Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Suudi Arabistan'ın Arabuluculuk Girişimi: Cidde Zirvesi
💢 Rusya, 40 devletin katılım sağladığı Cidde Zirvesi'ne niçin davet edilmedi?
💢 Rusya ile Ukrayna'yı aynı masa etrafında oturtabilen tek aktörün Türkiye olduğu bir kez daha görüldü.
24 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı, aradan geçen 1,5 yılı aşkın zamana rağmen sona ermemiş; bilakis uzun yıllar devam edeceği öngörülen bir yıpratma savaşına dönüşmüştür.
Kuşkusuz savaşın uzaması, yalnızca savaşan devletleri ve bölge ülkelerini değil; gıda ve enerji krizleri boyutlarıyla tüm dünyayı olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle de savaşın uzamasını arzu eden ABD ve İngiltere’nin aksine pek çok devlet, arabuluculuk yapmaya çalışmakta ve tarafları ateşkes anlaşması imzalamaya davet etmektedir.
Bu anlamda Türkiye, Çin ve Afrika ülkelerinin bazı girişimlerde bulunduğu biliniyor. Son olarak da 5-6 Ağustos’ta Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde Rusya-Ukrayna Savaşı’nın son bulmasını amaçlayan bir zirve düzenlendi. Söz konusu zirveye 40’ın üzerinde devlet katılım sağlarken; Rusya’nın davet edilmemesi ise son derece dikkat çekici.
Açıkçası Moskova yönetiminin temsil edilmediği bir zirvede Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını durdurması konusunda nasıl ikna edileceği de tartışma konusu. Zira uluslararası ilişkilerde arabuluculuğun temel koşulu, iki tarafla da diyalog kurabilmek ve çatışan tarafların güvenini kazanabilmek. Aksi takdirde yürütülen süreçlerden sağlıklı bir netice elde edilmesi mümkün değil. Bu yüzden de Rusya’nın temsil edilmediği Cidde Zirvesi’nden somut bir başarı çıkması beklenemez. Öyleyse sorulması gereken soru şu: Rusya, Cidde Zirvesi’ne neden davet edilmedi?
Görünen o ki; mevzubahis zirvenin amacı, Rusya ile Ukrayna’nın müşterek bir plan üzerinde uzlaştırılması değil; Rusya’nın üzerindeki baskının arttırılması. Bu konuda Rusya’yla müttefiklik ilişkileri devam eden; fakat Kremlin yönetiminin savaşta beklediği desteği alamadığını düşündüğü Çin ve Hindistan’ın da zirvede yer alması buna işaret ediyor. Çünkü Avrupalı devletler, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin üzerindeki nüfuzunu ateşkesin sağlanması için kullanmasını bekliyor.
Esasen Suudi Arabistan da özellikle de OPEC kararlarında ABD’nin tepkisini çekecek adımlar atarak Rusya’ya yakın konumlanmıştı. Bu sebeple Riyad yönetiminin de tıpkı Pekin ve Yeni Delhi gibi Batı’nın tepkisini çekme pahasına Moskova’yla işbirliğini sürdürdüğü; fakat savaşın uzamasından duyduğu rahatsızlığı da göstermek istediği öne sürülebilir.
Bununla birlikte olasılıklardan biri de Suudi Arabstan’ın bu zirveyi Rusya’yı bilgilendirerek organize etmesi ve Ukrayna’nın masada olduğu toplantıda, Moskova’nın da dolaylı diplomasiyle görüşmelere dahil edilmesi.
Nitekim Riyad, Pekin ve Yeni Delhi’nin görüşmelerin içeriği hakkında Moskova’yla bilgi paylaşımında bulunması olası. Fakat bu senaryoda da Suudi Arabistan’ın ateşkes çabalarının ölü doğduğu ifade edilebilir. Çünkü bu durumda iyi niyetli bir çabadan bahsetmek mümkün olsa da yine de tarafları aynı masa etrafında oturtmak mümkün olmamıştır.
Hatırlanacağı üzere, yakın geçmişte Afrikalı liderler de “Afrika Barış Girişimi”ni duyurmuştu. Bilhassa gıda ve gübre tedarikinde yaşadığı sorunlardan ötürü Afrikalı ülkeler, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa’nın başkanlık ettiği bir heyetle Kiev ve Moskova’yı ziyaret etmişti. Ancak Afrikalı devletlerin Rusya’yla yakın münasebetleri, Ukrayna’nın bu girişime soğuk yaklaşmasına sebebiyet vermişti. Yani Kiev, arabuluculuğun temel kriteri olan tarafsızlık kaidesine dair endişeleri nedeniyle “Afrika Barış Girişimi”ne sıcak bakmamıştı.
