Middle East Eye: Uluslararası Ceza Mahkemesi “İsrail'in dokunulmazlığına” meydan okudu!
Uluslararası Ceza Mahkemesi aldığı kararlar ile “İsrail'in dokunulmazlığını” askıya aldı! ABD ve Batı, mahkeme kararına meydan okuyarak “kendi ayağına mı sıkacak?”
İngiltere merkezli yayın organlarından Middle East Eye'de, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin İsrail hakkında aldığı kararların ve bu kararlara karşı ABD ve Avrupa ülkelerinin verdiği tepkinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin bu kararı ile, herhangi bir İsrailli lider, yetkili ya da askerin uluslararası hukukun kapsamı dışında olduğu efsanesini yıktığı tespiti yapılan analizde, ABD ve Avrupa devletlerinin de karar karşısında ikiye bölündüğüne dikkat çekildi.
Analizde ayrıca, ABD'nin mahkeme kararına karşı çıkarak “kendi ayağına sıktığı” belirtilerek, UCM'nin kararının uygulanmamasının uluslararası hukuka dayalı dünya düzenini sarsacağı belirtildi.
İşte Middle East Eye'de yayınlanan analiz:
Modern tarihin en kötü katliamının kurbanları için, Holokost sonrası Yahudilerin kendi kaderlerini tayin etmeleri sadece bir gereklilik değil aynı zamanda bir zorunluluktu.
Ancak ortaya çıkan devlet, adeta yargıdan muaftı ve İsrail uluslararası hukukun ötesindeydi.
İsrail'in “belirsiz sınırlara sahip olmasına” izin verildi. Hatta işgal etmesine izin verildi. İşgal ettiği bölgelere yerleşmesine izin verildi. Komşularına düzenli olarak önleyici saldırılarda bulunmasına izin verildi. Herhangi bir düzenleyici otoritenin kontrolü dışında nükleer silahlara sahip olmasına izin verildi.
Tüm bu nedenlerden dolayı, Uluslararası Ceza Mahkemesi başsavcısı Karim Khan, Başbakan Benjamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant için tutuklama emri çıkartmaktan çok daha fazlasını yaptı.
UCM savcısı bu kararı ile, herhangi bir İsrailli lider, yetkili ya da askerin uluslararası hukukun kapsamı dışında olduğu efsanesini yıktı.
Pandora'nın kutusunu açmak
Netanyahu gerçekten de, savaşın geniş kapsamlı olan sonuçları konusunda endişelenmekte haklıydı. UCM'deki bu başvuru ile gerçek bir Pandora'nın kutusu açılmış oldu.
Ancak şu an için bu, sadece UCM yargıçlarına yapılan bir başvuru.
ABD'nin UCM üyelerini yaptırımlarla tehdit ettiği ve mahkemenin maruz kaldığı zorbalık göz önünde bulundurulduğunda sonuçları hakkında konuşmak için heniz erken olabilir.
Diğer yandan, bu baskıya boyun eğmeleri halinde UCM'nin meşruiyeti sona erecektir.
Bu başvuru başarılı olursa ya da geçici olarak reddedilse bile, UCM'nin yetki alanı Filistin'in 2015 yılında üye olarak kabul edildiği ana kadar uzanıyor. UCM 2021 yılında, Haziran 2014'ten bu yana işgal altındaki Filistin'de işlenen savaş suçları iddialarına ilişkin bir soruşturma başlattı.
Uzun geçmiş
Uluslararası Ceza Mahkemesi hukukunun acı bir geçmişi var.
UCM'nin işgal altındaki topraklar üzerindeki yargı yetkisi her zaman sert bir şekilde tartışılmıştır ve bu başvurunun başlatılabilmesi için bir dizi engelin aşılması gerekmiştir.
Filistin başlangıçta bir devlet olarak tanınmadığı için UCM'nin bir parçası olmasına izin verilmedi. Bunun üzerine Filistin Yönetimi'ne üyeliğini İsrail'i takip etmek için kullanmaması yönünde ABD yaptırımları tehdidi de dahil olmak üzere büyük bir baskı uygulandı.
UCM daha sonra işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze üzerinde yargı yetkisine sahip olup olmadığını tartışmak zorunda kaldı ve mevcut yargılamaların devam etmesine izin veren sadece bir önceki savcı Fatou Bensouda'nın kararı oldu.
Ancak bu tartışma 2015'ten 2021'e kadar altı yıl sürdü.
UCM'nin devreye girmesine duyulan ihtiyaç çok açıktı. İsrailli yetkililerin evrensel yargı yetkisi ilkesi uyarınca yurtdışında adalet önüne çıkarılması için bir dizi başarısız yasal girişim olmuştu.
