Paşinyan’ın hedefleri ve önündeki zorluklar

💢 Ermenistan, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü'nden ayrılacak mı?

💢 Güney Kafkasya'daki normalleşme süreçlerinde Paşinyan'ın önündeki engeller neler?

1. resim

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın İtalyan La Repubblica’ya verdiği röportajın uluslararası kamuoyunda geniş yankı uyandırdığı görülüyor. Zira Paşinyan röportajı esnasında son derece ciddi açıklamalarda bulundu. Bu mesajlar, Erivan’ın geleneksel dış politika anlayışına yapılan bir reddiye niteliğinde.

Özellikle de Ermenistan Başbakanı’nın Rusya’ya yönelik eleştirileri son derece dikkat çekici. Zira Paşinyan, Rus Barış Güçleri’ni eleştirerek Moskava’nın Karabağ’da görevini yapmadığını belirtmiş ve Rusya’nın Güney Kafkasya’daki nüfuzunun erozyona uğraması nedeniyle Ermenistan’ın yalnız kaldığını söylemişti.

Ermenistan’ın Batıcı bir devlet olduğunu dile getirirken Batı’nın Erivan’ı yeteri kadar Batıcı bulmadığına dikkat çeken Paşinyan, bunun nedenininj ise ülkesinin Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) ve Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) üyeliğinden kaynaklandığını ifade etti.

Ermeni liderin bahse konu olan açıklamaları, Erivan’ın Moskova ile olan münasebetlerinde bir kopuş yaşandığını ortaya koyuyor. Aslında bu kopuş, yeni bir şey değil. Ermenistan, bilhassa İkinci Karabağ Savaşı nedeniyle KGAÖ’ye yönelik eleştirel bir tavır içerisinde. Bunun sebebi ise KGAÖ’nün kolektif savunma ilkesinin bu savaş sırasında işletilmemesi. Benzer bir biçimde Erivan, 13-14 Eylül 2022’de Azerbaycan-Ermenistan sınırında yaşanan çatışmalarda da KGAÖ’yü göreve çağırmış ama kolektif savunma ilkesine ilişkin beklentisi karşılanmamıştı.

Bu noktada ifade etmek gerekir ki; Ermenistan’ın KGAÖ konusundaki beklentisi gerçekçi değildi. Zira KGAÖ, tıpkı NATO gibi üye devletlerin saldırıya uğraması durumunda güvenlik garantileri veren bir örgüt. Ermenistan ise Azerbaycan ile yaşadığı sınır çatışmalarında belirlenmemiş sınırlarda çatıştı ve dolayısıyla sınırlarına dönük bir saldırı yoktu. Karabağ da ise doğrudan “işgalci devlet” statüsündeydi. Yani toprakları saldırı altında olan ve topraklarını savunan aktör Azerbaycan’dı.

Buna rağmen Paşinyan, KGAÖ’nün Ermenistan’a yardım etmemesi mevzusunu kendi gelecek projeksiyonu çerçevesinde araçsallaştırma eğiliminde. Çünkü Ermenistan Başbakanı, her şeyden önce Karabağ’ın 30 yıl süren işgalinin Ermenistan halkına fakirlikten başka bir şey geitrmediğinn farkında. Bunun yansıması olarak da Ermenistan'da 5 Eylül'de KGAÖ Daimi Temsilcisi Victor Biyagov görevden alındı. 

İşgalci devlet olması hasebiyle Türkiye ile diplomatki ilişki kuramayan Ermenistan, dünyadan izole olmuş durumda. Erivan’ın dünyayla bağlantısını sağlayan aktörler ise Rusya ve İran. Bu da Ermenistan’ın Moskvoa ve Tahran ile olan münasebetlerinde tek taraflı bağımlılık ilişkisini beraberinde getirmekte.

Mevzubahis statüko, uzun yıllar boyuınca Ermenistan’ı fakirliğe mahkum etse de bu iki devletin işine gelmiş ve bahsi geçen aktörler Güney Kafkasya politikalarında kendi çıkarlarını korumayı başardılar. Bunun yanı sıra Ermenistan’ın işgalci politikalarından istifade eden üç kesimden daha bahsedilebilir.

Bunlardan ilki, zenginliğini Ermenistan’da yaşayan insanların sefaletine borçlu olan özellikle de ABD ve Fransa’da örgütlü olan Ermeni diasporaları. Zira diasporanın Ermeni Meselesi’ni endüstrileştirdiği aşikar.

İkincisi ise Erivan’ın Moskova’ya yakın politikalar üretmesi gerektiğni savunan ve Ermenistan’da Rus yanlısı siyasetçiler olarak bilinen Karabağ Klanı. Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan gibi isimlerin liderlik ettiği klan, İkinci Karabağ Savaşı sonrasında ülkede yaşanan protestolardan da görüldüğü üzere sokağı yönlendirebilme kapasitesine sahip.

