Middle East Eye: 'Topyekün zafer' saplantısı İsrail'i nasıl yok edecek?
İsrail'in bölgesel zorbalığa dayanan politikası, İsrail'in hayatta kalmasını sağlayan ittifaklarının altını oyuyor! 'Topyekün zafer' saplantısı İsrail'i nasıl yok edecek?
İngiltere merkezli yayın organlarından Middle East Eye'de, Gazze'deki soykırım savaşının geleceğinin ve İsrail'deki artan iç kargaşanın değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
İsrail'in Gazze'deki soykırım savaşının artarak devam ettiği ve başarı ya da başarısızlığının belirsizliğini koruduğu belirtilen analizde, uzayan savaşın, rehinelerin durumunun ve uluslararası baskıların ise İsrail içerisinde büyük bir kaosa dönüştüğü tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; İsrail'in bölgesel zorbalığa dayanan yeni zafer tanımının, İsrail'in hayatta kalmasını sağlayan siyasi ittifakların altını oyduğuna dikkat çekildi.
İşte Middle East Eye'de yayınlanan analiz:
İsrail ile Hamas arasındaki rehine anlaşmasının başarı ya da başarısızlığı belirsizliğini korurken, İsrail içindeki gerilimler daha önce görülmemiş boyutlara ulaştı.
İsrailli rehineler konusunun İsrail toplumu içinde bu kadar siyasi bir mesele haline geldiği daha önce hiç görülmemişti. Bu kez, sağcı liderlerin askeri kazanımlar için rehineleri feda etmeye hazır olduklarını açıkça ifade etmeleriyle siyasi liderlik arasında anlaşmazlık yaşanmakla kalmıyor, rehinelerin aileleri de uzlaşmaya yanaşmıyor.
Bu durum, derin bir toplumsal ve ideolojik krizi yansıtmakta ve özellikle aşırı sağın devam eden yargı revizyonu çabaları ışığında İsrail'in gelecekteki yönetimine ilişkin soruları gündeme getirmektedir.
Bu varoluşsal kriz, İsrail'in bölgesel gerçeklikleri aktif bir şekilde yeniden şekillendirdiğini iddia ettiği bir zamanda ortaya çıkmaktadır.
İsrail'in eylemleri arasında Hizbullah'la geri çekilme anlaşmasına rağmen Lübnan'ın sınırlarını zorlaması, Esad hükümetinin çöküşü sırasında Suriye'nin güneyine tecavüz etmesi ve Gazze'deki dayanaklarını sistematik olarak derinleştirmesi yer alıyor.
Feda edilen rehineler
Bu adımlar daha geniş bir yayılma stratejisine işaret ediyor. Bu arada, İsrailli rehinelerin durumu, askeri kazanımlar için feda edilmeleri anlatısı kabul edilen bir gerçekliğe dönüştüğü için ikincil hale geldi.
Askeri avantaj için rehineleri feda etme fikri Siyonist ideolojide yeni değil. Bu fikir, esir alınan askerlerin serbest bırakılması için müzakere etmek yerine öldürülmelerine izin veren meşhur “Hannibal Doktrini”ne kadar uzanmaktadır.
Bugün bu doktrin, devletin korumakta başarısız olduğu “sivil rehinelerin” serbest bırakılmaları için yapılan müzakerelere rağmen sürekli olarak kurban edildiği Gazze'de devam eden soykırımda kendini göstermektedir.
Bu değişim, Mesihçi sağın İsrail'in kültürel kodlarını yeniden tanımlamasından ve toplumun sürekli savaşa şartlandırıldığı Spartalı bir ahlakı benimsemesinden kaynaklanıyor.
İsrail'de Gazze soykırımını destekleyen geniş bir mutabakat olsa da, kamuoyu bu yola girmenin uzun vadeli maliyetini henüz tam olarak kavrayabilmiş değil.
İntikam odaklı politikalara teslim olmak sadece İsrail toplumunu parçalamakla kalmıyor, aynı zamanda dünyanın İsrail'in sivil halka karşı sınır tanımayan eylemlerine tepki göstermesi nedeniyle yıkıcı uluslararası sonuçlar doğurma riski de taşıyor.
Sağcı bir figür olan eski savunma bakanı ve genelkurmay başkanı Moshe “Bogie” Ya'alon, bu gidişata karşı uyarıda bulunan az sayıdaki sesten biri oldu.
Mevcut durumu İsrail için “Tapınağın üçüncü yıkılışı” olarak tanımlıyor.
İsrail'in Gazze'nin kuzeyinde etnik temizlik yaptığını kabul ederken, bu politikaların İsrail'in meşruiyetini nasıl aşındırdığını ve onu nasıl parya bir devlete dönüştürdüğünü de vurguluyor.
Küresel “tiksinti”
Bu savaşın on beşinci ayında İsrail toplumu ödemesi gereken bedeli anlamaya başlıyor.
Rehinelerin hayatlarına yönelik risklerin ötesinde, İsrailliler şimdi kötüleşen bir yaşam standardı, 2025 bütçesinde kapsamlı ekonomik kemer sıkma önlemleri, uluslararası boykotlar ve İsrail toplumuna yönelik küresel tiksinti ile karşı karşıya.
İsrail'de bir zamanlar “toprak fethetmenin” verdiği coşku kayboldu. Genişleyen askeri harekatlar artık sadece yıllarca sürecek ek çatışmaların ve İsrail yaşamını zorlayan artan maliyetlerin habercisi konumunda. Özellikle de raporlar şiddeti evlerine geri getiren İsrailli askerler üzerinde savaşın psikolojik bedelini ortaya koyarken.
Uluslararası Siyonist Kadın Örgütü'nün (Wizo) yakın tarihli bir raporu, savaşın ilk altı ayında aile içi şiddet vakalarında yüzde 65 artış olduğunu ortaya koydu.
Bir zamanlar İsrail'i bölgesel karmaşıklıklar içinde yönlendiren seküler elitlerin yerini, bu tür görevler için yeterli donanıma sahip olmayan liderler aldı.
“Tam zafer” sloganı ve kaos
Tarihsel olarak İsrail'in askeri başarıların ardından Mısır'la Camp David Anlaşması ya da Abraham Anlaşması gibi Arap ülkeleriyle yapılan barış anlaşmalarıyla biterdi.
Ancak, uzun süreli yıpratma savaşları ve bölgesel zorbalığa dayanan yeni zafer tanımı, İsrail'in hayatta kalmasını sağlayan siyasi ittifakların altını oyuyor.
7 Ekim 2023 başarısızlığı ve her ne pahasına olursa olsun “caydırıcılığı” yeniden tesis etme saplantısı İsrail toplumunu parçaladı ve benzeri görülmemiş bir göçe neden oldu.
İsrail Merkezi İstatistik Bürosu'na göre, 2024'ün ilk yedi ayında 40.600 İsrailli ülkeyi uzun süreli terk etti ve bu rakam bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 59 artış gösterdi. Bu insanların çoğu İsrail'in ekonomik ve entelektüel bel kemiğini temsil ediyor.
Bugün bu denge, Lübnan, Suriye ve Irak'taki bölgesel karışıklıklar ve Donald Trump'ın yaklaşan başkanlığı ile daha da kötüleşen istikrarsız bir küresel ortamda aşınmış durumda.
İsrailli elitler bir zamanlar işledikleri suçları diplomatik inceliklerle maskelerken, bugünün liderleri İsrail'in kırılgan konumunu hiçe sayan bir küstahlık sergiliyor.
Geriye şu soru kalıyor: Filistinliler bu kibri kendi lehlerine kullanabilir mi?