Manhattan Institute: Hamas'ın İsrail'e saldırısı dünyayı nasıl değiştirecek?
Hamas artık tek başına ve İsrail'e karşı birden fazla Arap ordusunun işbirliği yaptığı günler geride kaldı. Batı ve Washington için, artı bu jeopolitik meydan okumayla yüzleşme zamanı geldi.
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Manhattan Institute'de, İsrail ve Hamas güçleri arasında devam eden çatışmaların olası sonuçlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Hamas'ın saldırısının çok etkili ve büyük sonuçlar doğuracak bir hamle olduğu belirtilen analizde, bu sürecin sonuçlarının sadece bölge için değil Batı dünyası için de büyük dersler ortaya çıkaracağı belirtildi.
Analizde ayrıca; İsrail'e karşı artık birden fazla Arap ordusunun işbirliği yaptığı günlerin geride kaldığı ve Washington için bu jeopolitik meydan okumayla yüzleşme zamanının geldiği belirtildi.
İşte Manhattan Institute'de yayınlanan analiz:
Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısı İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) özgüvenini yerle bir etti.
Hamas'ın İsrail'e olan düşmanlığı hiçbir zaman bir sır olmadığı gibi, İsrail devletini ortadan kaldırma hedefini tutarlı bir şekilde ilan eden İran'a olan bağımlılığı da bir sır değildi. Tek sürpriz, IDF'nin bu kadar hazırlıksız olduğunu kanıtlamış olmasıdır.
Bu başarısızlığın İsrail'in hem iç hem de dış siyasetinde derin sonuçları olacaktır.
Ayrıca bu sürecin Amerika Birleşik Devletleri'nde de bir etkisi olacaktır. Zira; Biden yönetiminin İran'a yönelik yatıştırma politikasının, Gazze'deki Hamas ya da Lübnan'daki Hizbullah gibi vekil ordularını finanse etmesini nasıl sağladığı sorusu şimdiden sorulmaya başlandı.
Yaptırımların gevşek bir şekilde uygulanması ve İran'a yönelik el konulan 6 milyar dolarlık fonun kısa süre önce serbest bırakılması, Tahran'ın Hamas saldırısını finanse etmek için fon ayırmaya karar vermesini kolaylaştırdı. Bu politikalar muhtemelen ABD hükümetinde üst düzey görevlerde bulunduğu bildirilen İran yanlısı kişilerin etkisini yansıtmaktadır.
Ancak siyasi tartışmalar ne olursa olsun, hala çatışmanın başlangıcındayız. Savaşın sisi henüz ortadan kalkmadı ve olaylar beklenmedik bir noktaya gidebilir.
IDF, Hamas militanlarının birkaç küçük kasabanın kontrolünü ele geçirdiği güney bölgesinin kontrolünü neredeyse yeniden ele geçirdi. İsrail Hava Kuvvetleri Gazze'deki Hamas mevzilerini vurdu ve İsrail Gazze'ye elektrik vermeyi kesti.
IDF'nin Gazze'ye bir kara harekatına hazırlandığına dair işaretler de var ve Başbakan Benjamin Netanyahu Hamas'ın savaşma kabiliyetini sona erdirmek için sonuna kadar gideceklerini belirtti.
Görünen o ki; çatışma maliyetli olacak ve Hamas'ın maceraperestliğinin en büyük bedelini Gazze sakinleri ödeyecek.
Hamas'ın İran'la koordineli olarak saldırdığı bildirildiğinden, İran'ın diğer kuklası Hizbullah'ın da simetrik bir saldırı düzenlememiş olması dikkat çekicidir. Hizbullah, şu ana kadar İsrail radarlarına sadece birkaç füze fırlattı ancak Hamas'ta olduğu gibi büyük bir kara saldırısı ya da sivilleri hedef alan sistematik bir saldırı henüz gerçekleşmedi. Eğer İran'ın amacı İsrail devletini yıkmak olsaydı, eş zamanlı bir işgal için Hizbullah'ı harekete geçirmesi gerekirdi.
Arap dünyasının diğer yerlerinden gelen yorumlar İsrail'e yönelik genel geçer kınamaları içermekle birlikte, Katar haricinde Hamas'a tam destek veren olmadı. İran'da ise parlamentodan "İsrail'e ölüm" sloganları yükseldi. Sadece İbrahim Anlaşması'nın ortaklarından Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) saldırıyı açık bir şekilde kınadı.
Şu ana kadar gerçek bir askeri eylem konusunda Hamas tek başına. İsrail'i ezmek için birden fazla Arap ordusunun işbirliği yaptığı günler geride kaldı.
Hamas'ın amacı hiçbir zaman İsrail'in güneyinde toprak elde etmek olmadı, bunun yerine İsrail'in zayıflığını ortaya çıkararak bir propaganda zaferi kazanmaktı. Bu amaç, kaçırılan kurbanlarının video kliplerini yayarak İsraillileri terörize etmeyi de içeriyordu.
Diğer bir ifade ile; İsrail'in sert tepkisini çekmek asıl amaçtı. İran, Hamas'ı tam da Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesine yönelik diplomatik çabalar devam ederken serbest bıraktı.
İbrahim Anlaşması'nın bir uzantısı olan bu normalleşme, İsrail ve Suudi Arabistan'ın yanı sıra iki önemli ortağını birbirine bağlayan ABD için de faydalar sağlayarak bölge için bir nimet olabilirdi.
Saldırının bir diğer siyasi sonucu da "iki devletli çözüm" ihtimalinin on yıllar boyunca ertelenmesi olacaktır. Artık hiçbir İsrail halkı, Batı Şeria sınırında egemen bir Filistin devletini kabul etmeyecektir. Ulusal güvenlik meseleleri açısından İsrailli seçmenler daha da sağa kayacaktır.
Sağa kayan sadece İsrailli seçmenler değil. Avrupa'da göçle ilgili kaygılar da sağa ve aşırı sağa kayışa katkıda bulunuyor. İsrail'de sivillerin kaçırılması ve öldürülmesi karşısında, Avrupa'daki göçmen toplulukların ve hatta Yunanistan'daki bir mülteci kampında Hamas'ın kutlandığına dair haberler göçmen karşıtı duyguları daha da sertleştirecektir.
Ancak asıl büyük siyasi ders ABD'ye ait.
Batı karşıtı eksen - Çin, Rusya, İran, Kuzey Kore - birden fazla cephede geri adım atıyor. ABD'nin Afganistan'dan çıkması Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesi için bir davetiye oldu, şimdi bunu İran'ın İsrail'e saldırısı izliyor. Sırada Tayvan'a saldırı mı var?
Gerçek şu ki Batı kuşatma altında ve Washington için bu jeopolitik meydan okumayla yüzleşme zamanı geldi.