Middle East Monitor: Batı, Erdoğan'ın muhaliflerini desteklemek için Türkiye'nin krizlerini kullanıyor
Türkiye'deki seçimler, Türkiye'nin Osmanlı sonrası tarihinin en önemli seçimleri olarak görülüyor. ABD ve Fransa'da da uygulanan başkanlık sistemi, sıra Türkiye'ye gelince 'diktatörlüğün simgesi" olarak gösteriliyor.
Londra'daki Westminster Üniversitesi'nden uluslararası gazetecilik alanında yüksek lisans derecesine sahip olan Ortadoğu uzmanı ve gazeteci Motasem A Dalloul, İngiltere merkezli Middle East Monitor'de, Türkiye'de 14 Mayıs'da gerçekleşecek olan seçimlere dair çarpıcı bir analiz kaleme aldı.
"Batı, Erdoğan'ın muhaliflerini desteklemek için Türkiye'nin krizlerini kullanıyor" başlıklı analizde, ABD ve Fransa gibi Batı ülkelerinde de uygulanan Başkanlık sisteminin, sıra Türkiye'ye gelince 'diktatörlüğün simgesi" olarak gösterildiği tespitine yer veren gazeteci, Batı medyasının Türkiye'deki seçimi etkilemek için manipülasyon yaptığını belirtti.
"Batı'daki kurumsal medya kuruluşlarının çoğu, Batılı hükümetlerin sömürge politikalarına ve çıkarlarına hizmet ediyor." tespitinde bulunan Motasem A Dalloul, bu politikanın Türkiye'de de Erdoğan iktidarına karşı kullanıldığını belirtti.
İşte Middle East Monitor'de yayımlanan analizin tamamı:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi seçim kampanyasını 10 Mart'ta başlattı. Türkiye'de 18 Haziran'da yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri 14 Mayıs'a çekildi.
Yüksek enflasyon, Türk Lirası'nın değer kaybetmesi ve yıkıcı depremlerin yaşandığı bir ortamda yapılacak olan seçimler, Türkiye'nin Osmanlı sonrası tarihinin en önemli seçimleri olarak görülüyor.
Erdoğan ayrıca, daha erken bir seçimin önemli sorunları bir an önce ortadan kaldıracağını ve ülkenin deprem sonrası yaralarının iyileşmesine izin vereceğini umuyor.
Erdoğan yaptığı açıklamada;
"Ülkemizin bu seçim gündemini geride bırakarak depremlerin tüm izlerini ortadan kaldırması, üretimi ve istihdama odaklanması şarttı. Gündemimiz yine hayatta kalanların yaralarını sarmak ve afetin ekonomik ve sosyal tahribatını telafi etmekten ibaret olacak”
ifadelerini kullandı.
Ancak Erdoğan, Türkiye'nin cumhurbaşkanı olarak üçüncü kez kazanma girişiminde büyük zorluklarla karşı karşıya.
Kendisine karşı kurulmuş bir propaganda savaşı ve geniş bir muhalefet ittifakı var. Yerel ve uluslararası muhalifleri, desteklerini cumhurbaşkanının rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'na kaydırmak için Türk seçmenleri yanıltmaya çalışıyor. Ve saygın uluslararası ve Batılı medya, bazı efsanelerin yayılmasında yer alıyor.
Efsanelerden birisi, Türk hükümetinin depremlere normalden daha yavaş tepki vermesini içeriyor. Sahadaki gerçeğin muhaliflerinin iddia ettiğinden çok farklı olduğu da bir gerçek.
Örneğin, Erdoğan yönetiminde Türkiye, 2009 yılında ülke çapında 81 şubesi olan bir arama kurtarma birimiyle Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığını (AFAD) kurdu. Türkiye'de yılda en az bir deprem yaşanıyor ve bu kurum, ilk büyük bütçeli resmi gruptur. AFAD ve diğer devlet kurumları, yaşanan depremlerden etkilenen insanlar için sınırsız destek sunmuş ve organizasyon yapmıştır.
Dahası, hükümetin önerdiği, eski binaları depreme daha dayanıklı hale getirmek için yenileme veya yeniden inşa etmeyi amaçlayan projelere karşı seferber olan kesim de, şimdi Erdoğan'ın suçlayan muhalefet kesimiydi.
