İsveç aslında kendi NATO üyeliğini mi yaktı?

💢 İsveç’te yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin taleplerine karşı bir meydan okuma.

💢 Ankara, sanıldığı gibi Batı’nın baskısı karşısında ulusal güvenliğini ilgilendiren konularda taviz verecek bir aktör değildir.

1. resim

İsveç, Finlandiya’yla birlikte Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından NATO’ya üyelik başvurusu yapmıştır. Bu iki ülkenin üyeliğinin Baltık Denizi’ni “NATO Gölü” haline getireceği aşikar. Daha da ötesinde üyelikler NATO’nun 2030 stratejisi çerçevesinde gerçekleştirmek istediği “Arktik Açılımı”nı hayata geçirme noktasında da ittifaka ciddi bir fırsat sunuyor.

Dolayısıyla İsveç ve Finlandiya, Rus saldırganlığının Ukrayna’dan sonraki hedefi olabilecekleri endişesiyle NATO’ya yönelirken; ABD başta olmak üzere NATO ülkelerinin geneli de Rusya’yı Karadeniz’in ardından Baltık Denizi üzerinden de kuşatabilecekleri ve küresel ısınmaya paralel olarak eriyen buzullar vesilesiyle oluşan yeni su yollarına ve yeraltı kaynaklarına erişebilecekleri düşüncesiyle üyeliklere sıcak bakmakta. Bu yüzden de Türkiye ve Macaristan dışındaki devletler, ikilinin üyeliğine ilişkin onay sürecini tamamlamış durumda.

Halihazırda Macaristan, AB’yle yaşadığı fon sorununun etkisiyle üyelikleri pazarlık malzemesi haline getiriyor. Budapeşte yönetimi, kategorik olarak İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkmasa da süreci ağırdan alan bir tavır sergiliyor. Türkiye için ise durum çok daha hassas.

Ankara, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine, ulusal güvenlik temelli endişeleri üzerinden yaklaşmakta. Zira NATO, bir savunma paktı. Dolayısıyla üye olacak bir devletin de müttefiklik hukukuna uygun biçimde hareket etmesi gerekiyor. Bu yüzden de Türkiye, 2022 yılının Haziran ayında NATO’nun Madrid Zirvesi’nde koşullarını ortaya koydu ve taraflar, üçlü mutabakat imzaladı. Bu anlamda Türkiye’nin en önemli beklentisi, iki ülkenin de terör örgütleri FETÖ ve PYD açısından güvenli liman olmaktan çıkması.

Aktörler üyelik konusunda büyük beklentiler içerisinde olsa da mevzubahis mutabakatın ruhuna uygun adımlar atılmış değil. Buna rağmen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, sık sık ittifaka üyeliklerin gerçekleşmesi yönünde açıklamalar yaparak iki ülkenin de üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirdiğini belirtmekte.

Stoltenberg’in açıklamalarının arkasında iki neden olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki, Rusya’nın kuşatılması ve Arktik Açılımı’nın yapılması noktasında vakit kaybetmek istenmemesidir. İkincisi ise Türkiye’nin üzerinde baskı kurmak. Nitekim NATO’nun başat gücünün ABD olduğu bilinmekte. Bahse konu terör örgütlerini destekleyen aktörlerin başında da ABD geliyor. Hatta ABD, her yıl terör örgütü PYD’ye savunma bütçesinden mühim bir pay alıyor. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı’nın söylemleri de Stoltenberg’le paralel bir şekilde ilerliyor.

Dolayısıyla Stoltenberg’in İsveç’e teröristleri koruması yönünde mesaj verdiği ve Türkiye’ye baskı yaparak üyelikleri neticelendirebileceğini düşündüğü öne sürülebilir. Lakin bunun ters tepeceği de ifade edilmeli. Zira Ankara, sanıldığı gibi Batı’nın baskısı karşısında ulusal güvenliğini ilgilendiren konularda taviz verecek bir aktör değil. Bunu bir çok kriz esnasında da kanıtladı. Yani Türkiye, eski Türkiye değil!

