İran protestolarında işin rengi değişiyor mu?
💢 İranlılar, istemedikleri şeyin müesses nizam olduğunun farkında ama yerine ne koyacakları konusunda kafaları karışık!
💢 Ajax Operasyonu’nun kötü imajını hatırlayan İranlıların dış müdahale baskısını hissettiklerinde haklı mücadelelerinden vazgeçmeleri olası.
İran protestolarının 62. günü geride kalırken; her geçen gün daha da büyüyen bir halk hareketi söz konusu. Buna bağlı olarak rejimin de kitleleri dağıtmak, bastırmak ve sindirmek maksadıyla şiddetin dozunu arttırdığı görülüyor. Lakin İran protestolarının ortaya koyduğu en önemli realite, artık rejimin iç meşruiyetinin yıkıldığı. Dolayısıyla gösteriler, rejim değişikliğiyle neticelenmese dahi rejimin sürdürülebilirliği tartışmaya açılmış vaziyette.
Bahse konu olan durumu açmak gerekirse, öncelikle İran toplumunun hemen hemen her kesiminin gösterilere destek verdiğine değinilmelidir. Zira gösterilerin Kürt bölgelerinde başladığı hatırlanmaktadır. Mevcut durumda ise ülke geneline prorestolar hâkim. Örneğin Beluçların yaşadığı Belucistan bölgesi de hareketliliğini koruyor. Nitekim Sistan-Belucistan Vilayeti’ne bağlı Zahedan’daki protestolar, 18 Kasım 2022 tarihi itibarıyla devam ediyor.
Bu noktada 30 Eylül 2022 tarihinde Cuma namazı esnasında gerçekleşen katliamı hatırlatmak gerekir. Bu katliam, Sünni grupların rejimin katliamına maruz kaldığını gözler önüne sermişti. Gelinen noktada aday olduğu dönemde muhafazakâr Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi destekleyen Sünni alimler bile İran’ın anayasal düzenini belirleyecek bir referandumun düzenlenmesini talep etmekte. Dolayısıyla rejim değişikliği tartışması, ulemaya da sıçramış görünüyor.
Öte yandan gösterilerin başında görece sessiz kalan ve İran’ın güneybatısında yaşayan Lor etnik topluluğunun da “Ölüm Olsun Diktatöre!” sloganları etrafında protestolara katıldığı görülüyor. İran Türkleri ise Güney Azerbaycan’ın çeşitli şehirlerinde eylemlerin ilk gününde itibaren sokağa çıkıyor. Fakat ilk andan itibaren Tebriz’in sessizliği, rejim açısından rahatlatıcı bir unsur oldu. Ancak son günlerde Tebriz’de de protestoların yoğunlaştığı görülüyor. Bu da İslam Devrimi’ne giden süreçte kritik rol oynayan Tebriz’in yeni bir devrimin itici gücü olabileceği düşüncesini de oluşturuyor. Çünkü İslam Devrimi’ndeki rolü hatırlanan Tebriz’den “Bir devrim yaptık; ne büyük hata yaptık!” sesleri yükseliyor.
Bu da gösterilerin ilk günlerinde 2017 ve 2009 protestolarıyla kıyaslayarak yapılan ve 2022 eylemlerini görece hafife alan analizleri boşa çıkarmakta. Çünkü işin rengi değişiyor!
Tüm bunlara rağmen İran’da bir rejim değişikliği beklemek için erken olduğu söylenebilir. Buradaki temel etken ise göstericilerin ne istemediklerini bilmelerine rağmen ne istediklerini tam olarak bilmemeleri ya da bir diğer ifadeyle, organize olmamaları. Ve elbette organize olmayan gücün aslında güç anlamına gelmemesi! Ne demek istiyoruz?
