NATO’nun Rusya’yı sınırlandırma çabaları: Stoltenberg’in Balkanlar ziyareti
Balkanlar, Rusya ile Batı arasındaki rekabetin hissedildiği bölgelerin başında geliyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in bölge ziyareti de bunu doğrulayan mesajlar ile ön plana çıktı.
Rusya – Ukrayna Savaşı sonrasında gündemden düşmeyen bölgelerin başında Balkanlar geliyor. Balkanlar’ın uluslararası kamuoyunun gündemindeki yerini koruması ise bölgenin etnik anlamda heterojen bir yapıya sahip olması ve bu durumun kırılgan demografik ve jeopolitik fay hatlarını beraberinde getirmesi ile yakından ilişkili.
Söz konusu bölgenin zaten kendi iç dinamikleri sebebiyle kırılgan bir yapıya sahip olmasının yanı sıra dış güçlerin müdahaleleri de bu kırılganlığı artırıyor. Özellikle de Bosna Hersek’teki ayrılıkçı Sırplar, Kosova’daki ayrılıkçı Sırplar ve Belgrad yönetiminin “Büyük Sırbistan” hayali, Balkanlar’ın her an yeni bir bölgesel savaş alanına dönüşebileceği kaygısının taze kalmasına yol açarken; bu istikrarsız yapı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli olarak Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ile Rusya’nın bölgeye olan ilgisini artırıyor.
Bahse konu olan durum, Rusya - Batı rekabetinin oyun sahalarından birinin de Balkanlar olduğu anlamına geliyor. Bunun en güncel göstergesi ise NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in son Balkanlar ziyareti ve gerçekleşen gayrıresmi zirve.
Bölge ülkelerini ziyaret eden Stoltenberg, farklı meseleleri ele almışsa da en temelde üç konuya odaklanmıştır. Bunlardan ilki, Bosna Hersek’teki statükonun korunması. Zira Bosna’daki ayrılıkçı Sırp etnitenin zaman zaman çeşitli provokasyonlar gerçekleştirdiği biliniyor.
Üstelik bu etnitenin siyasi lideri olan Milorad Dodik, Rusya yanlısı bir isim. Dolayısıyla Bosna Hersek’in istikrarsızlaşması, özelde ABD’nin ve genelde ise NATO’nun Balkanlar’daki nüfuzuna meydan okunması anlamına gelebilir.
Tam da bu nedenle Saraybosna ziyaretinde Stoltenberg, Bosna Hersek’i istikrarsızlaştıracak ayrılıkçı eğilimlerden ve Rusya’nın eylemlerinden rahatsızlık duyduğunu açıkça ifade etti. Stoltenberg’in eksik söylediği şeyi ise biz tamamlayalım. Bosna Hersek’teki en ciddi sorun Batı’nın dayattığı Dayton Barışı ve bu anlamda ülkenin AB tarafından atanan Yüksek Temsilci eliyle bağımsız bir devlet değilmişçesine yönetilmesi. Bizzat bu model, Rus müdahalesine de alan açıyor ve Moskova’yı ayrılıkçı grupları kışkırtma noktasında teşvik ediyor ve cesaretlendiriyor.
Kırılganlığın bulunduğu Kosova’da da durum farksız. Sırbistan, Kosova’nın bağımsızlığını tanımazken, Kosovalı Sırplar başta Sırp Belediyeler Birliği dayatması olmak üzere çeşitli konularda ayrılıkçı adımlar atmakta. Bu noktada Kosoava’nın bir ordusunun olmadığını ve güvenliğini NATO’nun Kosova Görev Gücü’nün (KFOR) sağladığını hatırlatmak gerekiyor. Zaten Stoltenberg’in bölge ziyaretinde verdiği mesajlardan biri de NATO’nun Kosova’daki asker sayısını artıracağı oldu.
Üçüncü olarak Balkanlar’da Sırbistan’ın Bosna ve Kosova’daki ayrılıkçılara verdiği desteğin ve Sırbistan’ın Rusya yanlısı tutumunun bölgedeki istikrarsızlığı artırdığı söylenebilir. Her şeye rağmen Belgrad yönetiminin AB üyeliği hedefinin krizlerin savaşa dönüşmesinin önüne set çektiği söylenebilir. Zaten bu yüzden de gerek Stoltenberg mevzubahis ziyareti ile gerekse de AB yetkilileri Açık Balkanlar politikası ile Balkanlar’ı Batı’ya entegre etmek ve Rusya’nın bölgedeki etkisini sınırlandırmak istiyor. Ancak Belgrad’ın Ukrayna’ya yardımlar ve Rusya’ya yaptırımlar konusunda AB’nin beklentilerini karşılamaktan uzak bir politika benimsediği de vurgulanmalı.
Esasen Rusya’nın Sırbistan’a ve bölgedeki ayrılıkçı Sırplara olan desteği de Ukrayna Savaşı sonrası arttı. Nitekim gerek Kosova’da plaka ve kimlik krizi ile başlayan protestolar gerek ayrılıkçı Sırp teröristlerin saldırısı Ukrayna’daki savaşın ardından yaşandı. Bosna Hersek’teki ayrılıkçı Sırpların provokasyonlarında da ciddi bir artış söz konusu. Bu noktada Rusya’nın amacının ne olduğu sorusunu tartışmaya açmak gerekir.
Bu sorunun yanıtı basit. Moskova yönetimi, Ukrayna’da yenileceği bir tabloda savaşın Ukrayna topraklarıyla sınırlı kalmayacağı mesajını Balkanlar’ı karıştırabileceğini göstererek veriyor.
Elbette Rusya’nın bu kozu, ABD için olmasa da Avrupa açısından tedirgin edici. Zira Balkanlar, aynı zamanda Güneydoğu Avrupa. Dolayısıyla Balkanlar’ın karışması, çatışmaların Avrupa’yı etkilemesi anlamına gelecek. Bunun göç yükü yaratması da kaçınılmaz. Yani Rusya, Balkanlar üzerinden verdiği mesaj ile AB ülkelerinin Ukrayna konusundaki direncini kırma arzusunda.
Moskova yönetiminin Kosova’yı bağımsız bir devlet olarak tanımadığını ve Sırpları pan-Slavizm aracılığıyla etkileyebilecek ideolojik araçlara sahip olduğunu da vurgulamak gerek.
Sonuç olarak Rusya’nın istikrarsızlaştıracağı Balkanlar, Batı açısından bir mevzi kaybına dönüşebilir. Olan ise filler tepişirken çimen gibi ezilen Balkan halklarına olabilir. Bu ortamda Balkanlar’ın karışmasının, ABD ile AB arasındaki dayanışmayı zedeleme ihtimalinin bulunduğuna dikkat çekmek gerek. Aslında Stoltenberg’in bölge ziyareti de bu dayanışmanın sürdürüleceğini garanti altına almak. Verilen mesajlar ise Rusya - Batı mücadelesinin Balkanlar cephesinde gerilimin tırmanacağına işaret ediyor.