Sıcak denizler uğruna... Rusya ve Almanya'nın bitmeyen dramı
💢 NATO hava muharebe taktiklerine vakıf emekli 3 Alman subayın Çin savaş pilotlarına eğitim verdiği haberi uluslararası basının gündeminde.
💢 Askeri danışmanlık konusunda yüz yılı aşan deneyime sahip Almanya bu pilotlardan habersiz mi?
💢 Berlin neyi hedefliyor?
6 Haziran 2023 günü Alman medya kuruluşları ZDF ve Spiegel kaynaklı ilginç bir haber uluslararası basının gündemine geldi. Habere göre, Almanya Hava Kuvvetleri’nden emekli 3 subay, Çin Halk Cumhuriyeti savaş pilotlarına eğitim vermekteydi.
Habere konu olan pilotlardan Peter S. ve Alexander H. Eurofighter tipi uçaklarda eğitmenlik yapmışlardı, Dirk J. ise görev yıllarında Tornado savaş uçaklarını uçurmaktaydı.
Spiegel ve ZDF’nin iddiasına göre bu pilotlar aynı zamanda NATO hava muharebe taktiklerine de vakıf isimler. Almanya kaynaklı bu haber son 1 yılda gündeme gelen benzer vakaları akla getirdi.
Fransız Figaro gazetesine göre Çin, Fransız Hava Kuvvetleri’nde Super Etendard tipi uçaklarda görev yapmış bir pilota aylık 20 bin Euro maaş önermişti. İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetleri ile Avustralya Hava Kuvvetleri’nin eski pilotlarının da paravan şirketler aracılığıyla Çin’de eğitim verdikleri yine basına yansımıştı.
ABD donanmasında pilot olarak görev yapmış olan Avustralya vatandaşı Daniel Duggan, 2022 yılında ABD hükümetinin talebi üzerine Avustralya’da tutuklandı. Duggan şu anda Sydney yakınlarındaki Lithgow Cezaevinin yüksek güvenlikli kısmında, 2 metreye 4 metre boyutundaki bir hücrede tutuluyor.
ABD onu silah kaçakçılığı ve kara para aklama suçlarından yargılamanın peşinde. Duggan’ı bu kadar önemli kılan nokta, eski Amerikan donanma pilotunun, Çinli pilotlara uçak gemisine iniş kalkış eğitimleri verdiği yönündeki iddialar. Avrupa Birliği’nin emekli pilotların Çin Halk Cumhuriyeti’nde çalışmasını engelleyecek bir yasal düzenleme hazırlığı içerisinde olduğu iddia edilmekte.
Yine basına yansıyan bilgilere göre Alman pilotların Çin Halk Cumhuriyeti’nde istihdam edilmesi konusu geçen hafta Singapur’da düzenlenen “20’inci Asya Güvenlik Zirvesi” sırasında Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ile Çin Halk Cumhuriyeti Savunma Bakanı Li Shangfu arasındaki görüşmede de gündeme geldi. Li’nin Alman mevkidaşının konuyla ilgili sorusunu, büyütülecek bir şey olmadığı yanıtını vererek geçiştirdiği ifade ediliyor.
Erken emeklilik Alman pilotları arayışa itmiş
ZDF ve Spiegel’in ulaştığı belgeler ise bu meselenin farklı boyutlarda başka sorunlar da içerdiğine işaret ediyor. “Panama Belgeleri” vasıtasıyla ulaşılan bilgilere göre Çin’de eğitim hizmeti veren Alman pilotlar, emekli olduktan sonra Seyşel Adaları’nda bir danışmanlık firması kurdular.
Çin’den aldıkları maaşları bu firma aracılığıyla aklayan pilotlar, 41 yaşında fiziksel koşulları nedeniyle tamamladıkları savaş pilotu kariyerlerinin ardından yetersiz buldukları emekli maaşlarını böylece hatırı sayılır bir seviyeye yükselttiler.
