Nahçıvan Zirvesi'nin perde arkası: Erdoğan ve Aliyev hangi mesajları verdi?

Erdoğan’ın Nahçıvan ziyareti, Ankara ile Bakü’nün “iki devlet tek millet” şiarı doğrultusunda Şuşa Beyannamesi’nin ruhuna uygun biçimde hareket etmeyi sürdüreceğini ortaya koysa da zirvede verilen mesajlar bundan ibaret değil. 

1. resim

25 Eylül’de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile bir araya geldi. İki lider arasındaki görüşmenin pek çok açıdan önem arz ettiğni ifade etmek mümkün. Öncelikle Eroğan ile Aliyev’i bir araya getiren zirvenin zamanlamasına bakmak gerek. Çünkü iki lider, Azerbaycan’ın 19-20 Eylül tarihli anti-terör; yani terörle mücadele operasyonundan sonra bir araya geldi. Bu, Türkiye’nin Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne ve terörle mücadele politikasına verdiği açık bir destek.

Bu anlamda Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Nahçıvan ziyareti vesilesiyle 15 Haziran 2021 tarihli Şuşa Beyannamesi’nin ruhuna uygun davrandığını net bir şekilde ortaya koydu. Zira iki ülke, İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından “iki devlet tek millet” şiarına uygun biçmde krizler karşısında birlikte hareket edeceğini ve taraflardan birine yapılan saldırının her iki devlet tarafından da kendisine yapılmış kabul edileceğini tüm dünyaya ilan etmişti. Bu anlamda Erdoğan’ın Nahçıvan ziyaretinin Şuşa Beyannamesi’nin yansıttığı iradenin yürürlükte olduğu mesajını barındırdığını ifade etmek mümkün.

Diğer taraftan liderler düzeyindeki görüşmenin Nahçıvan’da gerçekleşmesi de oldukça mühim. Çünkü Nahçıvan hem Azerbaycan hem de Türkiye için oldukça önemli bir lokasyon. İlk olarak Nahçıvan, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü temsil ediyor. Türkiye ise Nahçıvan’ın Azerbaycan anakarasıyla bağlantısının sağlanması vesilesiyle özelde Türkiye ile Azerbaycan’ın ve daha genel anlamda ise Türkiye ile Türk Dünyası’nın kesintisiz kara bağlantısının sağlanacağını düşünüyor. Bu yüzden de tarafların Nahçıvan üzerinden hem ikili ilişkiler boyutuyla hem de Türk Dünyası entegrasyon süreçleri noktasında sembolik mesajlar verdikleri açık.

Nahçıvan üzerinden verilen bu mesajı daha geniş bir perspektiften okuduğumuzda ise bölgesel-bölgeler arası enerji ve lojistik koridorları boyutunda çıkarımlarda bulunabiliriz. Çünkü Türkiye ile Türk Dünyası’nın kesintisiz kara bağlantısının teşkil edilmesi, aslında Çin’den başlayan ve Orta Asya, Hazar Denizi, Güney Kafkasya ve Türkiye rotasını takip ederek Avrupa’ya ulaşan Orta Koridor’un etkinleştirilmesi anlamına gelecek. Bu da güzergah üzerindeki ülkelerin jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik önemini arttıracak. Bu da koridorda yer alan tüm devletlern kazanımlarını artırması demek. Elbette kazanım elde edecek aktörlerden biri de Ermenistan olacak. Nasıl mı?

Ermenistan, 30 yıl boyunca devam eden Karabağ’ın işgali nedeniyle Azerbaycan ve Türkiye’nin ambargosuna maruz kalmış bir devlet. Bu da Erivan’ın Batı’ya erişimini sınırlandırmıştı. Yani işgal politikaları, Ermenistan’a dünyadan izole olmaktan başka bir şey getirmemişti. Bu da Ermenistan’ın Rusya ve İran’a muhtaç bir ülkeye dönüşmesine yol açmıştı.

