Pekin Taliban yönetimini tanımaya mı hazırlanıyor?
💢 Çin, niçin Kabil’e büyükelçi atadı?
💢 ABD’nin çekildiği Afganistan, Çin’in nüfuzu altına mı girecek?
Avrasya coğrafyasının kalbinde yer alan Afganistan, jeopoliik konumu ve demografik heterojenliği sebebiyle tarih boyunca büyük güçlerin rekabetine tanıklık etmiş bir ülke. Bu rekabet, literatürde “Büyük Oyun” ve “Yeni Büyük Oyun” gibi kavramlarla anılırken, ABD’nin 31 Ağustos 2021’de Afganistan’dan çekilmesi, “Yeni Büyük Oyun”da yeni bir aşamaya geçilmesini de beraberinde getirdi.
ABD ve müttefiklerinin 20 yıl süren işgalin ardından devirmek için geldikleri Taliban’ın dönüşüne tanıklık ederek Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte söz konusu ülkede ikinci Taliban dönemi başladı. Fakat aradan geçen iki yılı aşkın zamana rağmen Taliban yönetimi, hiçbir devlet tarafından tanınmamakta.
Taliban’ın tanınma sorunu
Taliban ile "de facto" ilişkiler kuran aktörler ise büyük güçlerin tanıma adımı atmasını bekliyor. Aksi takdirde Taliban’ı tanımanın ilerleyen dönemde kendileri açısından sorun yaratabileceğini düşünüyorlar.
Taliban’ın tanınma sorununun en büyük nedeni ise ABD’nin liderlik ettiği Batı Dünyası’nın tutumu. Batılı aktörler, Taliban’a ilişkin üç temel beklentiye sahip. Bunlardan ilki, Afganistan’da terör örgütlerinin varlık göstermemesi ve Taliban’ın terörle mcüadelede somut adımlar atması. İkincisi ise Afganistan’da tüm kimlik gruplarının temsil edileceği kapsayıcı bir hükümetin kurulması. Üçüncü olarak da Batı, kadın hakları başta olmak üzere insan hakları konusunda Taliban’dan somut adımlar bekliyor.
Buna karşılık Taliban ise terör örgütü DEAŞ’a operasyonlar düzenleyerek terörle mücadele ettiği mesajını veriyor. El Kaide terör örgütü konusu ise Talban’ın başını ağrıtmaya devam ediyor. Zira Taliban, terör örgütü El Kaide’nin Afganistan’da varlık göstermediğini dile getirse de ABD, Kabil’de düzenlediği hava operasyonunda El Kaide lideri Eymen el-Zevahiri’yi etkisiz hale getirerek Taliban’ın doğru bilgi paylaşmadığını tüm dünyanın gözleri önüne serdi. Kuşkusuz bu durum, Batı’nın Taliban’a olan olmusz yaklaşımını daha ileri bir nokraya taşıdı.
İkinci olarak Taliban, kurduğu hükümetin zaten kapsayıcı olduğunu dile getiriyor. Fakat hükümet, Peştun hegemonyasını yansıtıyor. Zaten Hazaralar, Tacikler, Özbekler ve Türkmenlerin Taliban yönetiminden memnun olmamasının nedenlerinin başında da Taliban’ın Peştun milliyetçisi bir kimliğe sahip olması geliyor.
Üçüncü husus çok daha çetrefilli. Taliban, kadın hakları başta olmak üzere insan hakları mevzusunda “İslami ölçütlere uygunluk” koşulunu sunuyor. İslami ölçütlerden kastedilen ise Diyobendi Medresesi ekolünün dar dini yorumu. Bu çerçevede kız çocuklarının eğitim hakkı dahi gaspediliyor. Anlaşılacağı üzere süreç, Taliban ile uluslararası toplum arasında tanınma koşullarında herhangi bir uzlaşı ortamından uzak bir durumu ortaya koyuyor.
Bununla birlikte Afganistan’a uzak coğrğafyada bulunan devletlerin Taliban’ı dünyadan izole etme çabalarının aksine söz konusu ülkenin yakın çevresinde yer alan devletler, konferans diplomasisi ile Taliban’ı işbirliği zeminine çekme ve böylelikle Taliban’ın radikalleşmesini önleme arayışında. Konferans diplomasisinde ön plana çıkan aktörler Özbekistan ve Türkmenistan.
Rusya da Taliban’ın ABD ile yakınlaşmasını önleme gayesiyle Moskova Formatı’nı işletmekte. Lakin şimdiye kadar Taliban’ın tanınmasına yönelik bir adım olarak yorumlanabilecek kayda değer bir hamle gelmiş değil. Zira Taliban’ın orta ölçekli güçler tarafından tanınması, ancak ABD veya Çin’in Taliban yönetimini tanımasından sonra gerçekleşebilir.
Çin’in Kabil’e büyükelçi ataması ne anlama geliyor?
Washington yönetiminin gündeminde hiçbir şekilde Taliban’ın tanınması yok. Fakat Çin’in Taliban yönetimindeki Kabil’e büyükelçi atayan ilk ülke olması, Pekin’de tanıma kararı yakın olmasa da bu yönde bir iradenin bulunduğuna işaret ediyor olabilir. Belki de bir süreç başladı. Öyleyse sorulması gereken soru şu: Çin, niçin Kabil’e büyükelçi atadı?
Halihazırda Çin, Taliban’ı tanımayı düşünmese bile Taliban ile ilişkilerini iyi tutmak gerektiği kanaatinde. Bunun üç temel nedeni var. Öncelikle Pekin yönetimi, Kuşak-Yol Projesi’nin altı ekonomik koridorundan biri olan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun (CPEC) Afganisan’ı içerecek biçimde genişletilmesini istiyor. Taliban yönetimi de ülkenin CPEC’in bir parçası olması gerektiği kanaatinde. Taliban yönetiminde böylelikle yaptırımlar ve tanınmama sorununun getirdiği yatırım problemlerinin alılabileceği düşünces hakim.
İkinci olarak Pekin, Taliban’ın yönettiği Afganistan’ın dünyadan izole olmasının bu ülkede radikalleşmenin artması neticesini doğuracağına inanıyor. Zira Çin’e göre, DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütleri buradaki güç boşluğunu kullanabilir. Bu da Vahan Koridoru üzerinden radikalleşme ve terörün Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ne sirayet etmesine kapı aralayabilir. Zaten Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin de DEAŞ’a biat ettiği bilinmekte.
Son olarak Çin, Afganistan’ın madenlerini önemsiyor. Bu madenlern işlenmesi konusunda zaten Taliban ile anlaşmalar yapan Çin, mevcut durumu fırsata çevirme arzusunda. ABD’nin çekilmesinin ardından oluşan güç boşluğunu dolurmak isteyen bir Pekin yönetiminin bulunduğundan bahsedilebilir.
Sonuç olarak Çin’in Taliban yönetimindeki Afganistan’a büyükelçi ataması, Pekin’in Taliban ile olan münasebetleri ilerletmek istediğinin somutbir göstergesi. Bu sebeple de Afganistan’daki Çin etkisinin artacağını öngörmek mümkün. Madenlerdeki sürecin devam edecek olmasının yanı sıra taraflar arasında güvenlik temelli bir işbirliği de gelişebilir. Pekin’in en önemli beklentisi ise CPEC’in Afganistan’ı içerecek biçimde genişletilmesi.