Limanı şaşıran kaptan: Mihail Sergeyeviç Gorbaçov

Mihail Gorbaçov, İkinci Soğuk Savaş ile beraber adı en çok anılan dünya liderlerinden biri olmayı sürdürecek.

1. resim
03.09.2022

Yalnızca vatandaşı olduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile Rusya Federasyonu’nun değil dünyanın tarihini değiştiren kararlar verdi. 30 Ağustos 2022’de, 91 yaşında hayata veda ettiğinde ise “Ne İsa’ya, ne Musa’ya” yaranabilmişti. 25 Aralık 1991 gecesi SSCB’nin ölüm ilanını imzalamasının üzerinden geçen yaklaşık 31 yıllık sürede, aldığı kararların sonuçlarını görecek kadar uzun yaşadı. Tarihin Mihail Gorbaçov’u yargılaması, Birinci Soğuk Savaş’ın sona ermesinin yarattığı jeopolitik depremin günümüzde süren artçı sarsıntılarının etkisiyle daha uzun yıllar devam edecek. Gorbaçov’un bir hastane yatağında yaşama veda ettiği anlarda gözünün açık gittiğini tahmin etmek zor değil. 

Rusya devlet basın yayın organları ve ajanslarının ölüm haberini verirken yaşını yanlış bildirmeleri dahi, Moskova’nın Gorbaçov’a bakışı açısından fikir vermeye yetti. Gerek Kremlin’den yapılan resmi açıklamanın satır araları, gerek devlet televizyonunda yapılan yorumlar, Gorbaçov’un “ülkeyi Batı’ya sattığı” alt metinlerini barındırırken, “ölünün arkasından kötü konuşmayalım” havası hakimdi. Nitekim Devlet Başkanı Putin de programının yoğunluğunu gerekçe göstererek Gorbaçov’un 3 Eylül’de planlanan cenaze törenine katılmayacağını duyurdu. En azından William Shakespeare’nin Julius Caesar adlı oyununda, Sezar’ın cenaze merasiminde Marcus Antonius’a söylettiği şekilde o da törene gelip, 

“Dostlar, Moskovalılar, vatandaşlar beni dinleyin. Ben Gorbaçov’u gömmeye geldim, övmeye değil. İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar. İyilikler çok zaman kemikleriyle beraber gömülür, haydi Gorbaçov’unkiler de öyle olsun” 

diyebilirdi. Gorbaçov’u iktidarda olduğu günlerde estirdiği değişim rüzgarı nedeniyle kendileri için ciddi bir tehdit olarak gören Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi de ölüm haberinin ardından sessiz kalmayı tercih etti. Ancak, Moskova’da hakim olan “tek adam” havasını bozan Gorbaçov da, kendisinden önce benzer bir yoldan geçen Nikita Kruşçev’in kaderini paylaştı. 

SSCB’nin Stalin’den sonra gelen lideri Kruşçev ile Gorbaçov’u buluşturan noktalardan biri de her ikisinin darbeye hedef olmasıydı. Kruşçev’in maruz kaldığı darbe Gorbaçov’un 1991 Ağustos’unda karşı karşıya kaldığı darbeye oranla çok daha sessiz gerçekleşti. Her iki darbe de liderler tatildeyken harekete geçirildi. 12 Ekim 1964 günü Kruşçev, Sovyet Yüksek Prezidyum’unun özel bir toplantısı için Brejnev tarafından Moskova’ya çağırıldı. Moskova yakınındaki Vnukovo Havalimanına indiğinde Devlet Güvenlik Komitesi KGB Başkanı Vladimir Semichastny tarafından bizzat gözaltına alınarak Kremlin Sarayı’na götürüldü. Süreç KGB Başkanı Semichastny tarafından incelikle yürütüldü. KGB Başkanı, Kruşçev’e Yüksek Prezidyum tarafından istifa baskısı yapıldığı saatlerde dahi Kremlin Sarayı’nı ziyaretçilere kapatmayarak günlük rutinin normal işlemesini sağladı, ne Saray koridorlarında ne de Moskova’da iktidarın el değiştirdiğine dair bir işaret görmek mümkün değildi. KGB Başkanı darbenin orkestrasyonunu sessizce yürütürken, Yüksek Sovyet Prezidiyumu Başkanı Brejnev ile Birinci Başkan Yardımcısı Shelepin’i “gereksiz hiçbir eylemde bulunmamaları” konusunda da uyardı. Sonuç Kruşçev’in sağlık nedenleriyle istifası oldu. 7 yıl sonra 1971’de Gorbaçov gibi tedavi gördüğü hastanede yaşama veda etti. Kremlin yönetimi Kruşçev’in ölümünü 48 saat sonra, cenaze Novodevichy Mezarlığı’na ulaştığı sırada halka duyurdu. Ne de olsa Kruşçev, Stalin’in ardından tesis ettiği yumuşama ile SSCB’ye bir nebze olsun özgürlük getirmiş ve aydınlar tarafından sevilen bir figür olmuştu. Brejnev yönetimi, cenazede çıkacak olaylardan endişelenmişti. 

