Osmanlı Halep'inden geriye kalan

Halep… Bir zamanlar Osmanlı’nın incisi, Doğu’nun göz kamaştıran yıldızıydı. Anadolu şehirleri bizim için ne ifade ediyorsa, Halep de aynı sıcaklıkla bağlandığımız, geçmişimizle iç içe bir şehirdi. Ancak bugün Halep, Suriye İç Savaşı'nın getirdiği yıkımla derin bir yara almış halde.

1. resim

Halep, yaklaşık 5 bin yıllık geçmişiyle, Antik çağlardan itibaren birçok farklı uygarlığa ev sahipliği yaptı. Mezopotamya, Akdeniz ve Anadolu'nun kavşak noktasında yer alması nedeniyle her dönemde gözlerin üzerinde olduğu bir şehirdi.

Halep... Bir zamanlar medeniyetin kalbinin attığı, ışığıyla hem bölgeyi hem de insanlığı aydınlatan o kadim şehir. Kütüphaneleriyle bilginin, camileriyle maneviyatın, han ve hamamlarıyla günlük hayatın ve ticaretin merkeziydi.

Türkler, Araplar, Kürtler, Ermeniler, Yahudiler ve Süryaniler bu kadim şehrin sokaklarında kardeşçe bir arada yaşamış, kültürlerini bir mozaiğin parçaları gibi birbirine katmışlardı. Ancak bugün Halep’in adı, harabeler arasında savaşın gri pusuyla anılıyor. Yaşananlar, insanlığın ve medeniyetin tükenişinin acı bir tablosu.

Bin yılların mirası, savaşın acımasızlığı içerisinde birer birer yok oluyor. Katman katman tarih, toz ve duman altında silinirken, Halep’in sokaklarındaki sanat ve zanaat, savaşın hoyrat uğultusunda kayboluyor. Oysaki bu şehir, insanlığın ruhunu yansıtan bir aynaydı. Sütunlarında ve kemerlerinde İslam medeniyetinin kodları gizliydi ve medeniyetin şifrelerini fısıldardı.

Bugün ise, yağmanın ve talanın karanlığına gömülmüş durumda. Halep’in mirası yağmalanıyor, eserleri el değiştiriyor. Kim bilir bu eserleri hangi müzelerde sergileniyorken göreceğiz? Hangi medeni(!) ülkelerde karanlık pazarlıkların konusu olacak? 

 Medeniyetin bu kadim hazinesi, savaşın gölgesi altında bizden uzaklaşıyor, geride yalnızca derin bir hüzün bırakıyor. 

Osmanlı şehri Halep

1517'de Yavuz Sultan Selim’in Memlük Sultanlığı’nı fethedip Halep’i Osmanlı topraklarına katmasıyla, şehir Osmanlı idaresine geçti.

1919’a kadar Osmanlı yönetiminde kalan Halep, Osmanlı kültür ve mimarisinin izlerini derinlemesine taşıyan önemli bir şehir olarak varlığını sürdürdü.

Halep, Osmanlı döneminde güçlü bir ticaret merkeziydi ve Şam, İstanbul gibi Osmanlı başkentlerinin ardından gelen büyük şehirlerden biri olarak ekonomik, kültürel ve dini hayatı şekillendiren unsurlarla örülüydü. Osmanlı İmparatorluğu’nun Halep’teki mimarisi de İstanbul’daki gibi silueti etkileyen kurşun kaplı camiler ve büyük binalarla kendini gösterdi.

Şehirdeki Türk ve İslam kültürünün güçlü izleri, Halep’i hem Osmanlı'nın hem İslam dünyasının en önemli şehirlerinden biri yaptı.

Halep, kültürel anlamda büyük bir çeşitliliğe ve derinliğe sahipti. Şehre damgasını vuran ve her dönemde önemli şahsiyetlere ev sahipliği yapan bu kültürel atmosfer, Halep’in Osmanlı dönemiyle olan ilişkisini de yansıtıyordu.

 Halep'in simge yapılarından olan Hüsrev Paşa Cami, Mimar Sinan’ın ilk camilerinden biri olarak, Osmanlı mimarisinin şehrin siluetinde güçlü bir biçimde yer aldığını gösteriyor.

Halep
Halep

Mustafa Kemal'in de yolu geçti

Halep’teki önemli yapılardan biri olan Hotel Baron,  Atatürk’ün de konakladığı bir otel olmuştu. Atatürk’ün burada kalmasının sebeplerinden biri, otel sahibinin Osmanlı ile yakın dostluklarıydı.

Baron Hotel
Baron Hotel

Mustafa Kemal'in komuta ettiği 7. Ordu, Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlere karşı savaşacak, günümüz Türkiye'sinin sınırları belirlenecekti. İşte bu süreçte, Halep'teki Baron Hotel'de Mustafa Kemal 21 gün süresince vakit geçirmiş ve önemli toplantılara katılmıştı.

Tartışma