Küresel bir NATO mümkün mü?
💢 NATO'nun küresel bir karakter kazanması ne kadar mümkün?
💢 NATO, ABD-Çin rekabetinde stratejik bir enstrümana mı dönüştürülüyor?
Avrupa merkezli bir güvenlik ittifakı olan NATO’nun Çin’i “çevrelemeye” dönük yaklaşımı giderek daha fazla kuvvetleniyor. Bu aynı zamanda NATO’nun küresel bir karakter kazanması demek. Peki bu ne kadar mümkün?
ABD’nin Çin’e yönelik rekabetinde müttefiklerin organizasyonu ve iş birliği artık çok daha önemli. Bu kapsamda AUKUS ve QUAD gibi bölgesel güvenlik örgütleri ön plana çıkarken tarihsel misyona sahip NATO da stratejik konseptini Çin özelinde yeniden değerlendiriyor.
ABD tarafından geçtiğimiz aylarda yayınlanan ulusal güvenlik strateji belgesinde Çin, uzun vadeli bir tehdit olarak tanımlanmıştı. Öte yandan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in yaptığı bir konuşmada NATO’nun Çin'in askeri modernizasyonuna, Rusya ile iş birliğine ve "Avrupa'daki kritik altyapıyı kontrol etme" girişimlerine yanıt vermesi gereğini vurgulaması dikkat çekmişti.
29-30 Kasım 2022 tarihlerinde Romanya’nın başkenti Bükreş’te bir araya gelen NATO üyesi ülkelerin dışişleri bakanları Ukrayna’dan daha çok Çin’i konuştular.
Toplantı sonrası açıklama yapan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, serbest ticaretin faydalarına hâlâ inanmakla beraber Çin gibi otoriter güçlerle yakınlaşmanın güvenlik açısından doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu.
Stoltenberg,
"Elbette Çin ile ticaret yapmaya ve ekonomik olarak etkileşime devam edeceğiz ancak bağımlılıklarımızın farkında olmalı, kırılganlıklarımızı azaltmalı ve riskleri yönetmeliyiz"
dedi.
Bütün bu emareler NATO’nun Çin’e yönelik bir stratejik planlama içerisine girdiğini gösteriyor. Aslında bu planlama yeni değil. 3-4 Aralık 2019 tarihlerinde Londra’da yapılan NATO zirvesinde Çin ilk defa "stratejik bir zorluk" olarak tanımlanmıştı. 2019 yılında ortaya konulan bu beyanı Çin’e yönelik "stratejik bir hazırlığın" habercisi olarak da okuyabiliriz.
2019 zirvesinde dikkat çeken en önemli hususlardan birisi “NATO’nun siyasi boyutunun güçlendirilmesine” yönelik yapılan çağrıydı. Ayrıca maliyetin sorumluluğunun paylaşılmasına yönelik vurgu da dikkat çekiciydi.
2020 yılında yapılan zirvede ise Çin, küresel bir güvenlik sorunu olarak ortaya konuldu. Böylece NATO, ABD-Çin rekabetinde stratejik bir enstrüman olma yolunda ilerliyordu.
Çin ile ilgili temel endişeler Çin’in askerî anlamda ortaya koyduğu zorluklar, nükleer kapasite, askeri modernizasyon ve teknoloji alanında yakalanan ivmelenme olarak sıralanabilir. Huawei gibi Çin menşeli firmaların 5G teknolojisi ile Avrupa’nın iletişim altyapısını hedeflemesi ve NATO açısından kritik öneme sahip limanlarda Çin etkisinin artması Atlantik kanadını endişelendiren diğer önemli hususlar olarak öne çıkıyor.
Çin ve Rusya’nın askerî iş birliği de NATO tarafından büyük bir endişe kaynağı olarak görülüyor. “NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” isimli raporda özellikle revizyonist devletlerin güçleri ile etkilerini genişletmeye çalıştıkları ve sistemik zorlukların çoğaldığı büyük bir güç rekabetine şahit olunacağına vurgu yapılıyordu.
Şu ifadelerin altı çizilmeli:
“Çin’in belirtilen hırsları ve iddialı davranışları, kurallara dayalı uluslararası düzene ve ittifak güvenliğiyle ilgili alanlara yönelik sistemik zorluklar sunuyor.”
28-29 Haziran 2022 tarihlerinde İspanya'nın başkenti Madrid'de düzenlenen NATO zirvesi sonrasında yayınlanan stratejik metin ise NATO’nun Çin’e yönelik en önemli beyanlarından birisi olarak görülebilir. Bu belgede Çin’in ortaya koyduğu hırs ve politikaların ittifakın güvenliğine, çıkarlarına ve değerlerine zarar verdiği iddia edilmişti.