Buna rağmen İsveç’in Türkiye’nin sinirlerini test edecek eylemlerde bulunduğu görülmekte. Zira önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yapılan hakaret içeren eylem, daha sonra da Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırıya İsveç Hükümeti’nin “fikir özgürlüğü” adı altında izin vermesi, Ankara’nın tepkisinin ölçülmek istendiğini gösterir nitelikte.

Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse İsveç, her ne kadar diplomatik düzeyde üyeliği neticelendirme arzusunda olduğunu belirten yapıcı söylemler kullansa da ciddi bir söylem-eylem uyumsuzluğu içerisinde. Çünkü gelişmeler, Türkiye’nin taleplerine karşı bir meydan okuma mahiyetine sahip.

Bu anlamda sürecin Türkiye’nin sinir uçlarının test edilmesini aşarak kararlılığının sınandığı bir noktaya evrildiği söylenebilir. Bu konuda ise Ankara, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde gereken açıklamayı yaparak hamlesini yaptı. İsveç’i terör örgütleri korusun!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları, İsveç’in Kur’an-ı Kerim’i yakmaya dönük eylem vesilesiyle aslında kendi NATO üyeliğini yaktığına işaret ediyor. Üstelik bu durumu doğrularcasına Finlandiya da söylem değişikliğine gidiyor. Geçmişte iki ülkenin üyeliklerinin birlikte gerçekleşmesi gerektiğini savunan Helsinki, 24 Ocak 2023 tarihi itibarıyla tek başına ittifaka dahil olabileceğini belirtmekte. Dolayısıyla yaşananlar, Finlandiya ve İsveç’in üyelik taleplerinin ayrı ayrı ele alınıp İsveç’in veto edilirken; Finlandiya’nın kabul edileceği bir duruma işaret etmekte.

Zaten İsveç de 28 Ocak 2023 tarihi itibarıyla üyelik sürecini süresiz olarak askıya aldığını duyurdu. Bu da Ankara'nın fikirlerinin birtakım baskılar neticesinde değiştirilemediğini gözler önüne sermesi bakımından oldukça mühim. Yani ABD, S-400 Hava Savunma Sistemleri meselesinin ardından bir kez daha Türkiye'ye diz çöktüremeyeceğini görmüş oldu. Burada yanan ise İsveç'in NATO üyelik biletinden başka bir şey değil. Bununla birlikte her şeye rağmen Stockholm'den gelen açıklamalar, 2023 yılının Temmuz ayında NATO üyeliğinin gerçekleşmesine dair bir beklentinin bulunduğuna da işaret ediyor. Dolayısıyla İsveç, Türkiye'ye yönelik baskının arttırılması konusunda beklentilerinden vazgeçmiş değil. Yine de üyelik sürecinin askıya alınması, Stockholm'ün içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermesi açısından son derece önemli.

Son olarak değinmekte yarar olan bir husus da NATO üyeliğini yanmış gözüken İsveç’in İslamofobiyle yüzleşmesinin gerekeceği. Terörle iltisakının yanı sıra İsveç, aşırı sağın yükselişine paralel olarak her geçen gün demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerlerden uzaklaşıyor. Üstelik İsveç’teki çirkin görüntüler, Batı’nın İslam imajı ile Türk imajının örtüştüğünü de bir kez daha gün yüzüne çıkarmış durumda. Zira İslamofobi ile Türkofobinin birlikte yükseldiği aşikar. Türkiye’nin diplomatik temsilciliğinin önünde İslam dininin kutsal kitabına saldırılmasının nedeni de bu olsa gerek. Lakin bu işin faturasının İsveç'e çıktığı aşikar. Çünkü Stockholm'ün NATO'nun güvenlik garantilerini elde edebilmesi pek mümkün gözükmüyor.

Tartışma