Gösterilerde dönem dönem bazı şehirlerin düştüğü görüldü. Devrim Muhafızları bulundukları karakollardan çekilirken; eylemciler “Şimdi ne yapacağız?” sorusunun yanıtını bilmedikleri için beklediler ve daha sonra da ilgili yerler, yeniden gün içerisinde Devrim Muhafızları’nın kontrolüne geçti. Elbette bu durum, İran halkının toplumsal hareketler konusundaki derin tecrübesine rağmen “Ne yapmalı?” sorusunun yanıtına hazırlıksız yakalanmalarıyla ilişkili. Bir başka deyişle İranlılar, istemedikleri şeyin müesses nizam olduğunun farkında ama yerine ne koyacakları konusunda kafaları karışık! Ancak buna rağmen söz konusu ülkenin ciddi bir dönüşüme gebe olduğu aşikar.
Zaten son dönemde muhalif yapılardaki hareketlilik de bunu teyit eder mahiyette. Nitekim İran’daki etnik gruplar içerisindeki farklı grupların ve organizasyonların birlikte hareket etme kararı aldığı biliniyor. Dahası ülke dışındaki muhalif yapılar da birleşme eğilimi sergiliyor. Bunun en somut örneği ise Şahçılar ile Halkın Mücahitleri Örgütü’nün aralarındaki ihtilafları ülkede dönüşüm yaşanana kadar erteleme noktasında uzlaşmaları. Dolayısıyla 2022 protestoları, İran’da bir devrimle neticelenmese bile çeşitli güç merkezlerinin ve siyasi aktörlerin birliktelik noktasında organize olmasına zemin hazırlamış gözüküyor. Üstelik tam da rejimin iç meşruiyetinin tartışmaya açıldığı bir dönemde. Kuşkusuz bu durum, İran’ın çok daha kaotik bir sürece gebe olduğunun habercisi.
İran’da “İslami Cumhuriyet” modelinin; yani Velayet-i Fakih sisteminin meşruiyetinin sonunun geldiğini gösteren belki de en kilit ve en sembolik hadise ise İslam Devrimi’nin ilk lideri ve ideolojik önderi olan Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin evinin ateşe verilmesi olarak nitelendirilebilir.
Bununla birlikte söz konusu hadise, devletin protestoları sona erdirmek için kullanacağı şiddetin dozunu arttıracağını da göstermekte. Zaten göstericilere yönelik müdahalelerde silah kullanımının artması da buna işaret etmekte. Burada muhalif kitleler içerisindeki bazı grupların da silahlı saldırılara karışması ise meselenin yalnızca devlet için değil; muhalifler açısından da kontrolden çıkabileceği anlamına geliyor. Dolayısıyla İran, şiddetin artmasına paralel olarak bir toplumsal hareket ve devrim arayışından iç savaşa sürüklenme olasılığıyla karşı karşıya gözüküyor.
Böylesi bir ortamda elbette Tahran yönetimi, kendi orantısız müdahalesini gerekçelendirecek argümanlar bulabilir; fakat haklı taleplerle sokağa çıkan İranlılar, bir anda meselenin iç savaşa evrildiği ortamda evlerine dönmeyi seçebilir. Bu da “eylem kırıcı” bir etki yaratabilir. Zaten “eylem kırıcı” ilk mesaj, “göstericilerin sonuna kadar destekleneceği şeklindeki ifadelerle” ABD Başkanı Joe Biden’dan geldi.
Hatırlanacağı üzere, 2017 yılındaki protestolar dönemin ABD Başkanı Donald Trump ve dönemin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun açıklamalarının ardından sönümlenmişti. Bu yüzden de tarihsel hafızasında Ajax Operasyonu’nun kötü imajını taze tutan İranlıların dış müdahale baskısını hissettiklerinde haklı mücadelelerinden vazgeçmeleri olası gözüküyor.
Tüm bu bilgilerden hareketle, İran’ın geleceğini protestocuların “iç baskı-dış müdahale” ikilemini aşacak bir yol haritası üretmeyi başarıp başaramaması şekillnedirecektir, denilebilir. Lakin ne olursa olsun gösterilerin İslam Devrimi’nin toplum tarafından içselleştirilmediğini net bir biçimde gün yüzüne çıkardığı aşikar.