Eski İsrail Başbakanı Ariel Sharon, eski İsrail Savunma Bakanı Shaul Mofaz ve eski İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Londra'ya seyahat etmeleri halinde tutuklanma ihtimaliyle karşı karşıya kalmışlardı.
Ancak eski Başbakan Gordon Brown, bir İngiliz mahkemesi tarafından savaş suçlarından tutuklanması için çıkarılan yakalama emrine "tamamen karşı çıktığını" söyleyerek Livni'yi savundu ve eski Dışişleri Bakanı David Miliband İsrailli mevkidaşını arayarak özür diledi.
ABD ve Batı kendi ayağına sıkıyor
ABD'nin UCM'nin tutuklama emri tavsiyesine verdiği mevcut tepki de neyin tehlikede olduğunun bir başka göstergesidir.
Bu tepkiler mahkeme üyelerine yönelik açık tehditlerden, UCM'nin davasını desteklemeye devam etmesi halinde Filistin Yönetimi'nin fonlarının kesilmesi girişimlerine kadar uzanmaktadır.
ABD Başkanı Joe Biden, UCM'nin üç Hamas lideri için de tutuklama emri isteyerek İsrail ve Hamas arasında bir eşdeğerlik kurmasından duyduğu öfkeyi dile getirdi.
Biden;
"Açık konuşayım. İsrail ile Hamas arasında hiçbir denklik yoktur. Güvenliğine yönelik tehditlere karşı her zaman İsrail'in yanında olacağız"
ifadelerini kullandı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller daha da ileri giderek Washington'un Hamas liderleri için tercih ettiği iki sonucun suikast ya da İsrail mahkemesi önünde yargılanmak olduğunu söyledi.
Matthew Miller ise yaptığı değerlendirmede;
"İsrail hükümeti onları savaş alanında sorumlu tutmalıdır. Eğer savaş meydanında değilse, o zaman bir mahkemede gereken yapılmalıdır.”
ifadelerini kullandı.
Eğer ABD, Filistin Yönetimi'ni cezalandırarak, fonları geri çekerek ya da yargıçlarına ve savcısına yaptırımlar uygulayarak UCM'nin meşruiyetine zarar vererek kendi içgüdülerini takip ederse, ABD kendi ayağına kurşun sıkmış olacak.
Biden, eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile UCM'nin bir "kanguru mahkemesi" olduğu konusunda hemfikir olur ve UCM'yi zayıflatmaya çalışırsa, UCM'nin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i Ukrayna'yı işgal ettiği için savaş suçlusu olarak yargılamasına ne olacak? UCM'nin diğer tüm önemli çalışmalarına ne olacak?
Daha da önemlisi, Washington Filistin hükümetinin diğer tek kolunu da fondan mahrum bırakırsa, ABD'nin Hamas yerine Gazze'yi devralacak sivil bir otorite kurma girişimlerine ne olacak?
Biden bu savaş bittikten sonra bir Filistin devletini yeniden inşa etmek istediğini söylüyor. Bunun yerine, İsraillilerle birlikte bu devleti yıkmakla meşgul.
Bu sonu olmayan bir savaş
Gazze'nin geleceği için inandırıcı bir plan yapılmadığı için aslında bu sonu olmayan bir savaş.
İsrail tüm yardımları kesmeye devam ederken Gazze'deki yüz binlerce Filistinlinin bir çadırdan diğerine adeta “sığır gibi güdüldüğü” bir gerçeklik yaşanıyor.
Ve tüm bunlar cezasızlık şemsiyesi altında gerçekleşiyor.
UCM'nin bu hamlesi, İsrail'in yedi aydır sürdürdüğü saldırıya şimdiye kadar destek veren ülkeleri ikiye böldü.
İngiltere, mahkemenin Filistin'de yargı yetkisine sahip olmadığı yönündeki ısrarıyla Avrupa'dan izole olmaya başladı. Fransa, Belçika ve çok sayıda diğer ülke ise UCM soruşturmasını desteklediklerini ifade ettiler.
AB dış politika şefi Josep Borell de, UCM'nin Roma Statüsü'ne taraf olan devletlere mahkemenin kararlarını uygulamaları gerektiğini hatırlattı.
Ancak Biden dahil olmak üzere uluslararası hukuka rağmen İsrail'e verilen desteğin bir bedeli var.
Bu, apartheid'ı inkar etmek, soykırımı inkar etmek ve kitlesel açlık gibi savaş suçlarını inkar etmek anlamına geliyor. Suçlamalar giderek artıyor ve savunulması imkansız hale geliyor.
Savaş sadece İsrail'in uluslararası itibarını değil, onu desteklemeye devam eden herkesin küresel itibarını da yerle bir etti ve etmeye devam ediyor.