Pakistan’da kanlı cuma

29 Eylül, Pakistan tarihine kanlı cuma olarak geçebilecek bir gün. Gerçekleşen iki terör saldırısı, Pakistan’ın en ciddi güvenlik probleminin terör olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlattı. 

1. resim

29 Eylül, Pakistan tarihine kanlı cuma olarak geçebilecek bir gün. Ülke, önce Belucistan eyaletinin Mastung ilçesinde Mescid-El Felah Camisi yakınlarında patlayan bombayla sarsıldı ve 1’i polis, 52 kişinin hayatını kaybettiği saldırıda 130’un üzerinde insan yaralandı. Ölü sayısının artacağı öngörülüyor. Daha sonra ise Hayber-Patunhva eyaletinde eyaletindeki bir camide cuma namazı sırasında patlama gerçekleşti. Henüz resmi açıklama olmasa da yerel kaynaklar, çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini bildiriyor.

Kuşkusuz bu saldırılar, Pakistan’ın en ciddi güvenlik probleminin terör olduğu gerçeğini de bir kez daha hatırlattı. Özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Afganistan’dan çekildiği 31 Ağustos 2021 tarhinden itibaren Pakistan’daki terör saldırıları artış trendinde.

İslamabad yönetimi, saldırılarda yaşanan artışı, ABD’nin çekilme esnasında Afganistan’da bıraktığı silahların terör örgütlerinin eline geçtiği söylemiyle temellendiriyor. Elbette bu iddia, Taliban’ın 29 Şubat 2020 tarihli Doha Antlaşması’ndaki taaahhütlerine rağmen Afganistan’da terör örgütlerinin faaliyet gösterdiği anlamına geliyor. Bu da uluslararası toplumun Taliban’a olan baskısını arttırmasını beraberinde getirmekte.

Dahası Pakistan, terör sorununu çözebilmesinin tek yolunun terörle ülke sınırları dışında mücadele etmekten geçtiğine inanmakta ve Afganistan’a sınır ötesi operasyon düzenlemek istediğini açıkça dile getirmekte.

Taliban ise söz konusu adımı, Afganistan’ın egemenliğinin ihlali olarak değerlendireceğini belirtiyor. Bu da Pakistan hükümetini terörle mücadele konusunda sınırlandırıyor. Ancak 29 Eylül patlamalarının devamının gelmesi halinde, İslamabad’ın sınır ötesi operasyon seçeneğine başvurması kaçınılmaz hale gelebilir. Bu da Pakistan-Taliban ilişkilerinde işlerin kontrolden çıkmasına yol açabilir. Hatta Pakistan ordusu, Taliban ile çatışabilir.

Taliban’ın reddiyesine rağmen Pakistan’ın ciddi bir güvenlik sorunuyla karşı karşıya olduğu aşikar. Pakistan’da gerçekleşen saldırılarda gerçekten de ABD ve müttefiklerinin bıraktığı silahlar kullanılıyor.

Dahası Pakistan ordusunun operasyonları karşısında teröristlerin Afganistan’a geçerek kendilerini kurtardıkları bilgisi, istihbarat servisleri tarafından rapor ediliyor. Dolayısıyla İslamabad’ın terörle mücadeledeki kırılganlığına gidermek için birtakım tedbirler geliştirmesi zaruri gözüküyor. Fakat bu tedbirlerin sınrı ötesi operasyonlardan ibaret olması da mümkün değil. Zira Pakistan’daki terör örgütlerinin toplumsal bir zemini de var.

Bu noktada Pakistan’da terör eylemlerinin temel nedeninin ülkenin demografik durumu olduğu vurgulanmalı. Pakistan, ulus inşa sürecinde başarı sağlayabilmiş bir devlet değil. Ülkenin demografik olarak heterojen bir yapıya sahip olması, geri kalmış bölgelerdeki kimlik gruplarının harekete geçmesine sebebiyet vermekte.

Bu kapsamda Pakistan’da 3 farklı terör örgütünün eylemlerinn yarattığı rahatsızlığın son derece ciddi olduğundan bahsedilebilir. Bunlardan ilki, terör örgütü Devlet’ül Irak ve’ş Şam (DEAŞ). DEAŞ, Pakistan merkezli olarak faaliyet gösteren Diyobendi Medreseleri’nde eğitim alan kişilerin Selefileşmeye ve radikalleşmeye müsait olmasını kullanıyor. Ancak İslamabad’ın asıl sıkıntı yaşadığı örgütler, terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan/Pakistan Talibanı (TTP) ve Belucistan Kurtuluş Ordusu. Zaten son yaşanan saldırıları da bu örgütlerden birinin ya da ikisinin üstlenmesi beklenmekte.

Bilhassa TTP ve Belucistan Kurtuluş Ordusu, Pakistan güvenlik birimlerinn yoğunlaştığı örgütler olarak ön plana çıkıyor. TTP, Peştun milliyetçisi bir örgüt. Aşiretler bölgesi olarak bilinen Hayber Pantunhva’da egemen olmak istiyor. Ayrıca Pakistan’da “Taliban’ın Afganistan’da kurduğu gibi bir İslam Emirliği” kurma idealine sahip.

Belucistan Kurtuluş Ordusu’nun durumu ise çok daha farklı. Beluçlar, Pakistan ve İran’da iki ülkenin de en geri kalmış bölgelerinde yaşayan bir halk. Bu bölgelerdeyaşayan insanlarda genellikle geri kalmadıkları, geri bırakıldıkları yönünde bir görüş hakim. Bu da Belucistan Kurtuluş Ordusu’nun eleman temin etmesini kolaylaştırıyor. Saldırılar da genellikle Belucistan Kurtuluş Ordusu tarafından gerçekleştiriliyor.

Öte yandan Pakistan’daki saldırıların ağırıklı olarak Kuşak-Yol Projesi’nin altı ekonomik koridorundan biri olan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nda gerçekleştiği görülüyor. Bu da Pakistan üzerinden Kuşak-Yol Projesi’ni ve dolayısıyla Çin’i istikrarsızlaştırmak isteyen aktörlerin isimleri zikredilen terör örgütlerini kullandığı düşüncesini oluşturuyor.

Esasen ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin nedeninin de bölgeyi radikalleşme ve terörün yuvasına dönüştürerek Çin ve Rusya’yı istikrarsızlaştırmak olduğu yönünde bir düşünce mevcut. Bu iddia gerçek olsa da olmasa da realite şu: Pakistan, kanlı cumanın da gösterdiği üzere ciddi güvenlik problemleriyle karşı karşıya.

Pakistan’da yaklaşan seçimler öncesinde terör saldırılarında yaşanan artışın koalisyon hükümetinin paydaşlarını zor durumda bırakacağı açık. Ülkede bilhassa eski Başbakan İmran Han ve partisi Pakistan Adalet Hareketi’ne olan baskının arttığı ve buna rağmen Han’ın arkasındaki halk desteğini koruduğu ve zaman zaman sokak hareketleri üzerinden güç gösterisi yaptığı düşünüldüğünde, Pakistan’da gerek terör gerekse de sokak hareketleri boyutunda istikrarsızlıkların derinleşeceği öngörülebilir. Kanlı canlı, çok daha kanlı günlerin habercisi olabilir.

Tartışma