Rusya-Ukrayna Savaşı'nda erken final mi geliyor?

💢Son 48 saatte cephede ve diplomatik düzlemde yaşanan gelişmeler Rusya ile Ukrayna üzerinde barış için baskının arttığına işaret ediyor.

💢Putin’e onurlu bir çıkış imkanı sağlanacak mı?

💢Pazarlık Kırım’ın Ukrayna’ya iadesi için mi sürüyor?

1. resim

Yukarıdaki soruların yanıtlarını bulmak için 2 Kasım’da Türkiye’nin devreye girmesiyle Rusya’nın “Tahıl Koridoru Anlaşması”na dönüşünden 7 Kasım’a kadar geçen süreyi dikkate almak gerekiyor. Rusya, 29 Ekim’de Sivastopol’daki Karadeniz filosu gemilerine otonom deniz araçları ve SİHA’lar ile düzenlenen saldırı üzerine anlaşmadan çekildiğini açıklamıştı. Rusya saldırıdan İngiltere Kraliyet Deniz Kuvvetleri’ni sorumlu tuttu. Tarihin ilginç bir tesadüfüdür mü bilinmez, Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’na dahil olurken 1914 yılının 29 Ekim günü Rus Çarlığının Odessa, Sivastopol, Feodosya ve Novorossiysk limanlarını Yavuz Selim muharebe kruvazörü, Midilli ve Hamidiye kruvazörleri, Berk-i Satvet ve Peyk-i Şevket torpido kruvazörleri, Gayret-i Vataniye ve Muavenet-i Milliye muhripleri, Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis ön dretnotlarının vurucu gücünü oluşturduğu kalabalık bir filoyla vurmuştu. Bu vakanın 108’inci yıldönümünde Karadeniz bir kez daha karışmış oldu.

Ancak bu defa Türkiye’nin erken müdahalesi yangının kontrol altına alınmasını sağladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmesinin ardından kısa sürede Rusya “Tahıl Koridoru Anlaşması”na geri döndü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aynı gün yani 2 Kasım’da grup toplantısının ardından gazetecilerin Putin’i nasıl ikna ettiniz sorusuna “Onu bana bırakın, önce Biden’a sonra size anlatacağım” cümlesiyle yanıt vermesi, Türkiye’nin savaşı durduracak bir arabuluculuk faaliyeti yürütüp yürütmediği sorusunu gündeme getirdi. Bunun için gözler şimdi 15-16 Kasım tarihlerinde Endonezya’da düzenlenecek G-20 Zirvesi’nde gerçekleşecek Erdoğan-Biden görüşmesinde. 

Bu açıklamayı 4 Kasım’da Almanya Başbakanı Scholz’un Pekin’e yaptığı günü birlik ziyaret izledi. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Kasım’da Almanya Başbakanı Scholz ve Rusya Devlet Başkanı Putin ile telefon görüşmeleri yapmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya’nın yaklaşımında değişiklikler olduğuna dair imada bulunmuştu. Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cingping ile görüşen Scholz, Pekin yönetiminin savaşın sonlanması için Rusya üzerindeki etkisini kullanmasını istedi. 

Yine 4 Kasım günü ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Ukrayna’nın başkenti Kiev’e sürpriz bir ziyaret yaparken ertesi gün Washington Post gazetesinde ABD yönetiminin Ukrayna’ya, Rusya ile müzakere fikrine açık olmaları yönünde telkinde bulunduğuna dair bir haber yayımlandı. Moskova’dan Ekim ayının sonunda gelen açıklamalar Ukrayna’nın Washington’dan yeşil ışık gelmeden kendileri ile müzakere masasına oturmayacağı yönündeydi. ABD-İngiltere ikilisi, Kuzey Akım boru hatlarının imha edilmesi, Kerç Köprüsü’nün vurulması ve Sivastopol saldırısı gibi operasyonları düzenleyerek savaşı uzatmakla itham ediliyordu.  Sullivan’ın ziyareti ve Washington Post’taki haber, Kiev’e müzakere için yeşil ışık yakıldığının işareti miydi?

ABD eğer barışa doğru bir arayış içerisindeyse 8 Kasım’da yapılacak ara seçimlerin olası sonuçlarının bunda rolü olabilir. Kamuoyu yoklamaları Temsilciler Meclisi ve Senato’da Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunluğu elde edebileceğine işaret ediyor. Bunun gerçekleşmesi halinde Beyaz Saray’ın Ukrayna’yı destekleme kabiliyeti azalabilir. ABD Başkanı Biden, Ukrayna politikasının Cumhuriyetçi Parti inisiyatifine geçmemesi için bu macerayı kendi iradesi doğrultusunda sonlandırmaya yönelebilir. 

