Naked Capitalism: Meşhur "havuç-sopa stratejisi" artık Ankara'ya karşı işe yaramıyor
Türkiye'nin Amerikan hegemonyasını reddetmesi Washington için en büyük sorun. Meşhur "havuç-sopa stratejisi", artık Ankara'ya karşı işe yaramıyor.
13 Kasım'da İstanbul'da meydana gelen ve altı kişinin ölümüne ve 80'den fazla kişinin yaralanmasına neden olan patlamanın ardından, ABD ile NATO ortağı Türkiye arasındaki ilişkiler yeni bir dibe vuruş yaşadı.
Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, saldırının arkasında ABD ve PKK'nın olduğunu söyledi ve ABD'nin taziye açıklamasını reddetti. Soylu saldırı emrinin, ABD askeri varlığının bulunduğu Suriye'nin kuzeydoğusundaki Menbiç kasabasından geldiğini belirtti.
ABD'nin PKK'yı bir vekil güç olarak kullanmasından dolayı bu işin içinde olup olmadığı gerçekten tartışmalı bir konu. Ancak Ankara'daki yetkililer, artık bu konudan tamamen bıktıklarını söyleyerek yüksek sesli açıklamalar yapıyor.
Geçen hafta Türkiye, Irak ve Suriye'deki Kürt militanlara hava saldırıları düzenledi ve bu bombalamalarından bazıları, bölgede bulunan ABD güçlerininin olduğu noktaları vurmaya çok yaklaştı.
Türkiye hemen ardından bir kara harekatından söz etti ancak Erdoğan'ın bunu gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği henüz belli değil.
ABD Savunma Bakanlığı, Türkiye'nin eylemlerinin dikkatleri IŞİD'i yenmek için kurulan misyondan uzaklaştırdığını belirten güçlü bir açıklama yaptı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüleri de ABD'nin "her türlü askeri harekata karşı olduğunu" belirtti.
Her şeye rağmen, son raporlar ABD'nin tüm “sivil personeli” Irak'da bulunan Erbil'e tahliye ettiğini gösteriyor.
Al Monitor'de yer alan bir analizde; "Geçmişte Türkiye operasyon tehdidinde bulunduğunda, koalisyon birlikleri tehlike altındaki kasabalardan geçerken araçlarının üzerinde büyük ABD bayrakları dalgalandırarak güç gösterisi yapardı. Bu sefer böyle bir gösteri olmadı." ifadeleri kullanılıyor.
Al-Monitor'a bilgi veren bilgili kaynaklar, Türkiye'nin tüm arabuluculuk çabalarını geri çevirdiğini ve operasyon sürecine girdiğini belirtiyor.
Türkiye'nin, operasyonu başlatmadan önce bazı grupların Türkiye'nin operasyon yapacağı toprakları terk etmelerini sağlayacak bir anlaşmaya aracılık etmesi için Moskova'ya zaman verdiği bildiriliyor.
Rusya ise Türkiye'nin bir operasyon yaparak “tampon bölge” oluşturması yerine, YPG'nin bu bölgenin kontrolünü Şam'a devretmesini sağlamaya çalışıyor. Zira bu, Moskova'nın Esad-Erdoğan uzlaşma hedefini de ileriye taşıyacaktır. Erdoğan da geçtiğimiz günlerde bu olasılığa açık olduğunu belirtti.
Rusya'nın RIA Novosti haber ajansı, ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG), Devlet Başkanı Beşar Esad hükümeti ile bir güvenlik anlaşmasına varılması için Rus yetkililerden yardım istediğini bildirdi.
Moskova, son görüşmelerde SDG'den Türkiye ile krizi yatıştırmak için Halep vilayetindeki Ayn el-Arab, Menbiç ve Tel Rıfat'ın kontrolünü Şam'a iade etmesini istedi.
SDG daha önce, Türkiye'nin kara harekatını önlemek için Washington'a güvendiğini söylemişti. Raporlar, Kürt milislerin Esad hükümetiyle ittifak mı yoksa ABD'nin onları korumasını mı bekleme konusunda kendi içinde bölünmelerin devam ettiğini iddia ediyor.
Türk medyası ayrıca PKK'nın son günlerde ABD'den büyük miktarlarda silah aldığını bildiriyor.
