ZTH Insider: “Burevestnik“ şarkısı ve Putin’in nükleer şantajı
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’daki savaştan Rusya’nın çıkarlarına uygun şartlarla çıkabilmek için elindeki son koz olan nükleer şantaja başvuruyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle birlikte en çok tartışılan konulardan biri de nükleer silahlanma yarışı oldu. Zira Rusya, nükleer silahlara sahip bir devlet olmasını savaşta bir koz olarak kullanıyor. Son dönemde nükleer silahsızlanmayı garanti altına alan anlaşmaların bir bir rafa kaldırılması da bu anlamda dikkat çekiyor. Çünkü küresel güvenlik ortamı her geçen gün daha da kırılganlaşıyor.
Letonya merkezli ZTH Insider da bu konuya dikkat çeken önemli bir analiz yayınladı. Pavel Luzin’in kaleme aldığı ““Burevestnik” şarkısı ve Putin’in nükleer şantajı” başlıklı analizde “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’daki savaştan Rusya’nın çıkarlarına uygun şartlarla çıkabilmek için elindeki son koz olan nükleer şantaja başvuruyor.” tespiti yer alıyor.
İşte ZTH Insider’da yayınlanan o analiz:
Rusya Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması’nı (CTBT) 1996 senesinde imzaladı ve 2000 senesinde onayladı. Yürürlükte olduğu süreçte CTBT, toplam 187 ülke tarafından imzalandı ama bu ülkelerden 178’i tüm onay sürecini tamamladı.
Çok ilginçtir ki, antlaşma yürürlüğe girmese de tüm imza atanlar onu uyguluyor. Yürürlüğe girmemesinin sebebi ise dünyanın en büyük beş resmi nükleer gücünden ikisi olan ABD ve Çin’in 1996 senesinde söz konusu anlaşmayı imzalasa da hala onaylamamasıdır. Şimdi bu iki güce Rusya da katıldı…
Dolayısıyla anlaşmayı imzalayan ve onaylayan resmi nükleer güçler, şu an itibarıyla sadece İngiltere ve Fransa. Bu arada Moskova’nın onayını geri çekmesine gerekçe olarak sadece ABD’nin onay sürecini tamamlamamasını göstermesi ve Çin’e hiç değinmemesi basit bir bahaneden başka bir şey değildir.
Gayriresmi nükleer güçler olarak bilinen ülkelerden ki bunlar İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore’dir . Sadece İsrail, Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması’nı imzalamış, ancak İsrail de onay sürecini tamamlamamıştır. Geri kalan üç ülke ise anlaşmaya imza bile atmamıştır.
Bununla birlikte tüm imzacıların anlaşmaya uymasının yanı sıra Viyana’da Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması Örgütü diye bir kurum bile mevcut ve o kurum, gerçek nükleer testlerin yapılıp yapılmadığını takip etmek için küresel bir sismik ve radyonüklid izleme istasyonları ağını koordine ediyor. Ve dünya çapındaki bu tür istasyonlardan 32’si, Rusya sınırları içinde bulunuyor.
Dolayısıyla bazı Rus uzmanların ve propagandacıların “şahin” pozisyonu almasına rağmen Rusya’nın Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması’ndan onayını çekmesi otomatik olarak nükleer denemeleri yenileme olanağı kazanacağı anlamına gelmiyor. En son nükleer deneme 1990 senesinde SSCB döneminde yapılmıştı. İmzası bu anlaşmanın altında bulunduğu süreçte Moskova, kendisi için dış politikada olumsuz sonuçlar doğurmayacak bir nükleer deneme yapamaz.
Rusya’nın gerçek amacı: Müzakere pozisyonunu iyileştirmek
Sorun şu ki, Rusya’nın Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması’ndan onayını çekmesi ve Şubat 2023’te Stratejik Silahların Sınırlandırılması Anlaşması’ndan çekilme kararıyla birlikte temel taş niteliğindeki Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı dolaylı ama kasıtlı olarak baltalıyor. Burada Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nın en önemli maddelerinden olan VI maddeyi hatırlatmak gerekiyor:
İşbu anlaşmanın taraflarından her biri nükleer silahlanma yarışının sonlandırılması ve yakın gelecekte nükleer silahsızlanma için etkili önlemler almak amacıyla, aynı zamanda sıkı ve etkili uluslararası kontrol altında genel ve tam silahsızlanmaya ilişkin bir anlaşmaya varmak için müzakereler yürütmeyi iyi niyetle taahhüt eder.