Alman basınının ulaştığı bir diğer önemli bilgi ise bu alışverişin Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki ayağı Lode Technology Ltd. şirketine dair. Bu şirketin hissedarları arasındaki Çin vatandaşı Su Bin, 2016 yılında ABD’de casusluktan hüküm giymiş ve daha sonra ülkesine iade edilmişti. ABD, Su Bin’in bağlantılı olduğu şirketi yaptırım listesine almış olmasına rağmen Alman pilotların bu kurumla bağlantı kurabilmiş olması da konunun bir başka ilginç noktası.
Berlin gerçekten bu pilotlardan habersiz olabilir mi?
Gelelim şimdi eski tabirle “Zurnanın zırt dediği” yere. Acaba gerçekten Alman devletinin, 3 Alman pilotunun Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki bu eğitim faaliyetlerinden haberinin olmaması mümkün mü?
Sekizi Türk, biri Yunan asıllı 9 Alman vatandaşı ile 1 Alman polisi katlettikleri ispatlanan, çok sayıda soygun ve bombalı saldırının da sorumlusu olan Nasyonal Sosyalist Yeraltı Terör Örgütü davası hatırlanacak olursa yukarıdaki soruya “evet mümkündür” demek kolay değil.
NSU davası sürecinde, Almanya’daki istihbarat servisleri ile çeşitli eyaletlerin polis teşkilatlarının, bu ırkçı terör örgütünün faaliyetleri ve ilişkilerini gizlemek için belgeleri nasıl sümen altı ettikleri ya da yok ettikleri de kamuoyuna yansımıştı.
Dolayısıyla, 3 Alman pilotun geçim sıkıntısı çektikleri, Almanya Hava Kuvvetleri’nden aldıkları emekli maaşını yetersiz buldukları için Asya’nın gurbet ellerinde emek harcamak zorunda kalmış oldukları iddiası, hukukçuların tabiriyle “hayatın doğal akışına” pek de uymuyor. Çin’deki askeri eğitimlere dair Almanya kaynaklı bilgilerden yola çıkacak olursak karşımıza iki faktör çıkıyor:
- Osmanlı Devleti’nin son 38 yılında olduğu gibi “yabancı askeri danışmanların” Çin Halk Cumhuriyeti’nde cirit attığı gerçeği.
- Almanya’nın sıcak denizlere ( Pasifik Okyanusu ) ulaşmak için yaptığı planın Ukrayna-Rusya Savaşı nedeniyle akamete uğraması sonucu, Çin Halk Cumhuriyeti ile doğrudan ilişki kurma arayışı.
Almanya'nın en önemli ihraç ürünlerinden biri: Askeri danışmanlar
İlk maddeden başlayacak olursak, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda alınan mağlubiyetin ardından Sultan II. Abdülhamit silahlı kuvvetlerde modernizasyona ihtiyaç olduğu gerçeğini kabul etti. Zaman içerisinde Osmanlı kara kuvvetleri Alman subaylarının, deniz kuvvetleri İngiliz subaylarının, jandarma güçleri ise Fransız subaylarının at koşturduğu mecralar haline geldi.
Hiç şüphesiz kara kuvvetleri Osmanlı ordusunun en önemli unsuruydu ve bu gücün yenilenmesine damga vuran en kayda değer Alman subayı 1883 yılından itibaren çeşitli defalar Osmanlı başkentine gidip gelecek olan Colmar von der Goltz Paşa’ydı. Goltz Paşa, ordunun yeniden örgütlenmesine dahil olmakla yetinmemiş, Düyun-u Umumiye belasıyla boğuşmakta olan kısıtlı Osmanlı devlet hazinesinden büyük meblağların Alman demir-çelik ve silah endüstrisine akıtılmasına ön ayak olmuştu.
