İstanbul'un su sorunu tarihte nasıl çözüme kavuştu?

Küresel ısınmayla gelen kuraklık ve hızla artan şehir nüfusuna bağlı olarak İstanbul'da susuzluk tehlikesi günden güne artıyor.  Tarih boyunca İstanbul'da yaşanan susuzluk sorunu, Roma İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde nasıl bir çözüme kavuşturulmuştu?

1. resim

Marmaray kazıları sırasında bulunan kalıntılar ve eserler ile İstanbul’daki tarihi yarımadada medeniyetin yaklaşık olarak 8000 sene öncesine dayandığını öğrenmiş bulunuyoruz. Gerek coğrafi konumu gerekse Karadeniz ile Marmara arasındaki geçişin kalbinde bulunması nedeniyle tarihi yarımada binlerce yıl boyunca farklı medeniyetlere başkentlik yaptı.

Tarihi yarımada, bir yaşam alanı olarak pek çok güzelliği barındırmakla beraber önemli bir sorunu da barındırıyordu, yetersiz su kaynakları!

Bölgenin surlarla çevrilmesi ve özellikle Konstantinopolis olmasından sonraki dönemlerde başlayan saldırılar ve kuşatmalar nedeniyle şehre su getirmek ve gelen suları depolamak adına pek çok proje gerçekleştirildi. Roma döneminde Istranca ormanlarından başlayan büyük su yolları inşa edildi ve su şehre nakledildi.

İmparator Hadrian (117-138) döneminde ilk isale hattı inşa edilmiştir. Bu hat, şehrin batısından bugünkü Sultanahmet Meydanı çevresine ulaşan su yoludur. Şehrin ikinci büyük su yolu, İmparator Konstantin(324-337) döneminde inşa edilen Istranca Dağlarından şehre ulaşan isale hattıdır.

242 km’lik uzunluğu ile kaynaklarda Romalılar tarafından inşa edilen en uzun su yolu olarak anılan bu su yolu, Vize’nin 6 km batısından başlayıp Edirnekapı’nın güneyinde şehre ulaşmaktadır. Şehrin bu dönemde yapılan üçüncü büyük su yolu, İmparator Valens (364-378) döneminde tamamlanmıştır.

Fatih ile Süleymaniye arasındaki vadinin üzerinden suyu taşıyan Valens/Bozdoğan Kemeri, bu su yolunun günümüze kalan yapılarındandır. İmparator Theodosius (379-395) artan nüfusun su ihtiyacını karşılamak gayesiyle Belgrat Ormanlarındaki suyu Sultanahmet’e getirmek için dördüncü isale hattını yaptırmıştır.

Mazul Kemer, Karakemer ve Turunçluk Kemeri Roma döneminde inşa edildiği bilinen diğer kemerlerdir. O dönemlerde hizmet veren bu su yapıları zaman, tabiat şartları ve şehrin uzun süreli kuşatmaları karşısında tahrip olmuş, özellikle 1204 Latin istilasından sonra isale hatları kullanılamayacak hale gelmiştir.

Bizans döneminde su yollarına fazla ilaveler yapılamamış, bu dönemde şehir, su ihtiyacını kuyulardan ve bazıları günümüze kadar ulaşan açık ve kapalı sarnıçlardan karşılamıştır. Yerebatan, Binbirdirek, Şerefiye Sarnıçları kapalı sarnıçların, Aetius (bugünkü Vefa Stadının bulunduğu yer), Aspar (bugünkü Çukurbostan) açık sarnıçların örneklerindendir.

Türklerin şehri fethinden sonra sarnıçlarda su depolama usulü terk edildi çünkü öncelikle şehrin bir daha kuşatılma gibi bir riski kalmamıştı ama bundan daha önemli sebep de şu idi: İslam dininde durgun su ile abdest almak tercih edilmiyordu.

Bu nedenle depolanmış sudan ziyade çeşmeler vasıtası ile sürekli akan sular makbul sayılıyordu. Fatih döneminde şehrin taşradan almaya başladığı nüfusun oluşturduğu kalabalık temiz su ihtiyacını gitgide arttırdı. Şehrin farklı yerlerine yaptırılan çeşmeler artık yeterli gereksinimi karşılamıyordu.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde temiz suyun maliyeti çok yükselmiş, bu da halk arasında hoşnutsuzluklara neden olmuştu. Kanuni Sultan Süleyman Mimarbaşı Sinan’ı şehre bol su getirmenin yollarını araştırması için görevlendirmişti.

Mimar Sinan ise Çekmece bölgesinden başlayarak tüm Kağıthane ve Belgrad ormanı havzasını dolaşmış, devamında Padişaha verdiği bilgide Sultan’ın istediği şekilde su getirmenin mümkün olduğunu ancak bunun çok yüksek bir maliyetle gerçekleşebileceğini, tüm su hattı üzerinde keselerin uç uca dizilmesi ile ancak böyle büyük bir projenin altından kalkılabileceğini söylemişti.

Bu konu üzerinde yaşananları Evliya Çelebi şu şekilde anlatır:

 “Süleyman Han, İstanbul’un batısında bir menzil uzak yerde tatlı sular bulup hendese ilmiyle İstanbul’a getirmeyi isteyince Mimar Sinan, “Padişahım eğer bu büyük hayrat sana nasip olursa ta bu yerden İstanbul’a 11 saat menzildir.

Keseleri uç uca dizip bu kadar bol mal sarf ederseniz bu hayrat size nasip olur ve yoksa bu hayrata bu mülk kâdir değildir, doğru haber budur Padişahım!” deyince hemen Süleyman Han, “Ey Mimar Sinan, hele şu tatlı su İstanbul’a hendese üzere gitmek mümkün müdür?”

Evet Padişahım, mümkündür. Büyük nehir gibi akar. Eyi, imdi sen keseleri uç uca eğer dizersen bu su İstanbul’a varır, dedik. İnşaallah hakir keseleri yan yana ve kese kese bitişik iki konak yer dizeyim.”

Hemen “Bismillah” ile bir kese altını anılan pınarın başına saçıp temeline başlayıp yedi yılda 3700 göz kemerlerdir ki bâzı yerleri göklere baş çekmiş ikişer üçer kat kemerlerdir. İstanbul içre girip Atpazarı yakınında Yanko’nun Kırkçeşme Kemerleri (Valens) üzere geçirmek gerekip İstanbul şehri içre anılan tatlı suyu dağıtıp Kerbela şehitleri ruhlarını şâd eyledi.”

Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile 1553 yılında çalışmalar başlamış ve 1563 yılında su yolları ve çeşme bağlantıları tamamlanmıştı. Şehre su taşıyan bu hatların mahallelere dağıtımından sonra İstanbul'un su sorunu 19. yüzyıla kadar kesin şekilde çözülmüştü.

Döneminde dünyanın en büyük şehirlerinden olan İstanbul'un su sorunu kısıtlı teknik imkanlara rağmen her dönemde çözüme kavuşturulmuştur. Günümüzdeki teknik imkanlara rağmen şehrin susuzluk tehlikesi yaşaması düşündürücüdür. 

Tartışma