Rusya savaşı Finlandiya cephesine taşıyabilir mi?
Rusya’nın Finlandiya’nın NATO üyesi olması halinde Baltık ve İskandinavya bölgelerine yönelik nükleer silah tehdidini artırma söylemi de Finlandiya’yı tahrik ediyor. Kremlin’in Ukrayna’daki başarısızlık tablosuna paralel olarak daha sık başvurduğu nükleer caydırıcılık kozu kısa sürede muhatabından eş değer bir karşılık bulabilir. Finlandiya 1970’li yıllardan bu yana nükleer teknolojiyi enerji amaçlı kullanan bir ülke. Halen aktif 5 nükleer reaktörü var. Elektrik üretiminde Rusya’ya ve Rus kömürüne bağımlılığını azaltmak için altıncı reaktörü de inşa etmeyi planlıyor.
“Biz İsveçli değiliz, Rus olmak da istemiyoruz. Bırakın da Fin olabilelim”. 19’uncu yüzyılda yaşayan gazeteci, yazar ve siyasetçi Adolf Iwar Arwidsson, iki yüzyıl boyunca Rus Çarlığı ile İsveç Krallığı arasında savaş alanı olan ülkesinin makus talihini değiştirmek için yapmıştı bu çağrıyı. 1. Dünya Savaşı’nın ardından bağımsızlığını kazanan Finlandiya ancak 1939 yılına kadar bunun tadını çıkarabildi. 1939 yılında Nazi Almanya’sı ile SSCB arasında imzalanan “Almanya-SSCB Saldırmazlık Paktı” ya da diğer adıyla iki ülke dışişleri bakanlarının ismiyle anılan “Molotov-Ribbentrop Paktı” Finlandiya’nın kaderini bir kez daha savaşla buluşturdu.
“Molotov-Ribbentrop Paktı” ile Baltık bölgesi ile Finlandiya Sovyet nüfuz alanı olarak belirlendi. Almanya ile SSCB önce 1939 yılının Eylül ayında Polonya’yı bölüştüler. Ardından sıra Finlandiya’ya geldi. Ancak Kremlin Sarayı, bugün Ukrayna’daki savaş alanında yaşadığı şokun bir benzerini de 82 yıl önce Finlandiya’da yaşadı.
Helsinki yönetimi Birinci Soğuk Savaşı özgün bir tarafsızlık modeli olan ve iki cumhurbaşkanlarının isimleriyle anılan “Paasikivi-Kekkonen Doktirini” ile atlattı. Ekonomik olarak Varşova Paktı ile SSCB’ye yakın durdu, ABD ve NATO ile el altından askeri ve istihbarat işbirliği yürüttü. Ancak, Rusya’nın 2008’de NATO’nun doğuya doğru ilerleyişini önleme bahanesiyle önce Gürcistan’a, 2014’te ise Ukrayna’ya saldırması Finlandiya’yı alarma geçirdi. Komşusu İsveç ile beraber NATO ile işbirliğini artırdı, tatbikatlarda boy göstermeye başladı. 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna topraklarına başlattığı saldırı, kentlerin bombalanması ve milyonlarca sivilin göç yollarına düşmesi Finlandiyalıların Rusya ile ilişkilerine dair pek de iyi olmayan kolektif anılarını canlandırdı. Finlandiya kamuoyunun NATO üyeliğine desteği hızla tırmanışa geçti ve Helsinki yönetimi İkinci Dünya Savaşı’nın ardından benimsediği görece tarafsızlığa son verdi.
Kremlin yönetiminin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik başvurularına yanıtı nükleer caydırıcılığını masaya sürmek oldu. Finlandiya bin 300 kilometrelik kara sınırı ile Rusya’nın karşısındaki en büyük NATO tehdidine dönüşmek üzere. 1939-1940 yıllarında cereyan eden “Kış Savaşı” finalde SSCB lehine sonuçlanmış olsa da Kızılordu’nun 1 milyon askeri 300 bin kişiden biraz kalabalık olan Fin ordusu karşısında utanç verici durumlar yaşamıştı. SSCB bu savaşta sahaya 2 binden fazla tank sürebilirken Finlandiya ordusunun elindeki tank sayısı yalnızca “32” idi. Nitekim Rus ordusunun bugün Ukrayna’da düştüğü duruma bakarsak, 80 yıl sonra Finlandiya ile bir kez daha savaşa girilmesi halinde Kremlin için farklı bir sonuç vermeyecek gibi görünüyor. Mayıs ayının ikinci haftasında İngiltere ile savunma anlaşması imzalayan ve İskandinav ülkelerinin tamamının desteğine sahip olan Finlandiya, konvansiyonel olanakların kullanılacağı bir savaşta Rus ordusuna yeni bir dram yaşatma potansiyeline sahip.
