Real Clear Defence: Dünyada yeni bir caydırıcılık çağı ve topyekün savaş riski!
Küresel düzen çok kutupluluğa doğru evrilirken caydırıcılık kavramı da yeniden şekilleniyor! Teknoloji, ekonomi ve konvaksiyonel unsurların iç içe geçtiği yeni caydırıcılık çağında topyekün bir savaş nasıl engellenebilir?
ABD'nin strateji ve savunma içerikli önde gelen yayın organlarından Real Clear Defence'da, Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin savaşları ve çok kutuplu dünya düzenine geçişle birlikte, dünyadaki değişen güvenlik doktrininlerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik başlattığı geniş çaplı işgal girişiminin, 2. Dünya savaşı sonrası dünyada oluşan caydırıcılık kavramını kökten değiştirdiği tespiti yapılan analizde, yeni teknolojiler ve küreselleşme ile birlikte, günümüzdeki caydırıcılık kavramının farklı bir boyuta evrildiği belirtildi.
Analizde ayrıca; yeni çok kutuplu yeni dünya düzeninde, caydırıcılığa ulaşmanın ve topyekün bir savaştan kaçınmanın tek yolunun, teknoloji, ekonomi ve konvaksiyonel unsurların entegre olduğu ülke yapılarına ulaşmak olduğu tespiti yapıldı.
İşte Real Clear Defence'da yayınlanan analiz:
Her çağın kendine özgü koşulları, kendine özgü şartları ve nihayetinde de kendine özgü bir savaş türü vardır.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısının büyük bölümü, dünya için adeta “sıradan bir meydan okuma” dönemi olarak geçti. Bu dönemde, süper güçler arasındaki mücadele, nükleer caydırıcık olarak donduruldu ve Soğuk Savaş olarak adlandırılan bu süreç, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ile birlikte sona erdi.
Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından NATO'nun da kuruluş amacını yitirmesi ile birlikte ABD'nin yeni bir küresel strateji çizmeye ihtiyacı vardı. Bu nedenle ABD, Soğuk savaş sonrası dönemde “küresel hegomanyasının devamı” olarak nitelendirebileceği sözde “küresel jandarma” rolünü devam ettirebilmek için çatışma bölgelerine odaklandı.
Ancak özellikle 2001'deki 11 Eylül saldırılarının yarattığı şokun ardından dikkatler tamamen “terör örgütlerine” ve diğer “devlet dışı gruplara” çevrildi. Bunun sonucunda ortaya çıkan “teröre karşı savaş” anlayışı, devletler arası çatışma hakkındaki gelişmeleri bir kenara itti.
Tüm bu gelişmelerle birlikte, bu yüzyılın ilk bölümünde devletler arasında büyük bir savaş olasılığı düşük bir öncelik oldu ve ne zaman bu bağlam gündeme gelse, sadece Çin ve ABD arasında uzak bir gelecekte gerçekleşecek potansiyel bir savaştan söz edildi.
Ancak 2022'de Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik başlattığı geniş çaplı işgal, bu sürecin baştan yazılmasına neden oldu ve tüm dengeleri yeniden şekillendirdi.
Yeni dönem
Rusya ve Ukrayna güçleri, sahada savaşan tek birlikler olsa da, savaş düzinelerce başka ülkeyi de içine çekerek jeopolitik güvenlik ortaklıklarını yeniden şekillendirdi.
Amerika Birleşik Devletleri ve NATO müttefikleri Ukrayna'ya eşi benzeri görülmemiş askeri ve maddi destek sunarken, Çin, İran ve Kuzey Kore de Rusya'ya değişik yollarla yardım etti.
Ve sonuç olarak çok kutuplu yeni bir düzen yeniden şekillendi. ABD, İngiltere, NATO ve müttefikleri kendi eksenlerini korumaya devam ederken, karşılarında Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore ve müttefiklerinden oluşan yeni bir eksen ortaya çıktı.
Rusya'nın işgalinin istisnai bir süreç olduğunu düşünenler ise yine yanıldı.
İşgal girişiminin başlamasının üzerinden iki yıl geçmesinin ardından, İsrail'in Gazze'ye yönelik başlattığı son derece ölümcül ve yıkıcı saldırı, artık devletler arası savaş gerçeğinin, İkinci Dünya savaşından sonra yeniden dünya gündemine girmesine neden oldu.
Bu çatışma da hızla genişleyerek birden fazla devletin ve bir dizi devlet dışı aktörün dahil olduğu karmaşık bir bölgesel meseleye dönüştü.
Hem Ukrayna hem de Orta Doğu'da, 11 Eylül sonrası dönemde savaşı tanımlayan nispeten dar kapsamın dramatik bir şekilde genişlediği açıkça ortaya çıktı.