Türk medyasında yer alan haberlerde; “ABD, PKK'ya 120 araç dolusu silah, mühimmat ve lojistik malzeme gönderdi. Konvoy, Suriye-Irak sınırındaki El Velid sınır kapısından geçti ve Haseke'nin güneyindeki Tel-Baidar üssüne doğru yola çıktı." ifadeleri kullanıldı.
SDG, Washington'dan daha fazla destek istiyor. Reuters'e göre SDG ayrıca ABD'den "daha güçlü" bir mesaj talep ediyor.
ABD, petrol kaynaklarına erişime devam etmek ve vekil savaşçılarını silahlandırmak için bir üs olarak Suriye'deki varlığını sürdürmek istiyor.
ABD, bağımsız politikalar izlediği için Türkiye'yi sürekli taciz etmesine rağmen, Türkiye'nin aynı zamanda doğu ile batı arasında bir köprü olma konumunu sürdürmek istiyor.
Washington ve Ankara, Suriye'deki Kürt militanlarla ilgili gerilimleri yatıştırmanın bir yolunu bulsa bile, zorlu ilişkinin devam etmesini muhtemel.
Türkiye'nin Amerikan hegemonyasını kabul etmeyi ve Avrupalılar gibi emirleri yerine getirmeyi reddetmesi Washington için en büyük sorun. Ayrıca, bu süreçte Rusya'nın Türkiye ile daha güçlü ve daha güvenilir bir ilişki kurması ABD'yi rahatsız ediyor.
ABD'nin Türkiye'ye baskı yapmak için Kürt militanları kullanma çabası, Ankara'ya karşı meşhur "havuç-sopa stratejisinin" sonuncusudur. Ancak artık bu işe yaramıyor.
Bu yaklaşımla ilgili son dönemde yaşananlar şu şekilde özetlenebilir:
Türkiye, 1990'ların başındaki Körfez Savaşı'ndan itibaren bir füze savunma sistemi satın alma arayışına girdi. Ankara birçok kez NATO'dan Türkiye'ye erken uyarı sistemleri ve Patriot füzeleri konuşlandırmasını istedi. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. 2017'de Rusya, S-400 füze savunma sistemlerini Türkiye'ye sattı . Buna cevaben ABD, Türkiye'yi F-35 programından çıkardı ve ülkenin savunma sanayi teşkilatı ve liderlerine yaptırım uyguladı.
Ukrayna'daki ABD vekil güçlerinin son aylarda Rusya ile Türkiye arasındaki boru hatlarını üç kez sabote etmeye çalıştığı bildiriliyor. Türkiye, gaz ihtiyacının üçte birinden fazlasını Rusya'dan alıyor ve Putin, Türkiye'yi Avrupa için bir doğal gaz merkezi haline getirme planlarını hayata geçirmek istiyor.
ABD Hazine Bakanlığı, Rus Mir ödeme sistemini işleme koydukları için Türk finans kurumlarını ikincil yaptırımlarla tehdit ederek onları sistemden vazgeçmeye zorladı. Buna rağmen Türkiye'ye yönelik Rus turizmi tavan yaptı ve Türk ekonomisine çok ihtiyaç duyduğu desteği sağlıyor.
ABD, Türkiye'nin hem Yunanistan hem de Kıbrıs ile ilişkilerindeki tarafsız duruşunu terk etti. Washington, Yunanistan'a askeri yardımı artırıyor ve Türkiye sınırına yakın bir limanı deniz üssüne çeviriyor. Hatta onlarca yıllık silah satışı yasağını kaldırdıktan sonra Kıbrıs'a da silah gönderiyor.
Son olarak Washington PKK ve YPG'yi Türkiye'ye karşı kullanmakdan çekinmiyor. ABD ve Avrupa, Türkiye'ye rağmen Kürt milisleri desteklediler ve ardından Erdoğan, İsveç ve Finlandiya'nın 30 üyenin tamamının oybirliğiyle onaylanmasını gerektiren NATO'ya katılım tekliflerini onaylamayınca hazırlıksız yakalandılar.
Erdoğan önümüzdeki Haziran ayında şimdiye kadarki en zor seçimlerinden biriyle karşı karşıya.
ABD'nin, Erdoğan'ı NATO çizgisine ayak uydurmaya daha istekli birisi haline getirme umuduyla, Türkiye'ye önümüzdeki aylarda da baskı yapmaya devam etmesi muhtemel.
Ancak ABD ve NATO, Erdoğan'ın ayrılmasına erken hazırlanıyor gibi görünüyor.