Gorbaçov ise 1991 yılının Ağustos ayında Kırım’da tatildeyken, reform politikalarından hazzetmeyen ve SSCB’nin yaşamasını isteyen bir klik tarafından düzenlenen darbenin hedefi oldu. Moskova’da darbeyi durduran isim daha sonra Rusya Devlet Başkanlığı koltuğuna oturacak olan Boris Yeltsin’di. Darbenin başarısız olduğu anlaşılınca darbeciler Gorbaçov’un Moskova’ya dönmesine izin verdi. Bu darbe girişiminden 4 ay sonra SSCB’yi tarihe gömecek imzayı da Gorbaçov attı ve siyasi kariyerini de noktaladı. 

Gorbaçov’un ölüm haberi ABD, Batı Avrupa ülkeleri ve eski Demirperde ülkelerinde üzüntü yarattı. ABD ve Batı Avrupa ülkeleri Birinci Soğuk Savaş esnasında kendilerine yönelen nükleer silahların tehdidinden Gorbaçov sayesinde kurtulmuşlardı. Dahası hiçbir yazılı garanti vermeden, NATO ve Avrupa Birliği’nin doğuya ilerlemesini de yine Gorbaçov’un iyi niyeti sayesinde temin etmişlerdi. Eski SSCB lideri için yayımladıkları minnettarlık mesajlarını anlamak güç değil. Eski Varşova Paktı üyesi ülkeler ise onları SSCB’nin boyunduruğundan kurtardığı için Gorbaçov’a kahraman muamelesi yaptılar. Ancak bu minnettarlık ve övgüler madalyonun yalnızca bir yüzünü temsil ediyordu. Bir de Gorbaçov’un Batı tarafından gündeme getirilmeyen karanlık yüzü vardı. 

1986’da Kazakistan’da SSCB karşıtı barışçı protestolarda 200’den fazla kişinin ölümü, 1989’da Gürcistan’da yine bağımsızlık talebiyle yapılan eylemde 20 kişinin ölümü, 1990’da bağımsızlık isteyen Azerbaycan halkının üzerine Kızılordu tanklarının sürülerek 200’den fazla kişinin öldürülmesi, 1991’de bağımsızlık talebiyle eylemlerin düzenlendiği Letonya ve Litvanya’daki askeri müdahalelerde 20’den fazla ölü… Tüm bu özgürlük ve bağımsızlık talepleri de Gorbaçov’un talimatları doğrultusunda Sovyet ordusu tarafından güç kullanılarak bastırıldı. Gorbaçov Avrupa’daki “Birinci Sınıf Halkları” özgürlüklerine kavuşturup, Demokratik Almanya yönetimine muhalefetle müzakere yapması için ders verirken, SSCB topraklarındaki özgürlük ve demokrasi taleplerine karşı demir yumruk kullanmaktan çekinmiyordu. 