Goltz Paşa silah ticaretinden arta kalan boş vakitlerini de Osmanlı devletine dair ekonomik istihbaratı Alman İmparatoru II. Wilhelm’e aktararak ve Sultan II. Abdülhamid’i Berlin’e daha fazla bağımlı kılacak sahte darbe komploları planlamakla geçiriyordu. Sultan II. Abdülhamid, Goltz Paşa’nın bu komplo için dönemin Alman Genelkurmay Başkanı Mareşal Alfred von Waldersee’ye yazdığı bir mektubu da ele geçirmişti.
Konuya derinlemesine ilgi duyanlar bu mektubun ve yukarıdaki tüm bilgilerin ayrıntılarını İlber Ortaylı’nın “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu” adlı eserinde bulabilirler. Osmanlının son dönemindeki bu Alman yardımının(!) bir başka tartışmalı boyutu ise Alman subayların statüleri ile ilgiliydi.
1880 yılının Temmuz ayına kadar dönemin “savunma piyasasında”, vatandaşı olduğu ülke dışında bir ülkede çalışacak subaylar görevlerinden istifa etmek zorundaydılar. Ancak Berlin ile İstanbul arasında varılan anlaşma gereğince Alman subayları Osmanlı üniforması ve rütbesi taşımalarına rağmen Alman askeri ceza kanununa bağlı olarak çalışıyorlar ve özlük hakları ülkelerindeki gibi sürüyordu.
Dolgun maaş almaları ve bol keseden dağıtılan rütbeleri ise Osmanlı subayları ile aralarında bitip tükenmek bilmeyecek bir memnuniyetsizliğin tohumlarını ekecekti. Dahası, Alman İmparatorluğu, Yunan devletine de askeri danışmanlık verecek ve bunun sonuçları Balkan Savaşları’nda Osmanlı ordusu için nahoş sonuçlar verecekti.
Birinci Dünya Savaşı’nda Alman subayların Osmanlı ordusunun harekatlarını Berlin’in çıkarları doğrultusunda manipüle etmeye çalıştıkları da bugün tarihi belgelerle ispatlanmıştır.
Uzun lafın kısası, yabancı topraklara “askeri danışman” gönderme ve bu danışmanlık faaliyetini kitabına uydurma konusunda 140 yıllık derin bir tecrübeye sahip Almanya’nın pilotlarının, Çin Halk Cumhuriyeti’ne “geçim derdi kaygısıyla” gitmiş oldukları iddiası, tarihi bilgiler ışığında en azından bana pek de inandırıcı gelmiyor.
Şimdi geçelim ikinci maddeye. Almanya emekli pilotlarının Çin Halk Cumhuriyeti’ne gitmelerine izin vererek neyi hedefliyor olabilir?
Sıcak denizlere bitmeyen yolculuk: Rusya silah zoruyla; Almanya paranın sıcaklığıyla
“Sıcak denizlere inmek” tabiri mevzubahis olduğunda Türkiye kamuoyunda gözler doğal bir refleksle Rusya’ya döner. Aslında Rusya bu konudaki tek olağan şüpheli değildir. Dünya pazarlarına ulaşmak için Baltık Denizi haricinde bir deniz yolu imkanı olmayan Almanya da sıcak denizlere ulaşamamaktan yana dertli bir ülkedir.
19’uncu yüzyıldan bu yana Rusya ile Almanya arasında bu alanda yaşanan rekabetteki fark, Rusya’nın bu amacına zor kullanarak, Almanya’nın ise ekonomik hegemonya kurma yoluyla “tatlı tatlı” ulaşmayı denemesidir. Nitekim, 19’uncu yüzyılda Ortadoğu ve Asya-Pasifik pazarına deniz yolu ile ulaşmasının imkansız olduğuna gören Alman İmparatoru II. Wilhelm çareyi demiryolunda bulmuştur.