Erdoğan'ın Türk bankacılık sistemi üzerindeki uluslararası hakimiyetini ortadan kaldırmaya çalışması nedeniyle ABD ve Batılı müttefikleri tarafından yürütülen ekonomik savaş nedeniyle Türk lirası değer kaybetti ve enflasyon daha da kötüleşti.
Türkiye'nin sanayileşmiş bir ülke haline gelmesi ve G20'ye katılması Erdoğan'ın liderliğindeydi. Ekonomik stratejisi, banka ve kredi faizinden değil, esas olarak iş ve üretimden gelir elde eden reel bir ekonomiye dayanmaktadır. Liranın değeri ve enflasyon üzerindeki olumsuz etkisine rağmen Türkiye'de faiz oranlarını düşürmeye devam etti.
Türkiye'nin ekonomik stratejisi aynı zamanda çeşitli gelir kaynaklarına sahip, çeşitlendirilmiş bir yapıya sahiptir. Bu politika, Türkiye'de olumlu ekonomik büyüme ve gelişmeyi teşvik etti.
Türkiye ekonomisinin büyüdüğünün bir diğer kanıtı, ülkede ofis veya şube açan yabancı şirketlerin sayısının artması ve yabancı yatırımcılar tarafından kurulan yeni şirketlerin sayısının artmasıdır. Resmi son veriler, birçok ülkeyi etkileyen küresel ekonomik krizlere rağmen Türkiye ekonomisinin yüzde 5,6 büyüdüğünü gösterdi.
Türkiye'nin dış finansmana dayalı büyük bir ekonomik akışı var ama Erdoğan, Katar, BAE ve Suudi Arabistan gibi dost ülkelerden Türk bankalarına milyarlarca dolar yatırılmasını teşvik edebildi.
Erdoğan'ı bir diktatör olarak tanımlamayan ya da ülkenin kişisel özgürlükler açısından baskıcı olduğunu iddia eden Batı medyasında çıkan haberleri, ifade ve basın özgürlüğü olarak okumak, dinlemek ya da izlemek zor. Örnek olarak; ABD, Fransa ve diğer "özgür" ülkelerde var olan başkanlık sistemi, sıra Türkiye'ye gelince "diktatörlük" simgesi gibi görünüyor.
Batılı propagandacılar tarafından istismar edilen en tartışmalı konular arasında eşcinsellik ve eşcinsel hakları yer alıyor. Bunlar genellikle herhangi bir Müslüman ülkede kabul edilemez, çünkü onları reddetmek siyaset değil, bir inanç meselesidir.
Batı medyasının tarafsız ve objektif olduğunu görmek güzel olurdu ama bu konuda yetersiz kalıyorlar. Batı'daki kurumsal medya kuruluşlarının çoğu, Batılı hükümetlerin sömürge politikalarına ve çıkarlarına hizmet ediyor. Filistin ve Ukrayna haberlerinde bu çok açık.
Yine örnek olarak; Batı destekli medya kuruluşları İsrail işgaline karşı savaşan bir Filistinliyi terörist olarak tanımlarken, Rus işgaline karşı savaşan bir Ukraynalı kahraman olarak tanımlıyor.
Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu'na hiçbir borcu yok. Erdoğan hükümetleri IMF'e olan 80 yıllık borçlarını ödedi. Erdoğan bu yıl sonuna kadar Türkiye'yi dünyanın en büyük on ekonomisinden biri yapmayı planlıyor ve Türkiye'nin tüm sömürgeci güçlerden kurtulmasını istiyor.
Filistin, Mısır, Tunus ve Fas'ta gördüğümüz gibi, bir İslamcı bir muhafazakar ülkeyi yönetirken Batı medyası gerçek ya da sahte krizler yaratabiliyor. Laiklerin iktidara gelmesiyle, bir anda tüm sorunlar ortadan kalkıyor ve basında çıkan haberler çok farklı bir yaklaşım benimsiyor.
Batı'daki hükümetler ve medya, kendi iç siyasetlerine yabancı müdahaleden şiddetle şikayet ediyor, ancak bu konuda herkes kadar suçlular ve Türkiye'ye müdahaleleri bunun en iyi örneği.