İran'ın Suriye diplomasisi: Arakçi'nin Türkiye ziyareti
Suriye'de muhalif grupların 27 Kasım'da başlattıkları operasyonlarla kontrol altında tuttukları toprakları 3 kattan fazla genişletmesi, Şam ve Tahran'da paniğe yol açtı. İran Dışişleri Bakanı Arakçi, Astana Süreci'ne dönebilmek için Ankara'nın kapısını çaldı.
Suriyeli rejim karşıtı muhalif grupların 27 Kasım'da eş zamanlı olarak başlattıkları "Saldırganlığın Caydırılması" ve "Özgürlüğün Şafağı" operasyonları, 2019 yılında Astana Görüşmeleri'nde ortaya çıkan mutabakatı ısrarla ihlal eden ve egemenliğini sivilleri bombalayarak genişleten Esad rejiminin beklenenden çok daha hızlı kayıplar yaşamasına sebebiyet verdi.
Muhalifler, bu operasyonlarla kontrol altında tuttukları toprakları 3 kattan fazla genişletirken; sahadaki gelişmeler, Şam yönetimini ayakta tutan aktörlerden biri olan Tahran'da büyük bir paniğe yol açtı.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, uzun süredir Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın diyalog çağrılarını reddeden rejim lideri Beşar Esad ile görüşmek için 1 Aralık'ta Şam'a ve bir gün sonra da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile istişarelerde bulunmak üzere Ankara'ya ziyaret düzenledi.
Öyle görünüyor ki hem Esad rejimi hem de Tahran yönetimi, Türkiye'nin Suriye'nin demokratikleşmesini savunan ılımlı muhalif gruplar üzerindeki etkisini kullanarak çatışmaları yatıştırmak istiyor. Buna Şam'ın Ankara ile temas kurma çabası da denilebilir. Zira harita, muhalif grupların 2019 Astana Süreci'nde ortaya konulan sınırları da aştığını gösteriyor.
Suriye'de rejim karşıtı silahlı muhalif grupların bu başarısında İran'ın Lübnan'a ve Rusya'nın da Ukrayna'ya yoğunlaşmasının etkisi büyük. Kısacası Moskova ve Tahran'ın odağı farklı coğrafyalarda olunca Esad rejiminin de kağıttan kaplan olduğu gün yüzüne çıktı.
Gelinen noktada İran ve Rusya'nın desteğiyle 2019 Astana sınırlarını ihlal eden Esad rejimi, şimdi Tahran'ın yardımıyla Astana Süreci'ne dönüşün yollarını arıyor. Zaten İran Dışişleri Bakanı Arakçi de Ankara'da Fidan ile yaptığı ortak basın toplantısında bunu açıkça dile getirerek şunları söyledi:
Suriye'nin istikrarını bozacak gelişmelere karşı tedbir almaya devam edeceğiz. İran olarak Suriye hükümetine desteğimizi sürdüreceğiz. Astana Süreci'nin kazanımlarının korunması konusunda kararlıyız.
Astana Süreci'nin hangi kazanımları?
Arakçi'nin "Astana Süreci'nin kazanımları" olarak ifade ettiği şey, Suriye iç savaşının sönümlenmesi ve ateşkesin sağlanmasıydı. Bunun dışında Suriye-İran-Rusya üçlüsünün elde ettiği kazanımlar, Esad rejiminin Rusya ve İran'ın desteğiyle sivilleri bombalayarak Astana Süreci'ndeki çatışmasızlık alanlarına müdahale etmesi ve Astana statükosunu bozması.
Esad rejiminin saldırılarının birgün mutlaka muhalifleri harekete geçireceği biliniyordu. Nitekim muhaliflerin son operasyonlar ile 2019 Astana sınırlarını aşması da rejimin ateşkesi ihlal etmesinin bir neticesi. Bu durumu Dışişleri Bakanı Fidan da şu sözlerle ifade etti:
Suriye'de geniş çaplı çatışmaların yeniden başlamasının nedeni, 13 yıldır muhalefetin taleplerinin göz ardı edilmesi ve rejimin siyasi çözüme dahil olmamasıdır. İç savaşın alevlenmesinin nedeni rejimin sivillere yönelik saldırılarıdır.