Üçüncü olarak da Ermeni ordusundaki işgal yanlısı gruplardan bahsedilebilir. Bu kişiler de Karabağ Klanı gibi Rusya’ya yakınlığıyla bilinmekte. Nitekim bu askerlerin general düzeyinde olanların büyük çoğunluğu zaten eğitimlerini Sovyetler Birliği döneminde almış isimler. Bu kadroların İkinci Karabağ Savaşı sonrasında büyük protestoların yaşandığı dönemde Paşinyan yönetimine muhtıra vererek Ermenistan Başbakanı’nı istifaya zorladığı aşikar.

Bununla birlikte İkinci Karabağ Savaşı sonrasında Ermenistan’ın erken seçime gittiği ve söz konusu seçimlerde Paşinyan’ın liderliğindeki Sivil Sözleşme Partisi’nin ezici bir zaferle bir kez daha tek başına iktidar olduğunu anımsatmak gerek. Çünkü bu gelişme, Ermeni halkının da işgal yanlısı politikalardan yorulduğunu ve işgalin fakirlikten başka bir şey getirmediğini anladığı şeklinde yorumlanabilir.

Tüm bu nedenlerden ötürü Ermenistan Başbakanı, Rusya’nın özelde Ermenistan’daki ve genelde ise Güney Kafkasya’daki etkisinden rahatsız. Bu rahatsızlığını da Batı ile dengeleme arayışı içerisinde. Paşinyan, Ermenistan’ın Batı’ya açılması halinde daha istikrarlı, güvenli ve müreffeh bir ülkeye dönüşebileceği kanaatinde. Fakat Ermeni liderin La Repubblica’ya verdiği röportajda da ifade ettiği gibi Batı, Ermenistan’ın yeteri kadar Batıcı olmadığını düşünüyor. Hatta Paşinyan, bu nedenle Erivan’ın durumunun Kiev’den bile zor olduğunu söyleyerek Ukrayna’nın dostlarının bulunduğunu ama Ermenistan’ın yalnız olduğunu dile getirdi. Peki, Ermenistan nasıl Batı’ya açılabilir?

Açıkçası Ermenistan’ın dünya ile sağlıklı ilişkiler kurabilmesinin önünde iki gereklilik var. Bunlardan ilki, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıyan bir anlaşmanın imzalanması. Esasen Erivan’dan zaman zaman bu yönde açıklamalar geliyor. Üstelik bu açıklamalar yalnızca Paşinyan’dan gelmiyor. Son olarak 5 Eylül’de Ermenistan Ulusal Meclisi Başkanı Alen Simonyan, “Ben şahsen Azerbaycan’ın toprak bütünüğünü tanıyorum.” dedi.

Bununla birlikte çeşitli aktörlerin arabuluculuğunda Bakü-Erivan hattında kalıcı barış anlaşmasının imzalanması için yürütülen süreçlerde aşama kat edilen dönemlerde gerek Karabağ Klanı’nın gerek Ermeni ordusundaki işgal yanlısı fanatik milliyetçilerin gerekse de diaspora Ermenilerinin çeşitli provokasyonlar gerçekleştirerek Paşinyan hükümetinin taviz alanını daralttıkları görülüyor. Oysa normalleşme, her şeyden önce Ermen halkının çıkarına. Çünkü izolasyon sona erebilir.

İkinci gereklilik ise Türkiye ile normalleşme. Ankara’nın Erivan ile diplomatik ilişkilerin başlatılması noktasındaki tek koşulu uzun yıllar boyunca Karabağ’ın işgalinin sona ermesiydi. Bu gerçekleştiğine göre yüzyıllarca bir arada yaşamış Türk ve Ermeni halklarının dostane bağlar kurmasının önünde bir engel olmamalı. Diaspora, Karabağ Klanı ve Ermeni ordusundaki milliyetçiler sorununu aşmak ise Paşinyan’ın görevi.

Eğer Ermenistan, Türkiye ile normalleşirse özellikle de Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında Kuzey Koridor’un tıkanması nedeniyle önemi artan Orta Koridor’da güzergahlar boyutuyla stratejik bir ülkeye dönüşebilir. Bu da Ermenistan’ın altyapı yatırımlarından, doğrudan ve dolaylı yabancı yatırımlara kadar ciddi ekonomik kazanımlar elde etmesine kapı aralayabilir.

Dahası Türkiye ile normalleşme, Ermenistan’ın Batı ile kesintisiz kara bağlantısı elde etmesini de mümkün hale getirir. Paşinyan yönetimi de Batı’ya açılma stratejisinin böyle bir zaruriyetin barındırdığının farkında. Lakin yukarıda da belirtildiği gibi Ermenli liderin önünde aşması gereken çeşitli zorluklar var.

Sonuç olarak Ermenistan Başbakanı, İtalyan La Repubblica’ya verdiği röportajda hükümetinin jeopolitik tercihlerini ortaya koydu. Bu, Paşinyan’ın Güney Kafkasya’da barış istediği ve ülkesi üzerindeki Rus etkisini kırmak istediği şeklinde yorumlanabilir. Bu yorum ise Türkiye ve Azerbaycan ile normalleşmeye dair umutları arttırabilir. Fakat Paşinyan’ın Ermenistan’ın kendi iç dinamiklerinin dayattığı baskıyı aşabilmesi hiç kolay değil. Üstelik Rusya ve İran faktörleri de varlığını sürdürürken.

Tartışma