Lowy Institute for International Policy: ABD seçimleri İsrail-Filistin savaşını nasıl etkileyecek?
ABD Başkan adaylarının söylemleri, İsrail'i daha fazla güç kullanılmaya teşvik ediyor! Peki seçim söylemleri, ABD seçim sonuçlarını ve İsrail-Filistin savaşını nasıl etkileyecek?
Avustralya merkezli düşünce kuruluşlarından Lowy Institute for International Policy'de ABD seçimlerinde devam eden sürecin ve ABD seçim sonuçlarının İsrail-Filistin savaşına olası etkilerinin değerlendirildği bir analiz yayınlandı.
ABD'nin İsrail-Filistin savaşında tarafısız bir arabulucu değil her açıdan ana aktörlerden birisi haline geldiği tespiti yapılan analizde, seçim sırasında da bu durumun başkan adaylarının söylemlerine net bir şekilde yansıdığına dikkat çekildi.
Analizde ayrıca, ABD başkanlarının geçtiğimiz hafta gerçekleşen münazara da dahil olmak üzere seçim süreci boyunca İsrail'e yönelik aşırı savunucu söylemler üretmesinin, İsrail'i saldırganlık konusunda teşvik ettiği belirtildi.
İşte Lowy Institute for International Policy'de yayınlanan analiz:
Gazze'deki savaşta İsrail tarafından yapılan katliam kaçınılmaz olarak Amerikan siyasi söylemlerine de girdi.
Bu kaçınılmazdı çünkü ABD bu çatışmada tarafsız bir güç değil ve hatta, her açıdan ana aktörlerden biri.
Ne yazık ki, geçtiğimiz 11 ay boyunca bu durum daha da kötüye gitti ve bunun sadece başkanlık seçimlerini değil, aynı zamanda kongre yarışlarını da nasıl etkileyeceğini, özellikle de ülkenin demokratik sisteminin geleceği ve dünya ile ilişkileri açısından Amerikan tarihinin en kritik seçim yıllarından birinde nasıl bir etki yaratacağını göreceğiz.
Genel bir kural olarak, Amerikan seçmenlerinin oy verme kalıplarını dış meseleler değil, iç meseleler belirleme eğilimindedir. Bununla birlikte, başkanların seçildiği Seçiciler Kurulu sistemi, kararsız eyaletlerin (Demokratlar ya da Cumhuriyetçiler için net bir çoğunluğun olmadığı ancak tek bir konuya dayalı olarak oy verme olasılığı bulunan seçmenlerin yoğunlaştığı eyaletler) genel sonuç için özellikle önemli olduğu anlamına gelir.
Örneğin, kilit eyaletlerden biri olan Michigan'da resmi rakamlara göre 211,405 Arap kökenli Amerikalı yaşamaktadır.
Sonuç olarak, bu topluluğun oyları, bir adayı diğerinden daha fazla sayıda desteklemesi halinde, özellikle de son seçimde Michigan'da kazananın zafer marjı nispeten küçük olduğu için, belirleyici olabilir.
Başkan Joe Biden yarıştan çekilmeye karar verene kadar, Demokratların başkanlık seçimlerini kazanma ihtimali, büyük ölçüde Biden'ın Gazze'deki savaş konusundaki tutumu nedeniyle Donald Trump'ın ikinci dönemine doğru kayıyor gibi görünüyordu.
Biden'ın kenara çekilip yerine Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in geçmesi Demokratların kampanyasına yeni bir soluk getirdi.
Ancak bunun nedeni Kamala Harris'in Gazze konusunda Biden'la arasına mesafe koyması değildi. Her ne kadar Harris haklı olarak savaşın başlarında ateşkes çağrısında bulunduğunu iddia etse de, dış politika kararlarında başkan yardımcısının rolü genellikle oldukça marjinal olduğu için Biden'ın tek taraflı politikalarıyla arasına bir şekilde mesafe koyabilir.