7 Kasım gününe gelindiğinde ise sırada iki sürpriz daha vardı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in Dış Politika Danışmanı Yuri Uşakov  ve  Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev arasında görüşmeler gerçekleştirildiği iddia edildi. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Adrienne Watson, basının soruları üzerine görüşmeleri ne doğruladı ne de yalanladı. Sullivan’ın Rus muhataplarıyla ne zaman görüştüğüne dair bilgi de henüz edinilmiş değil. 

7 Kasım’ın ikinci dikkat çekici gelişmesi ise Vatikan’dan geldi. Daha doğrusu Papa Francis’in Ukrayna Doğu Katolik Kilisesi Başpiskoposu Sviatoslav Shevchuk ile Vatikan’da yaptığı görüşmenin ardından basına yansıdı bu gelişme. Papa’nın Körfez ülkesi Bahreyn’e yaptığı ziyaretin ardından 6 Kasım’da Vatikan’a dönüş yolunda uçakta gazetecilerle söyleşisinde Rus toplumunu güçlü bir hümanizmin temsilcisi “büyük bir halk” olarak nitelediği, Ukrayna topraklarında yaşanan vahşetten Rus ordusundaki “paralı askerleri” sorumlu tuttuğu bilgisi basınla paylaşıldı. Papa’nın bu ifadelerinin Ukraynalı Başpiskopos ile görüşmesi ile eş zamanlı olarak basınla paylaşılması, diğer gelişmelerle beraber ele alındığında Vatikan’ın da barış için imkanlarını seferber ettiğine işaret ediyor. Birinci Soğuk Savaş sırasında Polonya üzerinden Sovyetler Birliği’ni yıkmak için çaba harcayan Vatikan’ın, Ukrayna’daki savaşın son bulmasında rol üstlenmeyi, Rusya topraklarında nüfuzunu artırmanın bir yolu olarak gördüğü anlaşılıyor. 

Diplomasi alanında bu gelişmeler yaşanırken uzlaşmayı sağlamaya yönelik cephedeki önemli bir aşama da kapıya dayandı. Rus ordusunun 8 Kasım itibarıyla güney cephesindeki Kherson’da, kenti ikiye ayıran Dinyeper Nehri üzerinden tahliyelere son vereceği duyuruldu. Kentin batı yakasından doğu yakasına geçişlerin bitmesiyle beraber artık şehir savaşının vaktinin geldiği anlaşılıyor. Kentte Rus televizyonlarının yayınlarının kesildiği ve Ukrayna radyolarının dinlenebilir hale geldiği de 7 Kasım itibarıyla gelen bilgiler arasında. 

Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin Kherson’da çoğunluğunu Çeçenlerin oluşturduğu 15 bin kişilik bir vurucu güç bıraktığı tahmin ediliyor. Sivil kıyafetlere bürünen bu gücün önemli bir kısmının, kentin batı yakasında 3 savunma hattında mevzilendikleri, doğu yakasındaki topçuların da onlara destek verecekleri belirtiliyor. NATO’nun bölgedeki keşif uçaklarının ve uydularının Kherson’daki istihkama ilişkin kapsamlı bilgi toplama gayreti içerisinde oldukları, şehir savaşının Ukrayna ordusu için en az kayıpla atlatılması ve kentteki yıkımın minimum düzeyde tutulması için mümkün olan en fazla miktarda istihbarat toplandıktan sonra harekata başlanmasının planlandığı ifade ediliyor. 

Kherson’un alınması halinde Ukrayna ordusu yalnızca Kırım Yarımadası’nı anakaraya bağlayan yerleşim yerleri olan Kalanchak ve Armyansk kapılarına dayanmakla kalmayacak. Rusya’nın Mariupol üzerinden Kırım’a ikmal malzemesi sağladığı M14 ve E105 karayolları da Ukrayna’nın uzun menzilli topçu gücüyle kapsamlı şekilde ateş altına alınabilecek. Kerç Köprüsü’nün saldırıyla uğramasının ardından E105 karayolunun da Ukrayna ateş sahasına girmesiyle Rusya’nın Kırım’daki askeri unsurlarını desteklemesi daha da güçleşecek.

Kırım Yarımadası 1853-1856 Kırım Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’nda da görüldüğü üzere savunmacılar için bir “fare kapanı” niteliği taşıyor. Saldıran tarafın her zaman avantajlı olduğu bölgenin kaderi Kherson’un el değiştirmesi halinde bir kez daha değişecek. 

Rus ordusunun Kherson ve Kırım’ı kaybetmesi Rusya ve lideri Putin için muhakkak bir prestij kaybı olacaktır. Ancak Kırım’dan vazgeçerek Donetsk ve Luhansk’ta şu anda elinde bulunan ve Rusça konuşan nüfusun yaşadığı toprakları elinde tutacağı bir anlaşma Putin için onurlu çıkışın başlangıç noktası olabilir

Tartışma