Politico: Fransa'da tırmanan gerilim ve Macron'un büyük sınavı

Uzmanlara göre Fransa sokaklarında yaşanan şiddet eylemleri daha ciddi noktalara ulaşabilir. Peki Macron ne planlıyor ve Fransa hükümeti hangi adımları atacak?

1. resim

Fransız hükümeti, bir gencin polis tarafından vurularak öldürülmesinin ardından ülkeyi sarsan ve giderek artan şiddeti dizginlemenin bir yolunu bulmaya çalışıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un acil olarak hükümet kriz toplantısı gerçekleştirmesinden sonra Fransa Başbakanı Elisabeth Borne, ülkenin çeşitli noktalarında isyanları azaltmak amacıyla zırhlı araçların ve ekstra polis güçlerinin konuşlandırılacağını açıkladı.

Fransız televizyonunda konuşan İçişleri Bakanı Gerald Darmanin ise bu kapsamda 45.000 polis memurunun seferber edileceğini duyurdu. Bakan ayrıca son üç gün içerisinde 917 kişinin tutuklandığını da sözlerine ekledi.

Diğer yandan Fransız hükümeti Paris çevresindeki birkaç banliyö de dahil olmak üzere çok sayıda noktada Pazartesi gününe kadar gece sokağa çıkma yasağı getirdi. Yaz tatiline bir hafta kala hafta sonu yapılması planlanan birçok okul etkinliği iptal edildi ve Fransa genelinde saat 21.00'den sonra otobüsler ve tramvayların çalışmayacağı açıklandı.

Paris'in bir banliyösünde 17 yaşındaki bir çocuğun polis tarafından öldürülmesinin ardından protestocuların kamu binalarını, ulaşım sistemlerini ve dükkanları, molotof kokteylleriyle hedef almasıyla Fransa genelinde huzursuzluk arttı.

Paris, Lyon, Lille, Marsilya ve Bordeaux gibi büyük şehirlerin yanı sıra Roubaix gibi daha küçük kasabalarda da isyanlar patlak verdi.

Uzmanlara göre yaşananlar eğer kısa sürede durdurulamazsa; 2005 yılındaki ülkeyi sarsan isyanlardan daha ciddi bir noktaya gidecek gibi görünüyor.

Fransız makamları Perşembe günü, 5.000'i Paris'te olmak üzere ülke genelinde 40.000 güvenlik gücünü seferber etti. Fransa İçişleri Bakanlığı, Perşembe gecesi protestocuların arabaları, çöp tenekelerini, okulları, karakolları ve yağmalanan mağazaları yakması nedeniyle 917 kişinin tutuklandığını ve 249 kolluk görevlisinin yaralandığını duyurdu.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi ise, yaşananların ardından ülkede “kolluk uygulamalarında ırkçılık ve ayrımcılık sorunlarının” ele alınması gerektiğini söyleyerek tepkisini ortaya koydu.

BM İnsan Hakları Ofisi sözcüsü Ravina Shamdasani Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada;

“Salı günü Fransa'da Kuzey Afrika kökenli 17 yaşındaki bir gencin polis tarafından öldürülmesinden endişe duyuyoruz. Bu, Fransa'nın kolluk kuvvetlerindeki derin ırkçılık ve ayrımcılık sorunlarını ciddi bir şekilde ele alma zamanı geldiğini gösteriyor.”

ifadelerini kullandı.

Macron'un partisinden milletvekili olan Belkhir Belhaddad da, ayrımcılığın Fransa'da önemli bir sorun olmaya devam ettiğini belirterek;

“Kökene dayalı ayrımcılık günümüzün en önemli sorunlarından birisi ve bu büyük bir sınav olarak şu anda karşımızda duruyor.”

açıklamasında bulundu.

Fransa Hükümeti, şiddete karşı sert bir duruş sergilemekle yatıştırma çağrısı yapmak arasındaki ince ipte yürüyor. 2005'te dönemin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy, protestocular hakkında sert yorumlarıyla ateşe körükle gitmiş ve olayların tırmanmasına neden olmuştu.

Politico'ya konuşan Macron'a yakın bir üst düzey yetkili, hükümetin "otoriteyi yeniden tesis etmeye" çalışacağını belirtirken, Elysee Sarayı'ndan bir yetkili ise Agence France-Presse'ye durumun nasıl ele alınacağına ilişkin hiçbir tabularının olmadığını, sorunun çözümünün esas olduğunu belirtti.

Üçüncü bir yetkili ise Politico'ya yaptığı açıklamada; Elysee Sarayı'nın krizden çıkmak için üç öncelik üzerinde çalışmak istediğini belirtti. Yetkili bunları; "İstihdam, okullar ve diyalog." şeklinde özetledi.

Diğer yandan Fransa'daki muhalefet partileri de konuya hızlı bir şekilde ağırlık verdi.

Fransa'nın aşırı sağcı muhalefeti, sol partilere ve sendikalara saldırıp onları şiddeti körüklemekle suçlarken, Macron hükümetini göç ve cezai baskı konusunda çok yumuşak olmakla suçladı.

Muhalefet lideri ve önceki dönem Cumhurbaşkanı adayı olan Marine Le Pen yaptığı açıklamada;

"Bu korkunç olaylar, liderlerimizin tek başına iktidarın sarhoşluğu içerisinde olduğunu ve özellikle göç ve yargı ile ilgili konulardaki gevşekliklerini ortaya koyuyor.”

ifadelerini kullandı.

Eski cumhurbaşkanı adayı Eric Zemmour da dahil olmak üzere diğer aşırı sağcı ve muhafazakar siyasi figürler ise olağanüstü hal çağrısında bulundu.

Başbakan Elisabeth Borne olağanüstü hal fikrini önce reddetti, ancak Cuma günü olayların daha da tırmanmasının ardından tüm seçeneklerin masada olduğunu açıkladı.

Olağanüstü hal, yetkililere sokağa çıkma yasakları koyma ve gösterileri yasaklama da dahil olmak üzere çok sayıda güç sağlıyor ve bu tür yetkiler, 2005 yılında yaşanan ayaklanmalar ve 2015 yılındaki Paris terör saldırıları sırasında kullanıldı.

Fransa'da 2017 yılında, polislerin acil bir tehlike altında olmasalar bile trafik kontrol noktalarından kaçan sürücülere ateş açmasına izin veren yasasının kabul edilmesini izleyen yıllarda, polisin sürücüleri vurduğu olayların sayısı arttı. Yasa, Fransa'daki bir dizi terör saldırısının ardından çıkarılmıştı.

Kaynaklar

Tartışma