Middle East Eye: AB ve Türkiye arasındaki gümrük birliği anlaşmasında değişim zamanı
AB'nin ticaret anlaşmalarını jeopolitik bir araç olarak kullanma politikası devam ediyor. Peki AB ve Türkiye arasında, Gümrük Birliği Anlaşması'nın modernizasyonu mümkün mü?
İngiltere merkezli Middle East Eye'de, Türkiye'nin Vilnius Zirvesi'nde gündeme getirdiği ve İsveç'in destek verme taahhüdünde bulunduğu Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellenmesi ile ilgili gelişmelerin ele alındığı bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini desteklemek konusunda olumlu bir adım attığına dikkat çekilen analizde, AB'nin buna karşılık olarak Türkiye'ye özellikle Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellenmesi konusunda destek vermesi gerektiği belirtildi.
Diğer yandan analizde; AB'nin "ticaret anlaşmalarını jeopolitik bir araç olarak kullandığı" belirtilerek, Türkiye'ye karşı böyle bir sürecin daha önce de işletildiği tespitine yer verildi.
İşte Middle East Eye'de yayınlanan analiz:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İsveç'in ittifaka katılma teklifini desteklemeyi kabul etmesi, Avrupalı NATO üyelerini şaşırttı. Zirvenin sonuç bildirgesinde özellikle iki konuya değinildi.
İsveç, Türkiye'nin AB'ye katılım sürecini "yeniden canlandırma çabalarını aktif bir şekilde destekleme" taahhüdü çerçevesinde vize serbestisini ve AB-Türkiye Gümrük Birliği'nin modernizasyonunu destekleme sözü verdi.
İlk konuyla ilgili olarak, vize serbestisinin öngörülebilir bir gelecekte gerçekleşmesi olası görünmüyor.
İkinci konuda ise, gümrük birliğinin uzun süredir gecikmiş olan güncellemesi sadece uygulanabilir olmakla kalmayıp ayrıca Ankara için Brüksel'in üzerinde hareket etmesini istediği en önemli konulardan birisidir. AB üye ülkeleri yıllardır bu başlıkta bir ilerleme kaydedilmesini geciktiriyor.
1990'ların ortalarından bu yana AB-Türkiye Gümrük Birliği, tarım ürünleri ile kömür ve çeliğe ilişkin ikili anlaşmalar ile destekleniyor.
Başlangıçtaki fikir; Türkiye'nin eninde sonunda AB'ye katılacağı yönündeydi. Ancak Yunanistan'ın gümrük birliğine karşı çıkması ve Kıbrıs meselesi, Ankara'nın siyasi engellerle karşılaşacağının işaretleri olarak ortaya çıktı.
Şu anda yürürlükte olan Gümrük Birliği anlaşması, Ankara'nın eninde sonunda AB'ye katılacağı gibi hatalı bir varsayımla tasarlanmıştı. Hatta bu nedenle geçici olması amaçlanmıştı. Ancak Türkiye'nin AB'ye girmesini engelleyen siyasi nedenlerden sonra bu geçici anlaşma yapısal hale geldi.
Daha sonra ise özellikle 1995 sonrası küresel ticaret ortamındaki değişiklikler, AB'nin genişlemesi ve AB ile üçüncü ülkeler arasındaki ikili ticaret anlaşmalarındaki önemli artış, Türkiye'nin anlaşması ile ilgili şartların giderek erozyona uğramasına yol açtı.
Lizbon Antlaşması ile AB'nin ticaret politikası, güvenlik ve dış politikasının ayrılmaz bir parçası haline gelmiş ve jeopolitik bir araç haline gelmiştir. Bu durum, AB'nin 2009 sonrasında üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzalama konusundaki daha hırslı ve aktif tutumunda görülebilir.
Avrupa Komisyonu 2014 genişleme stratejisinde "Gümrük Birliği'nin tüm potansiyelini ortaya çıkarmak için çalışmanın zamanı geldi" demiş ve "AB'nin her iki tarafın da yararına olacak şekilde karşılıklı ticari ilişkileri genişletmek ve modernleştirmek için Türkiye ile birlikte çalışması gerektiğini" belirtmiştir.
Mayıs 2015'te Gümrük Birliği çerçevesinin güncellenmesine yönelik hazırlıkların başlatılmasına karar verildi. Eylül 2016'da Avrupa Komisyonu müzakerelere başlamak için yeşil ışık yaktı ve birkaç ay sonra da üye devletlerden Ankara ile görüşmelere başlamak için yetki istedi.
Haziran 2018'de AB üye ülkeleri Ankara'yı AB-Türkiye anlaşmasını uygulamaya devam etmeye çağırdı, ancak aynı zamanda Gümrük Birliği müzakere yetkisini Ankara'nın katılım teklifinin unsurları ve Doğu Akdeniz'deki gelişmelerle ilişkilendirerek süreci bir bakıma Türkiye açısından çıkmaza soktu.
Nitekim Mart 2021'de de, AB liderleri yeni bir Gümrük Birliği güncellemesinin Doğu Akdeniz'deki gelişmelere bağlı olduğunu belirtti. Bu durum, AB'nin ticaret anlaşmalarını jeopolitik bir araç olarak kullandığı gerçeğini gözler önüne serdi.
AB'nin ticaret anlaşmalarını jeopolitik bir araç olarak kullandığı gerçeği başka örneklerde de görülebilir. Örneğin Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden iki ay sonra Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Rusya'nın müttefikini Batı'ya doğru itmek amacıyla AB-Hindistan ticaret anlaşması müzakerelerini yeniden başlatmak üzere Yeni Delhi'ye gitti.
Von der Leyen bu hamleden hemen sonra, kısmen benzer nedenlerle bölgedeki ticaret anlaşmalarını ve ortaklıkları canlandırmak ve güçlendirmek için bir de Latin Amerika turu gerçekleştirdi.
AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden canlandırılması daha geniş kapsamlı bir taahhüt olarak algılanmalı ve yukarıda bahsi geçen iki dosya üzerinde çalışılarak somut öneriler oluşturulmalıdır.
AB liderleri, Ekim ayında gayrı resmi bir Avrupa liderler zirvesinde bir araya gelecekler. Aynı dönemde Türk parlamentosu da yeniden toplanacak ve İsveç'in katılım protokolünün onaylanmasını gündemine alacak. Bu, AB liderlerinin Ankara ile ilişkileri "stratejik ve ileriye dönük bir şekilde" ele almaları için uygun bir zamanlama olacaktır.
Diğer yandan İngiltere ve Türkiye güncellenmiş bir serbest ticaret anlaşması için görüşmelere başlama kararı aldı ve bu, Türkiye-AB arasındaki benzer anlaşma için de örnek teşkil edebilir.