Diğer bazı ülkelerde olduğu gibi ABD'de de bu konudaki tartışmaların bir kısmı çok basite indirgenmiş durumda.
Her iki tarafta da katliamı sona erdirip kalıcı ve barışçıl bir çözüme doğru ilerlemek isteyenlerle, anlaşılması zor bir “tam zafer” fikrine ulaşılana kadar çatışmayı sonsuza kadar uzatmak isteyenler arasında bir seçim yapmak yerine, basitçe Filistin yanlıları ile İsrail yanlıları arasında bir seçim olarak sunuluyor.
İsrail'e 7 Ekim gününde verdiği kayıplara duyulan sempati anlaşılabilir olsa da, ABD'deki pek çok kişinin ruh hali, orantısız tepki ve katliama dönüşen saldırılar nedeniyle giderek İsrail'e karşı yöneldi.
Gazze'de çoğu sivil ve çoğu çocuk on binlerce Filistinli öldürüldü. Evlerinin yıkılması ve Gazzelilerin görünürde bir son olmaksızın defalarca yerlerinden edilmeleri, birçok Amerikalının ABD'nin İsrail'e verdiği desteği sorgulamasına yol açtı.
Biden içgüdüsel ve duygusal bir İsrail destekçisi olarak, Harris'in başa çıkması gereken zor bir miras bıraktı.
Demokrat Parti'nin son kongresinde İsrail'in güvenliği ve refahına olan bağlılığını dile getirirken aynı zamanda Chicago'daki konferans salonunun dışındaki Filistin yanlısı protestocuları görmezden gelmesi de dahil olmak üzere şu ana kadar bir denge kurmakta zorlandı.
Her iki siyasi parti de, Gazze'deki savaş devam ettikçe halkın sadece savaştan bıkmakla kalmayıp İsrail'e olan desteğinin de azaldığı gerçeğini görmezden gelemez.
ABC News/Ipsos tarafından kısa süre önce yapılan bir ankete göre; Amerikalıların yaklaşık yüzde 40'ı, ABD'nin İsrail'i desteklemek için çok daha fazla şey yaptığına inanıyor.
Bu eğilim devam ederse, bu sadece İsrail için bir endişe kaynağı olmakla kalmaz, aynı zamanda ABD'deki iki ana siyasi partinin, İsrail hükümetine Gazze'de, Batı Şeria'da ya da diğer cephelerde nasıl hareket edeceği konusunda açık çek vermenin ve eylemlerini finansal olarak ve sofistike silah tedariki yoluyla kolaylaştırmanın siyasi bedelini yeniden gözden geçirmesine neden olabilir.
Biden yönetiminin Gazze'deki savaşı ele alış biçiminden ve savaşın sona erdirilmesine yardımcı olamamasından rahatsız olanlar ve özellikle de Harris'i bu politikalarla yakından ilişkilendirenler için önemli bir ikilem, sadece Trump'ın daha iyi bir alternatif önermemiş olmasıdır.
Trump, geçtiğimiz hafta Harris ile yaptığı televizyon tartışmasında, hiçbir kanıt göstermeden, Harris'in İsrail'den nefret ettiğini iddia etti. Dahası, Las Vegas'taki Cumhuriyetçi Yahudi Koalisyonu'nda yaptığı bir konuşma sırasında yaptığı tutarsız açıklamalarından birinde, Harris'in seçilmesi halinde “İsrail'in yok olacağını” iddia etti.
Bu sözler şüphesiz olarak İsrail'in Filistinlilere karşı fazla güç kullanılmasını ve saldırganlığını teşvik ediyor.
Yani; oylarını öncelikle Gazze'deki savaşı ve İsrailliler ile Filistinliler arasındaki daha geniş çaplı çatışmayı sona erdirmek amacıyla kullanacak olan Amerikalılar, zor bir seçimle karşı karşıya.