Overseas Development Institute: Avrupa'nın değişen güvenlik mimarisi ve NATO Zirvesi'nden beklentiler
Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupa'nın güvenlik mimarisini nasıl değiştirdi? İşte Vilnius'da gerçekleşecek olan NATO Zirvesi'nden beklentiler ve olası sonuçları...
NATO'nun 11-12 Temmuz'da gerçekleşecek olan Vilnius zirvesi öncesinde, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile en acil bir konu başlığı haline gelen Avrupa'nın askeri yeterliliği, hala tartışılmaya devam ediyor.
En göze çarpan gelişme, Finlandiya'nın Batı askeri ittifakına dahil edilmesi ve ayrıca İsveç'in bekleyen katılımı oldu. Ayrıca, zaten bir NATO üyesi olan Danimarka, geçen yıl kendisini otuz yıl boyunca AB'nin ortak savunma politikasının dışında tutan bir maddeyi değiştirmek için parlamentosunda karar aldı.
Bunlar, savaş zamanı tarafsızlık geçmişi olan ve/veya askeri ittifaklardan uzak duran ülkeler için çok büyük değişiklikler olarak kayıtlara geçti.
Rusya'nın işgali, Kuzey Avrupa'da uzun süredir devam eden bir istikrar duygusunu paramparça ederek, özellikle Danimarka, İsveç ve Finlandiya'yı savunmasız bıraktı.
Finlandiya, İsveç ve Danimarka ile ilgili gelişmeler çarpıcı olsa da, aslında Avrupa güvenlik mimarisi çok daha geniş bir şekilde yeniden şekilleniyor. Zira; İsviçre, İrlanda, Avusturya ve Malta da dahil olmak üzere NATO dışı “tarafsız” statüye sahip çok sayıda ülke de tartışmalara giderek daha fazla katılıyor.
Bu dört ülke Rusya'ya yönelik Avrupa yaptırımlarına katıldı ve bunun özellikle AB üyesi olmayan İsviçre için sonuçları oldu. Örneğin Rusya'nın İsviçre büyükelçisi Sergei Garmonin, Moskova'nın Ukrayna'nın geleceği konusunda İsviçre'nin ev sahipliğinde yapılacak herhangi bir barış zirvesini, ülkenin tarafsızlık konusundaki itibarının zedelendiği gerekçesiyle artık kabul etmeyeceğini açıkladı.
Diğer yanda Avrupa çapında askeri harcamalarda önemli bir artış oldu.
Örneğin Almanya, ordusuna büyük çaplı yeni yatırımlar yaptığını duyurdu ve çatışma bölgelerine ölümcül silahlar göndermesini engelleyen savaş sonrası politikasını tamamen tersine çevirdi.
Bu dönüşüm, birleşik bir Avrupa ordusunun kurulmasını savunan eski bir Alman savunma bakanı ve Avrupa Komisyonu Başkanı olan Ursula von der Leyen tarafından teşvik edildi.
Leyen; bloğun daha güçlü bir küresel güç haline gelmesini gerektiğini belirtiyor ve Ukrayna'daki çatışmayı, Avrupa'nın güvenlik mimarisine karşı “temel bir meydan okuma” olarak tanımlıyor.
Bununla birlikte, bu değişimleri tetikleyen şey aslında sadece Ukrayna'daki durum değil.
Değişimleri tetikleyen diğer bir sebep, Batı'nın Çin hakkındaki endişeleri de dahil olmak üzere daha geniş bir küresel değişim sürecidir. Dahası, birbirini izleyen İngiltere hükümetlerinin AB düzeyinde daha derin bir savunma entegrasyonuna uzun süredir karşı çıktığı ve Brexit kararı göz önüne alındığında, Avrupa'daki değişimler daha anlaşılır hale gelebilir.
Hatta bu sebeplere, Donald Trump'ın başkanlığı sırasında transatlantik bağlarla ilgili ortaya çıkan belirsizliği de eklemek gerekiyor. Trump'ın 2024'te yeni başkan olma ihtimaline dair korkular göz önüne alındığında, kıta genelinde bununla ilgili endişeler hala ortadan kalkmadı.
Kuşkusuz, AB'nin, bazıları tarafından savunulan stratejik olarak özerk bir dev haline gelmesinden önce kat etmesi gereken uzun bir yol var. Ancak gidişat değişiyor ve Vilnius'taki NATO zirvesi, bu zeminde gerçekleştirilecek.
Yetmiş yıllık tarihine bakıldığında, transatlantik ittifakının kaderinin geçtiğimiz yıldan itibaren önemli ölçüde değiştiğini söyleyebiliriz.
Hatta geçtiğimiz yıla kadar, eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da dahil olmak üzere ABD'li yetkililer, Trump'ın ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrasında Washington tarafından kurulan NATO'dan çekileceğini duyurmaya yaklaştığını doğruladılar ki bu, Avrupa için ciddi bir darbe olurdu.
Daha da kötüsü, Trump sadece NATO'yu tehdit etmekle kalmadı, o dönemde Helsinki'de gerçekleşen bir görüşmede Putin ile samimi görüntüler verdi. Bu durum, Washington'ın Batı Avrupalı müttefiklerini alarma geçirmekle kalmadı, çoğu daha önce Sovyetler Birliği'nin bir parçası olan Doğu Avrupa ülkelerini de tedirgin etti.
Trump'ın NATO İttifakı'na yönelik eleştirilerinden biri de, üyelerinin yarısından fazlasının NATO standartı olan “gayri safi yurtiçi hasılalarının yüzde 2'sini savunma için harcaması” yönündeki kuralı yerine getirmemeleri konusundaydı. Bu aslında Trump öncesi ABD başkanlarının da altını çizdiği hassas bir noktaydı.
Dahası, o dönemde NATO'yu eleştiren tek ittifak lideri Trump değildi. Örneğin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2019'da örgütün "beyin ölümü" yaşadığına dair şaşırtıcı iddiası gündemi uzun süre meşgul etmişti.
Vilnius Zirvesi'nde neler olacak?
Uzmanlara göre 11-12 Temmuz tarihlerinde yapılacak olan iki günlük zirve, büyük bir birlik ve güç gösterisi olacak. Ayrıca zirvedei Ukrayna'nın üyelik yoluna ilişkin bir duyuru yapılması bekleniyor.
Dahası ise ittifak, yeni meydan okumalar ve fırsatlar konusunda stratejik hamleler yapıyor. Örneğin, son zirvelerde Çin gibi yeni algılanan tehditler ilk kez resmi olarak tartışıldı.
İttifakın birliğini sağlamlaştırma olasılığı için bir başka gelişme de, uzun süredir devam eden yük paylaşımı sorununun çözümüne dair olması bekleniyor.
ABD'nin toplam NATO savunma harcamalarının yaklaşık üçte ikisini finanse ettiği göz önüne alındığında, Ukrayna savaşı bu konuda ABD'nin şikayetlerini azaltacak bir süreci hızlandırmış gibi görünüyor. Zira birçok NATO ülkesi, savunma harcamalarında önemli artışlar sağlamaya devam ediyor.
Genel olarak ele alındığında, NATO zirvesi ittifaka daha güçlü bir dayanışma duygusu ve birlik duygusu getirmeye çalışacak.
Ancak Zirve önemli bir birlik gösterisi olacak olsa da, NATO'nun ve Avrupa'nın kaderi, büyük ölçüde Ukrayna'daki çatışmanın sonucuna bağlı olarak büyük zorluklarla karşı karşıya kalmaya devam edecek.