Gorbaçov’a, Batı’dan bakıldığında göründüğü gibi demokratik ve şeffaf bir lider olmadığına dair bir başka suçlama da 1986’daki Çernobil nükleer santrali kazasıyla ilgili olarak yöneltilmekte. Gorbaçov yönetimindeki Kremlin Sarayı, bugün Ukrayna sınırları içerisindeki Çernobil nükleer santralinde yaşanan kazayı ve radyoaktif sızıntıyı uzun süre hem kendi halkından hem de uluslararası toplumdan gizledi. Önlem alınmakta gecikilmesi ve santraldeki yangına bilinçsizce yapılan müdahale trajik sonuçlara yol açtı.  

Gorbaçov’un 2008 yılında Gürcistan’a askeri müdahaleyi ve 2014’teki Kırım’ın ilhakını desteklemesi ise sabıka dosyasına düşülen son notlardı. SSCB’nin son lideri bu kararlarına gerekçe olarak Batı’nın ülkesini istismar etmiş olmasını gösteriyordu. 

Nitekim Gorbaçov kitaplarında da sık sık iki büyük pişmanlığını vurguladı. Bunlardan biri, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği “gemisini” doğru limana yanaştıramamış olmasıydı. Diğerini ise SSCB’yi reformlar ile hayatta tutamamış olması şeklinde ifade ediyordu.

Oysa ona iktidar yolunu açan, 25 yıllık KGB Başkanlığı’nı takiben Brejnev’in ölümü üzerine Sovyet Komünist Partisi Birinci Sekreterliği’ne yükselen Yuri Andropov, Gorbaçev’i reformlarla sistemi ayakta tutması için, Kremlin’in tepesindeki Politbüro’ya 1980’de henüz 49 yaşındayken dahil etmişti. Yuri Andropov’un 1984’te, ardılı Konstantin Çernenko’nun 1985’te peş peşe ölümleri dahi, Gorbaçov için çizilen yol haritasını değiştirmedi. SSCB’nin tüm imkanları gemiyi doğru limana yanaştırması için Mihail Sergeyeviç’in emrine verilmişti.  

Andropov, SSCB’nin nasıl bir ekonomik çöküşün kıyısında olduğunun farkındaydı. Gorbaçov ile beraber ülkeyi uçurumun kenarından çekip almasını umduğu isimlerden biri de İgor Ligaçev’di. Gorbaçov-Ligaçev ikilisinin 1985’te başlayan işbirliği 1987’de Aleksandr Yakovlev’in Politbüro’ya dahil olmasıyla bozuldu. Şüpheli bulunan siyasi fikirleri nedeniyle 1973-1983 yılları boyunca Kanada Büyükelçisi olarak Moskova’dan uzak tutulan Yakovlev’in Politbüro’ya sızmasıyla SSCB’nin kaderi değişti. Ligaçev’in anılarına göre dönemin Dışişleri Bakanı Eduard Şvarnadze ile işbirliği yapan Yakovlev, Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ın saldırganlığının kışkırtılmasında önemli rol oynarken, Baltık ülkelerinin bağımsızlık taleplerine karşı izlenecek politikalar konusunda da Politbüro’yu yanıltan eylemlerde bulundu. Yine Ligaçev’in anılarına göre Gorbaçov yularını o denli kaptırmıştı ki Batı dünyasında Yakovlev, “Prestroyka ve Glasnostun Vaftiz Babası” olarak anılır hale geldi. Bir bakıma Yakovlev, Gorbaçov’un itibarına çökmüştü. SSCB’nin tarih sahnesinden silinmesinden yalnızca 3 yıl sonra NATO’nun doğuya doğru ilerleme hamlelerini başlatması, süper güç mücadelesinde iyimserliğe yer olmadığının ispatıydı. 

Gorbaçov da Kruşçev gibi Kremlin Sarayı’nın duvarlarının dibine değil Novodevichy Mezarlığı’nda toprağa verilmeyi tercih etti. 1999’da 67 yaşında hayata gözlerini yuman eşi Raisa Gorbaçova’nın yanıbaşında itibarına yeniden kavuşacağı günleri bekleyecek olan Mihail Gorbaçov, Kremlin Sarayı koridorlarında sükût suikastine kurban gitse de İkinci Soğuk Savaş ile beraber adı en çok anılan dünya liderlerinden biri olmayı sürdürecek.