Basitçe ifade edecek olursak, Rusya’nın şimdiki eylemleri, 2014 senesinde Kırım’ın ilhakı ile başlayan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması ile ilgili krizi daha da derinleştiriyor.
Bunun amacı ise çok açık: Rusya, sadece Ukrayna’ya karşı savaşta değil, Batı ile genel çatışmadaki müzakere pozisyonunu ne pahasına olursa olsun iyileştirmeye çalışıyor. Bu, Kremlin’in Ukrayna’nın uluslararası varlık olduğunu inkarına dayanan bir pozisyon. Bu nedenle Rusya’nın Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması’ndan çekilmesini diğer eylemleri ile birlikte ele almak gerekiyor.
Söz konusu eylemlerden birincisi hatta Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vasili Nebenzya’nın da duyurduğu cephedeki Rus saldırılarının güçlenmesidir. İkincisi, test döngüsünü geçemeyen “Sarmat” kıtalararası balistik füzesi ve hayali “Burevestnik” seyir füzesine dair hatırlatmalardır. Üçüncüsü ise Rusya’nın Ortadoğu’daki politikasının kötü şekilde gizlenen İsrail karşıtı doğasıdır. Ayrıca, Finlandiya-Estonya doğalgaz hattındaki ve İsveç-Estonya denizaltı iletişim kablosundaki kazalarda Rusya’nın parmağının bulunması olasılığını da gözardı etmemek gerekiyor.
Bu, Kremlin’in son bir yılda “ticaret” pozisyonunu iyileştirmeye yönelik üçüncü büyük girişimi. Eylül-Ekim 2022’de nükleer şantaj (aynı zamanda propaganda ile desteklenen “kirli bomba hikayesi”), seferberlik ve Kuzey Akım’ın üç kolundaki muhtemel sabotaj ile eşleştirildi; Şubat-Mart 2022’de ise Rusya’nın Stratejik Saldırı Silahlarının Sınırlandırılması Anlaşması’ndan çıkmasına Uhledar istikametindeki saldırılar eşlik etti.
Moskova, eylemlerini, nükleer silahların yayılmaması ve silahsızlanma konularında Rusya ile direkt çatışmadan kaçınmanın ABD ve onun NATO’daki müttefikleri için Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden daha önemli olmasına dayandırıyor.
Geriye kalan her şey ya onun için ek bir kaldıraç ya da pazarlık kozu olabilir. ABD’nin nükleer silahlanma konusunu diğer konulardan ayrı tutarak diyaloğa hazır olduğunu beyan etmesini de Kremlin, kendi bakış açısının doğruluğunun onayı ve baskıyı artırmak için davet olarak algılıyor.
Tüm bunlara ek olarak Moskova, Batı’yı kendisinin Çin (Gerçi Putin’in son ziyareti her hangi gözle görünür sonuç vermedi), Kuzey Kore ve İran ile dönülmez bir yakınlaşma içerisinde olmasıyla korkutmaya çalışıyor. Aynı zamanda Almanya’ya Kuzey Akım 2’nin kalan kolu üzerinden doğalgaz akışı sağlamaya da hazır olduğunu anımsatıyor.
Rusya, yaralarını sarmak ve askeri gücünü kısmen de olsa geri kazanmak için bir senedir dinlenme arası elde etmeye çalışıyor. Tam olarak sadece bir dinlenme arasından söz edilebilir. Zira Rusya, iktidarı 20 aylık savaşta defalarca savaşın gerçek amacına bağlılığını ifade etti. Bu amaç ise Ukrayna’nın devlet bağımsızlığının ve kültürünün yok edilmesi.
Rusya koşul ne olursa olsun dinlenme arasına hazır değil: Moskova yönetimi, eylemlerinin iç politika mekanında da kabul edilebilir olması için Ukrayna’yı ve Batı’yı sıkıştırmaya, sabrını zorlamaya ve mecbur bırakmaya çalışıyor. Çünkü savaş ,Moskova’yı sadece askeri, ekonomi ve dış politika alanlarında çıkmaza sokmadı, iç siyasette de çalkantılara yol açtı.