Dolayısıyla İkinci Karabağ Savaşı, Ermenisan’ın yenilgisiyle sonuçlansa da Erivan’a bölgede yürütülecek normalleşme süreçleri vesilesiyle dünyaya entegre olma fırsatını sunuyor. Esasen Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan da bunun farkında. Zaten Ermeni liderin dönem dönem Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne dikkat çeken açıklamalar yapması da bundan kaynaklanıyor.

Kısacası Ermenistan, Batı ile iletişimini güçlendirmek istiyorsa, Azerbaycan ve Türkiye ile normalleşmek zorunda. Üstelik bu senaryoda Ermenistan’ın Kafkasya merkezli enerji ve transit koridorlarından jeoekonomik kazanımlar elde etmesi ve yatırım çekmesi mümkün.

Haliyle normalleşme süreçleri, Ermenistan halkının müreffeh bir geleceğe kavuşmasına hizmet edebilir. Buna rağmen son günlerde Ermenistan’da yaşanan protestolar, darbe tartışmaları ve gündemden düşmeyen suikast iddiaları, sıkıntılı bir duruma işaret ediyor. Yani Paşinyan’ın önünde Karabağ Klanı’nın ve diasporanın baskısının yanı sıra ordu içerisindeki işgal yanlılarının ve toplumdaki fanatik milliyetçilerin yarattığı zorluklar var. Buna rağmen Erdoğan ve Aliyev, Nahçıvan toplantısı vesilesiyle koridorlar üzerinden normalleşme süreçlerine dair önemli bir mesaj verdiler.

Bu mesaj, Erdoğan’ın Nahçıvan ziyaretinin zamanlamasına bakılarak çok daha iyi bir şekilde anlaşılabilir. Çünkü Erdoğan’ın Nahçıvan ziyaretinden bir gün sonra, 26 Eylül’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı Müşaviri Hikmet Hacıyev ile Ermenistan Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Armen Grigoryan, Almanya ve Fransa yetkililerinin arabulucluğunda Brüksel’de bir araya geldi. Anlaşılacağı üzere Nahçıvan’dan Erivan’a Bakü ile anlaşmasının tüm bölgenin çıkarına olduğu mesajı iletidi.

Kuşkusuz Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın Bakü yönetimnin başlattığı terörle mücadele operasyonunu Azerbaycan’ın iç meselesi olarak değerlendirmesi büyük bir fırsat. Çünkü Paşinyan, Ermenistan siyasetinde zor günlere göğüs germeye hazırlanırcasına siyasi kariyerini riske ederek bölgesel barışa katkı sağlayacak bir duruş sergiledi. Şimdi ise Ermeni liderin bu duruşunu sürdürmesi ve Nahçıvan’dan kendisine verilen mesajı alarak Ekim 2023’te Aliyev ile bir araya geleceği toplantıda sınırların netleştirilmesi ve Zengezur Koridoru’nun açılması mevzularında çok daha somut adımlar atması gerekecek. Şayet bu adımlar atılırsa, bölegsel işbirliği, güvenlik ve refah ortamının artacağı aşikar. Zaten Erdoğan ve Aliyev de Nahçıvan’da bunun mesajını verdiler.

Sonuç olarak Erdoğan’ın Nahçıvan ziyareti, Ankara ile Bakü’nün “iki devlet tek millet” şiarı doğrultusunda Şuşa Beyannamesi’nin ruhuna uygun biçimde hareket etmeyi sürdüreceğini ortaya koysa da ziyarette verilen mesajlar bundan ibaret değil. Taraflar, Nahçıvan üzerinden Türk Dünyası entegrasyon sürecine verdikleri önemi ve Orta Koridor boyutunda işbirliği fırsatlarını gözler önüne sererken, Erivan’a da barışın kaybedeninin olmayacağı gerçeğini hatırlattılar.

Tartışma