Middle East Eye: Yabancı yatırımcılar, Türkiye'deki muhalefet arasındaki anlaşmazlıklardan endişe duyuyor
Uzmanlar, Türkiye'deki muhalefetin ülkeyi yönetip yönetemeyeceği konusunda bölünmüş durumda. Uluslararası yatırımcılar için en büyük soru; muhalefet kazanırsa bir arada kalabilir mi?
İngiltere merkezli Middle East Eye, Türkiye'de yaklaşan seçimlerle ilgili yayımladığı analizde, özellikle uluslararası yatırımcıların muhalefet bloğu arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı rahatsızlık duyduğunu yazdı.
Türkiye'de birbirleri ile çok ayrı politikalara sahip olan partilerin bir koalisyon kurduğu tespitine yer verilen analizde, bu koalisyonun uzmanları, "ülkeyi yönetmeye yetip yetmeyecekleri" konusunda böldüğü tespitinde bulundu.
Analizde; koalisyondaki partilerin seçime kadar ortak yolu buldukları belirtilirken, seçimden sonra ise büyük bir sorun yaşanabileceği belirtildi.
İşte Middle East Eye'de yayımlanan analizin tamamı:
Türkiye'deki beklenmedik olarak birleşen ittifak içindeki çatlaklar, seçim gününden çok önce ortaya çıktı. Kaynaklar, tarafların arasındaki "centilmenlik anlaşmasının" ülkeyi yönetmeye yetip yetmeyeceği konusunda bölünmüş durumda.
Türkiye 14 Mayıs seçimlerine yaklaşırken, muhalefetin zaferi giderek daha olası hale geliyor.
Ancak uluslararası yatırımcılar ve yabancı diplomatlar tek bir büyük endişeye odaklanmış durumdalar:
Altılı Masa olarak adlandırılan muhalefet koalisyonu, cumhurbaşkanlığını ele geçirdikten sonra bir arada kalabilecek mi?
En basit ifade ile tanımlamak gerekirse bu tam anlamı ile bir ittifak değil. İttifakın içerisinde, İslamcılarla oturan milliyetçiler, sosyal muhafazakarlarla yan yana oturan laik liberaller ve Erdoğan'ın önceki hükümetindeki eski bakan olan siyasetçiler var. Ve ittifak içerisindeki büyük partiler, oyların yüzde birini almak için mücadele eden partilerle iktidarı paylaşmak zorunda kalacak.
İttifakı, nefret ettikleri bir başkan bir arada tutuyor. Programları ise, ekonomiden dış politikaya ve çevre politikalarına kadar her şeyi kapsayan ve bir "muhalefet İncili" olan, 234 sayfalık bir Ortak Politikalar Mutabakat Zaptı ile bir araya getirildi.
Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı İbrahim Çanakçı, seçimin kazanılması durumunda, muhalefet içindeki herhangi bir anlaşmazlığın, işte bu memorandumun kapsamlı metninin üzerinden geçilerek çözülebileceğini söylüyor.
Çanakçı, Middle East Eye'ye yaptığı açıklamada;
"Kamuoyuna duyurduğumuz yazılı anlaşmalarımız var. Türkiye'de mevcut Cumhurbaşkanlığı sistemini güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüştürme niyetimizi kamuoyuna açıkladık ve somut unsurlar üzerinde mutabık kaldık."
ifadelerini kullandı.
Çanakçı MEE'ye verdiği demeçte, defalarca bu ortak metne atıfta bulundu ve koalisyondaki her tarafın "adil payını almasını sağlayacak" olan bu protokole dikkat çekti.
Protokol, her siyasi partinin kabinede en az bir bakan tarafından temsil edileceğini ve bunların cumhurbaşkanı tarafından atanmasının veya görevden alınmasının o partinin lideriyle mutabakata varılarak yapılacağını belirtiyor.
Ayrıca mutabakat, cumhurbaşkanının üst düzey bir atama yaparken tüm parti liderlerinden onay alacağını da söylüyor.
Ama Türkiye tarihindeki hiçbir yönetimin böyle işlemediği kesindir. Peki sistemin şimdi bu şekilde çalışmasını bekleyebilir miyiz? Bu "centilmenlik anlaşması" gerçekten yeterli mi?
Daha geçtiğimiz haftalarda, imzacılardan biri masadan çekip gitmişti.
İYİ Parti'nin Genel Başkanı Meral Akşener, Mart ayında koalisyondan kısa süreliğine ayrıldı ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı seçimleri için ortak adaylığına karşı çıktı.
Gergin geçen birkaç saatin ardından Akşener sahaya geri döndü. Ama bunun dışında başka çatlaklar da oldu.
Koalisyon liderlerinden biri olan Saadet Partisi genel başkanı Temel Karamollaoğlu, aile değerlerini baltaladığı ve LGBTQ topluluğunu desteklediği için, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddete karşı olan İstanbul Sözleşmesi'ne yeniden katılma sözü veremedi.
Bir başka parlama noktası da, İYİ Parti'nin üst düzey yetkililerinden ve ekonomi bakanı olacağına dair tüyo verilen Bilge Yılmaz'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin son yirmi yıldır uyguladığı ekonomi politikalarına yönelik sert eleştirisi oldu.
Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi onun gerçek hedefi olmayabilir. Bunun yerine, öfkesi muhtemelen masadaki Ali Babacan'a yönelikti.
DEVA Partisi Genel Başkanı ve Erdoğan'ın eski başbakan yardımcısı olan Babacan, Yılmaz'ın hedef aldığı birçok ekonomi politikasının arkasındaki adamdı.
Karamollaoğlu'nun da Babacan'la derdi var. Saadet Partisi lideri, mecliste daha fazla sandalye kazanacağını savunarak, Babacan'ın DEVA partisi ile seçim ortaklığı kurmayı reddetti.
Geçen ay bir televizyon röportajında Karamollaoğlu, öfkeyle konuştu ve DEVA partisini, liberal muhafazakar seçmenleri Erdoğan'dan uzaklaştıramamakla suçladı. Karamollaoğlu, "AK Parti'den doğru dürüst oy alamadılar.” ifadelerini kullandı.
Sonuç olarak ikisi de Kılıçdaroğlu'nun liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi'nin listelerinde aday olacak.
İsminin açıklanmaması kaydıyla üst düzey bir Türk muhalefet yetkilisi MEE'ye yaptığı açıklamada;
"Bu seçim döneminde iki aşama var: Cumhurbaşkanlığı seçimleri, parlamento seçimleri ve son olarak gelecek yıl yapılması planlanan belediye seçimleri. Yerel ve merkezi yönetimler arasında iyi bir uyum sağlamak için herkes daha fazla belediye ele geçirmek istiyor. Halihazırda bu 16 şehirden 11'ini kontrol ediyoruz”
ifadelerini kullandı.
Yetkili, parlamentoda çoğunluğu ele geçirmenin muhalefetin moralini yükselteceğini ve Türkiye'yi başkanlık sisteminden parlamenter sisteme döndürmek de dahil olmak üzere siyasi sistemde yapmak istedikleri değişiklikler üzerinde çalışmalarına olanak sağlayacağını söyledi.
Peki ya muhalefet parlamentoda çoğunluğu sağlayamazsa ve cumhurbaşkanlığını kazanırsa ülkeyi nasıl yönetecek?
Yetkili,
"O zaman sadece Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini kazanmak zorunda kalırız."
açıklamasında bulundu.
Anlaşmazlıklar
Yabancı yatırımcılar ise daha çok para ve ekonomi politikaları konusunda muhalefet arasındaki olası tutarsızlıklar ve anlaşmazlıklardan endişe duyuyor.
Kılıçdaroğlu bu hafta yaptığı bir açıklamada, ekonomi ekibini seçimlerden önce açıklayacağını söyledi. Ancak ekonomi, muhalefetin kendi arasında en az sorun yaşadığı konu haline gelebilir. Koalisyonda birçok eski üst düzey bürokrat, ekonomist, bankacı ve politika yapıcı var.
En büyük sorun, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı için yaşanabilir. Geleneksel olarak, Türk milliyetçileri bu bakanlıklarda ve güvenlik sektöründe her zaman güçlü bir varlığa sahip olmuştur.
Milliyetçi kökenli olan İYİ Parti'nin bu bakanlıklardan herhangi birini alması halinde, partinin MHP'den kopuk olması ve aynı devletçi bakışı paylaşması nedeniyle gerçek bir reform olmayacağına dair endişeler var.
Bundan kaçınmak için CHP'nin İYİ Parti'nin uyum sağlamak için Dışişleri Bakanlığı gibi önemli bir pozisyonu feda etmesi gerekebilir.
MEE'ye konuşan ikinci bir üst düzey Türk muhalefet yetkilisi;
"Korkarım bu anlaşmazlık, söz verdiğimiz görevleri yapmamıza engel olacak. Elimizden gelenin en iyisini yapacağız ama bu sorunların farkındayız."
açıklamasında bulundu.
Diğer yandan Akşener, Kılıçdaroğlu'nun yerine İstanbul ve Ankara'nın sevilen belediye başkanları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanlığına aday olmasını istemişti.
Sonunda Kılıçdaroğlu, kazanması halinde bu iki ismin cumhurbaşkanı yardımcılığı pozisyonlarına getirilme teklifini kabul etti.
Bazıları, geniş kitlelerle bağlantı kurabildikleri için İmamoğlu ve Yavaş'ın kampanyasının bir parçası olarak Kılıçdaroğlu'nun popülaritesini artırdığına inanıyor.
Sonuç olarak muhalefet koalisyonu, birlikleri konusundaki sorunların oldukça farkında ve geçtiğimiz Pazar günü İzmir'de düzenlenen kitlesel muhalefet mitingi bu nedenle önemli bir fırsattı.
Altı muhalefet lideri ve iki belediye başkanı, eşleriyle birlikte kampanyada ilk kez elleriyle kalp simgesi yaparak sahneye çıktı.
Ancak yine de, altta yatan gerilimler devam ediyor.
Kılıçdaroğlu'nun görüntüleri yakın zamana kadar İmamoğlu ve Yavaş'ın kampanya videolarında garip bir şekilde yoktu. Türkiye'deki muhalefet bloğunda, herkes kendisi için bir adım ilerisini düşünüyor gibi görünüyor.