'li teröristler için başsağlığı diledi.

Daha sonra KYB lideri Bafıl Talabani yaptığı açıklamada; terörstbaşı Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını talep etti. Bu gelişmelere tepki olarak Türkiye, Süleymaniye Havaalanı’na tüm uçuşları durdurdu ve Süleymaniye’ye giden tüm uçaklara hava sahasını kapattı.

Helikopter olayı sıcaklığını korurken, Türkiye’ye ait SİHA’lar Süleymaniye’de Mazlum Abdi’nin konvoyuna uyarı atışı gerçekleştirdi. Mazlum Abdi’yi koruyan Amerikan askerlerinin de olduğu konvoy apar topar Suriye’ye geri döndü. Bu olayın üstüne, KYB Kubad Talabani Ankara’ya geldi ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ile bir görüşme gerçekleştirdi.

KYB’nin aksine KDP, teör örgütü PKK’ya ve onun uzantılarına karşı mesafesini korumaktadır. Düşen helikoptere ilişkin pozisyonu net olan KDP, YPG’nin üst düzey yöneticileri ile de benzer bir ilişkiye sahip değildir. Hatta geçtiğimiz dönemlerde, Türkiye’nin Irak’ta düzenlediği Pençe Harekatları’nda KDP’ye bağlı Peşmerge güçleri PKK’ya karşı aktif bir rol oynamış ve örgütün güneye kaçma yollarını kapatmış, lojistik hatları kesmiştir ve istihbarat işbirliği sağlamıştır. Hatta TSK’nın geçtiğimiz aylarda kışın gelmesiyle geri çekildiği bazı mevzilere, terör örgütü PKK gelmesin diye Peşmerge güçleri yerleşmiştir.

Bu ve benzeri birçok sebepten ötürü, PKK medyasının KDP’ye karşı tutumu çok nettir. KDP’yi “Türkiye’nin paralı işbirlikçisi” olarak tanımlıyor ve KDP’ye adeta kin kusuyor. Hatta KDP’nin Türkiye’deki seçimlerde Erdoğan’ı desteklediğini iddia ediyor. Buna karşın, KYB ve KYB yönetimi hakkında terör örgütü PKK medyasında önceden olmayan olumlu betimlemeler ve açıklamalar bulunuyor.

IKBY’de yakında bir seçim süreci varken, terör örgütü PKK ile çalışanlar kazançlı çıkmamalı ve Türkiye ile beraber çalışanlar kazançlı olmalı. Türkiye kendisine yakın duranları mükafatlandırmalı ve düşmanları ile çalışanları bir yandan cezalandırıp, diğer yandan da PKK ile işbirliğinin sonlandırılması için alternatifler sunmalıdır.

Benim önerim çok net: [Türkiye’deki seçimler tüm dikkati üstüne çektiği için ve çok az insanın mevcut statükoda inisiyatif göstereceğinden, seçimlerden sonra] Türkiye, KDP ile olan olumlu ilişkisini söylem düzeyine oturtmalıdır.

Türkiye’de kamuoyu nezdinde KDP ile olumlu ilişkiler ön plana çıkarılırken, Irak’lı Kürtler ile kardeşlik ve işbirliği vurgusu yapılmalıdır. Hatta daha da ileriye giderek, KDP ile sahadaki işbirliği güçlendirilmelidir. Mevcut olarak zaten Irak’ta PKK’ya karşı düzenlenen operasyonlara KDP’ye bağlı Peşmerge güçleri destek veriyor. Bu destek daha şeffaf ve daha görünür kılınmalıdır. KDP bölgeleri ile olan ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirilmelidir.

Ancak en önemlisi: KDP’nin PKK’ya karşı daha net tavır alması karşılığında ve bu tavrının YPG’yi de kapsaması karşılığında, KDP’ye yakın Suriyeli Kürtlere, Suriye’de daha geniş alan tanınmalıdır. KDP’ye yakın Suriye Kürt Ulusal Koalisyonu (ENKS/SKUK) harekat alanlarında daha belirgin ve daha güçlü roller üstlenmelidir. ENKS’ye bağlı Roj Peşmergeleri’nin Afrin’de görev almaları sağlanmalıdır.

Zaten deprem sonrasında Afrin’e ilk yurt dışından insani yardımı götüren yapı, Barzani İnsani Yardım Vakfı olmuştur. Bölgeye giden yardım tırları bölge halkı tarafından Kürdistan bayrakları ile karşılandı. (Sözkonusu bayrak YPG bölgelerinde yasak ve PKK tarafından KDP bayrağı olarak tanımlanmaktadır). Daha sonra, Cinderes bölgesindeki bir Nevruz kutlamasına bazı SMO unsurları saldırdığında, bölge halkı yaptığı gösterilerde yine Kürdistan bayrağı ile gösteri düzenledi. SMO'nun sorumluları hapsetmesi üzerine olaylar yatıştı.

KDP’ye yakın ENKS’nin Afrin’de daha belirgin ve daha güçlü olması, terör örgütü PKK’ya karşı önemli bir argüman olacaktır. Türkiye ile beraber çalışmanın Kürtler için en iyi ve en etkili yöntem olduğu algısına hizmet edecektir. PKK ile çalışan KYB ise Suriyeli Kürtler üzerinde hiçbir etkiye sahip olmayacaktır ve yanlış politikaları sebebiyle Irak’lı Kürtler arasında KDP’nin popülaritesinin arttığını görecektir.

Bunun üzerine gerekirse KYB’ye de benzer bir teklif yapılıp, KYB’nin PKK ile ilişkisini sonlandırması talep edilebilir. İlaveten, ENKS’nin Afrin’deki varlığı, Türkiye’nin Afrin’i HTŞ’ye devredeceğine dair PKK/YPG propagandasını da boşa çıkaracaktır.

Kısaca, KYB bağlamında Amerikan Dış Politika’sının önemli bir unsuru olan ‘sopa ve havuç’ stratejisi kullanılmalıdır. Ancak bu stratejinin ikna edici olması adına, Türkiye ile beraber olanlar mükafatlandırılmalıdır ve ilişkiler güçlendirilmelidir. Türkiye ile beraber olmak saklanılacak bir konu değil, gurur duyulacak bir olgu haline dönüştürülmelidir.

Tartışma