Arabuluculuk girişiminde bulunan bir diğer aktör de Çin’di. Çin Dışişleri Bakanlığı’nın savaşın birinci yıl dönümünde yayınladığı bildiride, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü destekleyen ifadelere yer veriliken; Rusya’ya uygulanan yaptırımların tenkit edilmesi, Pekin’in arabuluculuk yapabileceği düşüncesini oluşturmuş ve bu fikir, Fransa başta olmak üzere Avrupalı devletlerin desteğini almıştı.
Bu süreçte Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Moskova ziyareti gerçekleşmişti. Fakat Şi, Kiev’e gitmemiş, yalnızca Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenski’yle bir telefon görüşmesi gerçekleştirmişti. Üstelik Çin, çok kutuplu dünya arayışları bağlamıdna Rusya’yla birlikte hareket eden, ŞİÖ ve BRICS’te müttefik olan iki ülkeydi. Tüm bu nedenler ise Kiev’in Çin’in arabuluculuğuna mesafeli durmasına yol açmıştı. Kısacası Çin’in arabuluculuk girişimi de tıpkı Afrikalı devletlerin çabalarında olduğu gibi Kiev yönetimince yeterince tarafsız görülmemiştir.
Gelinen nokta itibarıyla bu kez Moskova yönetiminin Suudi Arabistan’ın bu girişimi için aynı düşünceye kapılacağı öngörülebilir. Zaten Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova’da Rusya’nın masada olamdığı bir toplantının somut bir anlamının bulunmadığını dile getirdi. Dolayısıyla 40 ülkenin bir araya geldiği Cidde Zirvesi’nden somut bir netice elde edilmesi pek mümkün gözükmüyor. Tüm bu gelişmeler ise arabuluculuk çabalarında başa dönülmesi ihtiyacını net bir şekilde gözler önüne seriyor. Nasıl mı?
Savaşın başından itibaren ideal arabulucu olarak ön plana çıkan aktör, Türkiye. Çünkü Türkiye, 2014’te Kırım’ın uluslararası hukuka aykırı bir biçimde ilhak edildiği günden beri Rusya’nın bölgede oluşturmak istediği yeni statükoyu tanımıyor ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü destekliyor. Dahası Ankara, Kiev’le siyasi, askeri ve ticari anlamda da güvene dayalı ilişkilere sahip.
Aynı zamanda Ankara, Rusya’yla nükleer enerjiden hava savunma sistemlerine çeşitli konularda işbirliği yapıyor. Daha da önemlisi Türkiye, farklı tezleri savunmasına rağmen Suriye ve Libya gibi çatışma alanlarında kurduğu diyalog vesilesiyle Rusya’la kriz yönetimi konusunda birlikte çalışma deneyimine sahip. Zaten bu yüzden de diğer aktörlerin arabuluculuk çabalarının aksine Rusya ve Ukrayna’yı aynı masa etrafında oturtmayı başaran tek ülke Türkiye.
Ankara’nın arabuluculuk girişimlerinin somut çıktıları da var. Her ne kadar halihazırda yürürlükte olmasa da Tükiye’nin öncülüğünde hayata geçirilen Tahıl Koridoru, bir yıl kadar yürürlükte kalmış ve dünyanın bir gıda kriziyle yüzleşmesini önlemişti.
Aynı zamanda Tahıl Koridoru Anlaşması, Türkiye’nin arabuluculuk diplomasisi vesilesiyle Birleşmiş Milletler’in uzun yıllar sonra ilk kez bir kriz alanında başarı elde etmesini sağlamıştı. Elbette bu gelişme, Ankara’nın “Dünya beşten büyüktür.” şeklindeki çıkışının haklılığını da teyit etmişti.
Mevcut durumda da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, barışçıl diplomasi anlayışı çerçevesinde Rusya’nın Tahıl Koridoru Anlaşması’na dönmesi için etkin bir çaba içerisinde. Benzer bir şekilde Türkiye’nin çabalarıyla gerçekleşen esir değişimi anlaşması da Moskova-Kiev hattınadaki ideal arabulucunun Ankara olduğunu ortaya koymuştu.
Sonuç olarak aktörler, iyi niyetli bir biçimde arabuluculuk çabalarında bulunsalar da Türkiye dışında Rusya ile Ukrayna’yı aynı masanın etrafında oturtabilen devlet yok. Cidde Zirvesi de bunu bir kez daha gözler önüne serdi. Belki de uluslararası toplum, yeni formüller aramak yerine Ankara’nın çabalarının desteklenmesine yoğunlaşırsa, süreç çok daha makul bir zeminde ilerleyebilir.