Burada en büyük risk askeri yenilginin kabul edilmesi, hatta dinlenme arasının şartlarının yenilgiye benzemesi durumunda “çalınmış zafer partisi”nin ortaya çıkması. Bu “parti”nin çekirdeğini savaştan dönen yüz binlerce insan ve onların aileleri oluşturabilir.
Öte yandan Kremlin’in karşısında kara ordusunun omurgasını korumak gibi bir sorun da var. Zira seferberliğe alınanların ve sözleşmeli askerlerin, aynı zamanda subay ve ast komutanların büyük kısmı ayrılıyor.
Bahse konu olan nedenlerden ötürü her koşulda ateşkes Kremlin’i tatmin etmiyor ve o tüm gücünü harcayarak kendi koşullarını dikte etmeye çalışıyor. Bu koşulları geçtiğimiz günlerde eski Alman Başbakanı Gerhard Schröder’in dili ile ifade etti:
1. Ukrayna, NATO’ya üyelik planından vazgeçmelidir.
2. Ukrayna Parlamentosu, iki dilli faaliyeti iptal etmişti. Bunu değiştirmesi gerekiyor.
3. Donbas Sorunu, Güney Tirol (İtalya’da ağırlıklı olarak Almanca konuşan eyalet) örneğini takip eden bir planla çözülmelidir.
4. Almanya’ya BM Güvenlik Konseyi ve Almanya da dahil, güvenlik garantisi vermelidir.
5. Kırım’dan vazgeçilmelidir. Zira Kırım, Rusya için sadece bir bölge değil, onun tarihinin bir parçasıdır.
Bununla birlikte Rusya, küresel olarak dışlanmış konumuna düşmemek için dinlenme koşullarında nükleer silahlar ve stratejik istikrar konusunda uzun vadeli bir müzakere sürecine de dahil olmak istiyor.
2026'da sona erecek olan askıya alınmış START Anlaşması'nın ve Rusya'nın onayını çektiği CTBT'nin geleceği, bu tür müzakereler için Moskova'nın eliyle yaratılan bir başlangıç noktası olarak değerlendirilebilir.
Nihayet, hayali “Burevestnik” seyir füzesinin periyodik olarak hatırlatılmasının da bu geniş ve karanlık siyasi bağlamda bir kaldıraç görevi gördüğünü söylemekte yarar var. Moskova müzakerelerde kararlılık sergilemeye çalışacak ve bu imkansız füzesinin daha değerli bir şeyle değiştirmeyi reddetmenin kendisi için ne kadar zor olduğunun imitasyonunu yapacak.
Ancak küçük bir pürüz var – Batı ve Rusya medyasında ne tür “sızıntılar” görülürse görülsün, “istihbarat çevrelerindeki kaynaklar” nüfuzlu yayın kuruluşlarının muhabirleri ile ne tür bağlantılar kurarlarsa kursunlar, “Burevestnik”in gerçekleşmesinin imkansızlığı orta okullardaki fizik kitaplarını okuyanlara bile bellidir.
Elbette kağıt üzerinde, gelen hava akışını ısıtmak ve roket uçuşuna yeterli itme kuvveti oluşturmak için onlarca kilogram yüksek derecede zenginleştirilmiş uranyumun fisyon enerjisinden yeterli termal güç üretecek bir reaktör tasarlamak mümkündür. Ancak yüksek derecede zenginleştirilmiş uranyuma, bir bütün olarak reaktöre ve roket ekipmanının kendisine bir koruma; reaktör ve roket komuta sistemi, gövde ekipmanı için elektrik üretim sistemi ve en azından büyük bir radyatör şeklinde soğutma sistemi gerekiyor. Çünkü gelen hava akışı bunun için yeterli olmayabilir.
Bütün bunlar bu türden bir reaktörün kitlesini onlarca ton ağırlık ve buna karşılık gelen boyutlara götürür. Böyle bir reaktörü çalışmaya hazırlamak için de az yüksek mühendislik eğitimi görmüş onlarca insana ihtiyaç var. Tek kelimeyle, “Burevestnik” füzesi gerçek bir silah değil. Bu “füze” savaş için değil, siyasi pazarlık için ortaya atılmış bir hiledir.