Rusya ile Finlandiya’yı karşı karşıya getiren bin 300 kilometrelik bir kara sınırı olsa da taraflar arasındaki temel askeri mesele Baltık Denizi’nin kontrolü üzerinde yoğunlaşıyor. Rus Çarı Büyük Petro, 18’inci yüzyılın başında ülkesini dönemin küresel askeri ve ticaret gücü haline getirmeye karar verdiğinde ilk işi sıcak denizlere ulaşmasını sağlayacak bir liman kenti kurmak ve burada donanma inşa etmek olmuştu. Finlandiya sınırının hemen yanı başındaki St. Petersburg kentinin kurulmasının amacı buydu. Ardından bir donanma inşa eden Çar Petro, İsveç ile savaşa tutuşarak İngiltere ile doğrudan ticaret yapma imkanına kavuştu. Petro’nun ardıllarının bir sonraki adımı ise Rus Baltık donanmasını 1769’da Akdeniz’e indirip Osmanlı donanmasını Çeşme’de yakmak ve Yunanistan’ın bağımsızlığını sağlamak için Mora Yarımadası’na asker çıkarmak oldu. Nitekim Rusya, bugün yürüttüğü Ukrayna Savaşı’nda Odessa’ya yapmayı planladığı çıkarma harekatı için gereken gemileri de Baltık filosundan Karadeniz’e sevk etti.
Rusya, Finlandiya’nın NATO üyesi olması halinde Baltık Denizi’nde hapsolma tehlikesi ile karşı karşıya. Finlandiya ile beraber NATO üyeliği için başvuran İsveç’in, Ukrayna’da savaş ihtimali belirmesiyle beraber ilk hamlesi kendisine ait olan Baltık Denizi’ndeki en büyük ada olan Gotland’a asker sevk etmek olmuştu. Bu ada Baltık Denizi’nin orta yerinde batmayan bir uçak gemisi gibi askeri işlev görebilir. Ayrıca Rusya’nın Avrupa’daki toprağı olan Kaliningrad’a 345 kilometre mesafede. Kaliningrad, bugün Rusya’nın Avrupa’yı ve Baltık ülkelerini nükleer silahlarla tehdit etmek için kullandığı bir üs bölgesine dönüşmüş durumda.
Rusya’nın Finlandiya’nın NATO üyesi olması halinde Baltık ve İskandinavya bölgelerine yönelik nükleer silah tehdidini artırma söylemi de Finlandiya’yı tahrik ediyor. Kremlin’in Ukrayna’daki başarısızlık tablosuna paralel olarak daha sık başvurduğu nükleer caydırıcılık kozu kısa sürede muhatabından eş değer bir karşılık bulabilir. Finlandiya 1970’li yıllardan bu yana nükleer teknolojiyi enerji amaçlı kullanan bir ülke. Halen aktif 5 nükleer reaktörü var. Elektrik üretiminde Rusya’ya ve Rus kömürüne bağımlılığını azaltmak için altıncı reaktörü de inşa etmeyi planlıyor.
2017 yılında Finlandiya halkının yüzde 84’ü ülkelerinin “Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşması”nı imzalamasından yanaydı. Ancak NATO üyeliği konusunda dengeler nasıl değiştiyse, Finlandiyalıların nükleer silah sahibi olma konusundaki fikirlerinin Rus saldırganlığına bağlı olarak değişmesi mümkün. Nitekim 2017 yılının Ağustos ayında dönemin ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, Finlandiya ile tüm savunma konularında ortak hareket eden İsveç’in Savunma Bakanı Peter Hulqvist’e bu konuda sert bir mektup gönderdi. Mattis mektubunda, İsveç’in “Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşması”nı imzalama eğiliminin, NATO ile Stockholm arasındaki işbirliği açısından olumsuz sonuçlar vereceği uyarısında bulundu. Hatta ABD Savunma Bakanı gelecekten haber verircesine mektubunda, İsveç’in bu anlaşmayı imzalaması halinde “yakın gelecekte NATO’ya üyelik kapısının kapanacağı” uyarısında da bulundu.
Ukrayna Savaşı’nın ortaya koyduğu gerçekler mevcut şartlarda Rusya’nın Finlandiya’yı konvansiyonel düzeyde askeri olarak tehdit etmesinin mümkün olmadığına işaret ediyor. Nükleer silah kullanma tehditleri ise her an kendi kaynakları ile nükleer silaha sahip olabilecek Finlandiya karşısında Rusya’ya arzu ettiği kazanımları sunmayacaktır. “1939-1940 Kış Savaşı”nda Kızılordu’yu perişan eden Finlandiya’nın bugün sahip olduğu silah teknolojileri ve edinebileceği destek ile Rusya karşısında geri adım atması söz konusu değil. Ukrayna’nın NATO üyeliğini engellemek için savaş seçeneğine başvuran Rusya, en geç 1 yıl içerisinde Batı sınırında Birinci Soğuk Savaş yıllarında dahi söz konusu olmayan bir nükleer ve konvansiyonel tehdit ile karşı karşıya kalmak üzere.