II. Wilhelm’in 1898’deki İstanbul ve Kudüs ziyaretlerinin başlıca hedefi Berlin-İstanbul-Bağdat-Basra demiryolu hattı için Osmanlı sarayından ihtiyaç duyulan imtiyazları elde etmekti. Alman İmparatoru, Avrupa’nın diğer başat güçleri tarafından uluslararası siyasetten dışlanmış olan Osmanlı Devleti’nin tek dostu olarak sahneye çıkmış ve arzu ettiği hedeflere ulaşmıştı.
Şimdi gelelim bugüne ve Almanya’nın 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle başlayan süreçte değişime uğrayan politikası ile söylemlerine. Almanya ve Fransa, Rus işgali başladığında hızlı bir Rus zaferine yatırım yapmışlardı.
Çaresiz durumda görünen Ukrayna’ya yardım eli uzatmaktan imtina ediyorlardı. Hatta vaat ettikleri askeri yardımların miktarı ve içeriği Berlin’i uluslararası toplumda alay konusu yapmıştı. Ancak geçen zaman içerisinde, ABD-İngiltere ikilisinin, kendilerini bypass ederek Rusya’ya Ukrayna topraklarında büyük bir tuzak hazırladıklarını fark eden Almanya’nın savaşa yaklaşımı hızla değişti.
Ne ölçüde ihtiyaç duydukları şüphelidir ama ABD’den bir F-35 filosu almayı kabul ettiler. Rusya’ya uygulanan yaptırımlara hızla intibak ederek enerji alanında kaynak çeşitliliğine gittiler. Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattının sabotaj sonucu ortadan kalkmasıyla beraber Ukrayna’ya yaptıkları silah yardımında ABD ile yarışır hale geldiler.
Savaşın başında Ukrayna’ya modası geçmiş miğferler gönderen Almanya’nın yerini 2023 yılının Ocak ayında, gönderdiği silah ve mühimmat listelerini çarşaf çarşaf yayınlayan, yaptığı silah yardımlarıyla övünen başka bir Almanya aldı. Peki bu değişimin sırrı neydi?
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Demokratik Almanya’yı, tabiri caizse diyemeyeceğim, tam tabiriyle “satın alan” Federal Almanya, bir asır önce olduğu gibi ekonomik gücünü kullanarak doğuya doğru ilerlemeye başladı. Eski Varşova Paktı ülkelerini kendisine bağımlı kılan Berlin yönetimi, Bosna ve Kosova savaşları vesilesiyle Balkanlar’a el attı. ABD ve NATO’nun hilafına, Rusya ile ilişkilerini ilmek ilmek dokudu.
Enerji ve otomotiv sektörleri bu sürecin başlıca aktörleriydi. 20’inci yüzyılda Berlin’in elinde bir Von Goltz Paşa olmadığından, zamanın ruhuna uygun olarak eski Başbakan Gerhard Schröder’i, Rus enerji ordusunun ağır silahı Gazprom’a entegre ettiler. Kazakistan’ın petrokimya sektörüne yatırım yaparak Çin Halk Cumhuriyeti ve onun el değmemiş enerji kaynakları ile 1 milyarın üzerindeki nüfusun oluşturduğu pazara doğrudan temas etmenin kıyısına kadar geldi.
Ne var ki, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminde Kremlin’deki hesabın Ukrayna ovalarına uymaması, Almanya’yı Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan etti. Kuzey Akım boru hattını ve doğudaki pek çok imtiyazını yitirdi. Avrupa Birliği yetkililerinin, Fransa Cumhurbaşkanının ve Alman donanmasının 2023 yılı başından itibaren Pekin ve Çin limanlarının kapılarını aşındırmalarına bakacak olursak, bir kez daha kara ve demiryolunda hüsrana uğrayan Almanya’nın bu kez Asya-Pasifik bölgesine doğrudan ulaşmaya çalıştığını söyleyebiliriz.
Lafı fazlasıyla uzattığım için burada noktayı koyuyor, Alman savaş pilotlarının emeklilik hayatlarını irdelerken sahnenin arkasını tarihi tecrübelerle gözlemek gerektiğini ifade etmek istiyorum.