Şimdi ise bozdukları statükoya dönmenin yollarını arayan bir Şam ve onun sözcülüğünü yapan bir Tahran var.
Türkiye hangi noktada duruyor?
Dikkat çeken ilk husus, İran ve Suriye'de muhalefetin ilerleyişinin sorumlusu olarak Türkiye'nin görülmesi. Hatta İran'da devlet medyasının kışkırtmasıyla Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği önünde protesto da düzenlendi.
Halep'in düşmesiyle Suriye'deki yatırımları tehlikeye giren İran'da devlet medyasının kışkırtmasıyla toplanan grup, Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği önünde protesto gösterisi düzenledi.
— gdh (@gundemedairhs) December 2, 2024
İranlıların Türkiye'yi protesto ettiği saatlerde Ankara'yı ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı… pic.twitter.com/LsSlGvjdgt
Oysa sahadaki gruplara bakıldığında, Türkiye'nin terör örgütü olarak kabul ettiği HTŞ bile var. Bununla birlikte Ankara'nın açık destek verdiği Suriye Milli Ordusu'nun özellikle de terör örgütü PKK/YPG'ye karşı önemli bir başarı elde ettiği aşikar. Bunun dışında Arap aşiretlerinden ve farklı silahlı rejim karşıtı gruplar da operasyonlara katılıyor.
Özetle muhalif grupların başlattığı sürecin arkasında Türkiye yok. Ancak Ankara'nın Suriyeli muhaliflerin müzakereye çekilmesi konusunda belirli bir etkisinin olma ihtimali de yüksek. Arakçi de Astana'ya dönüşten bunu kastediyor. Öyleyse sorulması gereken soru şu: Ankara nasıl hareket edecek?
Esasen bu sorunun yanıtı çok da belirsiz değil. Türkiye, Suriye İç Savaşı'nın başından bu yana bu ülkenin demokratikleşmesi noktasında ılımlı muhalefeti destekledi. Bununla birlikte Suriye'nin terörden arındırılması ve toprak bütünlüğünün sağlanması Ankara'nın en önemli hassasiyeti. Bu da Moskova-Tahran-Şam hattının geçmişte bozduğu diyalog ortamına dönüş konusunda Ankara'nın olumlu yaklaşacağı anlamına geliyor.
Türkiye, Suriye'deki sorunun bir an önce sona ermesini ve böylece yerinden edilen milyonlarca insanın vatanlarına onurlu bir şekilde dönmeisni savunuyor. Elbette terör örgütü PKK/YPG'nin varlığının sona erdirilmesi de Türkiye'nin güvenlik çıkarları gereği son derece stratejik bir mesele.
Dışişleri Bakanı Fidan da İranlı mevkidaşıyla düzenlenen basın toplantısında Ankara'nın bu konudaki yaklaşımını "Astana Süreci'ndeki ortağımız İran ile birlikte Suriye'nin toprak bütünlüğü için çalışmaya devam edeceğiz." diyerek ortaya koydu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan:
— gdh (@gundemedairhs) December 2, 2024
💢 Suriye'de geniş çaplı çatışmaların yeniden başlamasının nedeni, 13 yıldır muhalefetin taleplerinin göz ardı edilmesi ve rejimin siyasi çözüme dahil olmamasıdır.
💢 İç savaşın alevlenmesinin nedeni rejimin sivillere yönelik saldırılarıdır.
💢… https://t.co/8mjkwfXQf6
En kısa sürede Türkiye, Rusya ve İran Dışişleri Bakanlarının bir araya geleceğinin açıklanması da Ankara'nın samimiyetini teyit eder mahiyette. Fakat yeni müzakerelerde muhalefetin beklentilerinin daha yüksek olacağı, zira sahadaki denklemin değiştiği ve dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Esad'a görüşme çağrısı yaptığı koşulların bugün için bire bir aynı olmadığı da ifade edilemeli.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da "Yaşanan istikrarsızlğın Suriye halkının meşru talepleri doğrultusunda mutabakatla son bulması en büyük temennimizdir." sözleriyle Türkiye'nin müzakerelere dair beklentisinin Suriye halkının meşru taleplerinin karşılanması olduğunu gösterdi.