Savaşlar yeniden tanımlandı
Bugün dünyanın tanık olduğu şey, geçmişte teorisyenlerin “topyekün savaş” olarak adlandırdıkları, savaşçıların muazzam kaynaklardan yararlandıkları, toplumlarını seferber ettikleri, savaşa diğer tüm devlet faaliyetlerinden daha fazla öncelik verdikleri, çok çeşitli hedeflere saldırdıkları ve hem kendi ekonomilerini hem de diğer ülkelerin ekonomilerini yeniden şekillendirdikleri savaşa benziyor.
Ancak yeni teknolojiler ve küreselleşmiş ekonominin derin bağlantıları nedeniyle günümüz savaşları ve caydırıcılık kavramı farklı bir boyuta evrildi.
Bu gelişmeler; stratejistleri ve planlamacıları bugün savaşın nasıl gerçekleştiğini ve daha da önemlisi ileriye dönük olarak savaşa nasıl hazırlanmaları gerektiğini yeniden düşünmeye zorladı.
On yıldan kısa bir süre önce, önümüzdeki yıllarda çatışmaların nasıl yeniden şekilleneceği konusunda pek çok uzman arasında giderek artan bir fikir birliği vardı.
Nitekim çoğu gerçekleşti ve çatışmalar hızlandı. İnsanlar ve yapay zeka arasında işbirliği sahadaki gerçeklikleri değiştirdi ve dronlar gibi otonom araçlar savaşların gidişatını değiştirmede esas unsurlar haline gelmeye başladı. Uzay ve siber uzayın önemi de giderek arttı.
Yapay zeka; hem havada hem denizde hem de karada insansız sistemlerin yaygınlaşmasını ve kullanılmasını daha da mümkün kıldı.
Özellikle dronlar savaş alanlarını dönüştürdü ve karşı dron yeteneklerine duyulan ihtiyaç hızla arttı. Ticari uzay sektörü de dahil olmak üzere uzayın stratejik önemi, son olarak Ukrayna'nın internet bağlantısı için Starlink uydu ağına bel bağlamasıyla açıkça ortaya çıktı.
Nükleer ise, diğer savaşlarda olduğu üzere caydırıcılık unsuru ve belki de tek değişmeyen savaş gerçeği olarak etkisini sürdürmeye devam etti.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkesinin nükleer silahlarını kullanmak için defalarca üstü kapalı tehditlerde bulundu ve hatta bunların bir kısmını Belarus'a konuşlandırdı. Bu arada Çin'in, Kuzey Kore'nin ve henüz ispatlanmasa da İran'ın nükleer kapasitesini çeşitlendirmesi, konvansiyonel bir çatışmanın en uç düzeye tırmanması ihtimaline karşı alarm verilmesine yol açtı.
Bu ülkelerin de nükleer sahibi olması, dünuadak, caydırıcılık dinamiklerini dönüştürdü ve daha karmaşık hale getirdi.
Zira tarihsel olarak ABD ve Rusya arasında iki kutuplu olan mücadele artık çok kutuplu bir hal aldı.
Caydırıcılığın evrimi
El Kaide ve DEAŞ gibi devlet dışı aktörlere karşı yürütülen çatışmalarla büyük ölçüde alakasız olduğu düşünülen caydırıcılık kavramı, Soğuk Savaş dönemi sonrası nadiren dile getiriliyordu.
Ancak yaşanan tüm bu gelişmeler bu dengeleri değiştirdi.
Bugün ABD'den Rusya'ya, Çin'den Kuzey Kore'ye, İran'dan Belarus'a kadar ülkelerin dış politikası ve ulusal güvenliğiyle ilgili yaklaşımları, nükleer caydırıcılık üzerinden tartışılıyor.
Bu gerçeklik, ülkelerin nükleer silah kullanma potansiyelini Soğuk Savaş'tan bu yana en yüksek noktaya taşıdı.
Örnek olarak Pentagon raporları, Ukrayna'daki savaşın giderek çıkmaza girmesi ile birlikte, Putin'in nükleer cephaneliğini kullanma ihtimalini yüzde 50 olarak değerlendirdi.
Topyekün bir savaş engelenebilir mi?
Artık dünyada, 11 Eylül sonrası dönemin sınırlı mücadeleleri geride kaldı ve teknolojinin, ekonominin ve konvaksiyonel unsurların bir arada olacağı entegre yapıların hayata geçirilmesi elzem hale geldi.
Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin savaşlarının dünyaya gösterdiği yeni gerçeklik, insansız sistemler başta olmak üzere, artık yeni nesil savaş araçları olarak adlandırılabilecek unsurlara sahip olmanın hayati olduğunu ortaya koydu.
Süreç aynı zamanda, ülkelerin bağımsız adımlar atması ve çıkarları doğrultusunda ittifaklar kurması için yerli savunma sanayilerini geliştirmelirinin önemini ortaya koydu.
Çok kutuplu yeni dünya düzeninde, saldırılardan ve daha önemlisi topyekün bir savaştan kaçınmanın en iyi ve belki de tek yolu, teknoloji, ekonomi ve konvaksiyonel unsurların entegre olduğu bir caydırıcılık gücüne sahip olmaktır.