Bu zirvede kabul edilen “sistemik zorluk” yaklaşımının stratejik konsept içerisine derc edilmesi NATO’nun on yıl boyunca izleyeceği stratejik yaklaşım hakkında ciddi emareler içeriyordu. Özellikle “değerler” açısından bir tehditten bahsedilmesi son derece önemli bir aşamanın geçildiğini gösteriyordu.
2019 yılından bu yana NATO’nun Çin konusunda kendisine uygun bir stratejik pozisyon aradığı artık bir vakıa. ABD’nin müttefikleri konsolide etme niyeti de bunda çok etkili. ABD, Çin’e yönelik “çevreleme stratejisini” rasyonel bir zemine oturtmak için NATO’ya daha fazla ihtiyaç duyuyor.
Bu eğilim aynı zamanda NATO’nun Soğuk Savaş sonrasındaki tehdit algısını stratejik bir temelde dönüşüme uğratıyor.
1945 sonrası Batı merkezli tarihsel blokun “güvenlik” ayağında hayati bir işleve sahip olan NATO, ABD’yi içeride Çin ve Rusya’yı ise dışarıda tutmayı kendisine misyon edinen yeni bir jeopolitik ve stratejik rotaya girmiş durumda.
Diğer taraftan Avrupa ülkelerinin büyük bir kısmı Çin’e yoğun derecede bağımlı. Zaten NATO Genel Sekreteri de bağımlılıkları azaltmanın yollarını aradıklarını beyan ediyor. Ama Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” şeklindeki sözleri hala hafızalarda.
Macron’un “NATO, Kuzey Atlantik’i ilgilendiren bir örgüt, Çin’in Kuzey Atlantik ile pek ilgisi yok” şeklindeki sözleri de Avrupa ülkelerinin Çin konusunda benzer şekilde düşünmediklerini dahası Brüksel’deki NATO karargahına karşı bir direnç doğduğunu gösteriyor. Fakat Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden sonra bu direncin önemli ölçüde kırıldığını da not etmek gerekli.
Öte yandan Japonya, Güney Kore, Hindistan ve Avustralya gibi Çin’in etki alanındaki ülkelerin Madrid’de yapılan son NATO zirvesine katılmaları ittifakın yavaş yavaş bölgenin nabzını tutmaya başladığının bir göstergesi olarak okunabilir.
Burada en önemli hususlardan birisi de NATO’nun hem Rusya hem de Çin ile aynı anda iki cephede nasıl mücadele edeceği. Böyle bir caydırıcılık için ciddi bir materyal ve kurumsal kapasite gerekiyor. NATO’nun bütçesini arttırması da gündemde ancak bu ne derece yeterli olabilir meçhul. Önemli soru işaretlerinden birisi de sanırım bu kapasite meselesi.
Yazının başında da belirttiğim gibi bu bağlamda NATO, küresel bir karakter mi kazanıyor sorusu önem arz ediyor.
NATO'nun Trans-Pasifik bir karakter kazanması için gereken ideolojik zemin henüz oluşmuş değil. Güvenlik merkezli yeni bir anlatı inşa edilmesi gerekiyor ve bu hikâyeyi kabul edecek aktörlerin konsensüsü şart.
Ancak NATO, Çin'in bir tehdit olduğu argümanını özellikle de Avrupa ülkeleri için nasıl inşa edecek bu ciddi bir zorluk olabilir. Hele de birbirine ekonomik anlamda ölümcül derecede bağımlı böyle bir dünyada.
İçinden geçtiğimiz bu dönem bir çağın kapandığına dair işaretler ile dolu. Herkesin kaygılandığı ve güvenlikten bahsettiği uluslararası ortam da bunu teyit ediyor. İşte tam da bu zamanlarda çok taraflı örgütlenmelerin küresel güvenliği temin edebilecek bir eğilim içinde olması gerekiyor.
Şunu açık bir şekilde ifade etmek gerekli. "Küresel işlerin" tek bir merkezden koordine edilebileceği inancı artık genel kabul gören bir yaklaşım değil. Kurallara dayalı liberal düzenin sistemi domine eden anlatısı ciddi bir organik kriz içerisinde.
Uluslararası sistem giderek tek merkezden yoksun bir karaktere bürünüyor. Çok kutupluluk derinleşirken aynı zamanda çatışma ihtimali de artıyor. Ukrayna meselesinde gördüğümüz gibi bölgesel krizler derinleşirken bunların küresel ölçeğe yayılması ciddi bir olasılık haline geliyor.
NATO’nun bu konjonktürde stratejik ölçeğini Rusya’dan Çin’e uzanan bir bağlamda genişletmesi Hibrit Soğuk Savaş ortamını derinleştirmekle beraber çatışmaya dönük bir momentumu hızlandırabilir. Bu hamleler aynı zamanda Çin-Rusya hattında cereyan eden askeri ve güvenlik temalı işbirliği mekanizmalarını da konsolide edecektir.