Stajer amigo

Memleketteki arızaların çoğu aşırılıktan ve bir vasat tutturamamaktan kaynaklanıyor. Elimizdeki kıymetine paha biçilemez kristal şişe ya aşırı sıcaktan yahu aşırı soğuktan çatlayacak. Sonrasında ise hepimiz çok üzüleceğiz…

1. resim

Bir ara Galatasaray Beşiktaş’ı yendi ve ben eve giderken bir hafta on gün kadar yolumu değiştirmek zorunda kaldım. Kuruyemişçi Hüseyin abi kesin yolumu kesecek, “nasıl yendik ama” diyecek, sekiz on dakika Türk futbolunun kronik sorunlarından bahsedecek; velakin ben Hüseyin abinin istediği reaksiyonu hiçbir zaman veremeyeceğim.

Tamam kim sorsa Beşiktaşlıyım ama Hüseyin abinin istediği kıvamda Beşiktaşlı değilim. “Abi vallahi ne güzel yendiniz, helal olsun” desem, adamcağızın dişinin kovuğuna bile yetmeyecek; sırf o istiyor diye de holigan taklidi yapmayı ben beceremeyeceğim.

Karşılıklı nakıs teşebbüsler silsilesi… Gelgelelim maçtan üç-beş gün önce bana selam vermeye başlamıştı Hüseyin abi “maç ne olur hoca?” diye. E esnaf adam, muhabbet lazım. Baktım olacak gibi değil, bir süre genişçe bir yarım ay çizerek Hüseyin abinin dükkanını bypass ettim eve gidip gelirken.

Şakaklarıma ak düştüğü için midir nedir bilmem, hiçbir meseleyi en radikal şekilde yorumlamaya varmıyor gönlüm. Ne yapalım o da öyle bir adam Allah ıslah etsin deyip geçiyorum bazı durumlarda.

Elbette namümküne mümkün muamelesi de yapmıyorum; neticede besmeleyle kessen de domuzun eti helal olmaz. Fakat namümkünlerden de bahsetmiyorum sağda solda. Adı üstünde imkansız. Bir de uzun süredir, benden bekledikleri radikal cevapları vermiyorum hiç kimseye. Kırmızı çizgilerim var, aşılmaz, aşılması teklif dahi edilemez.

Şahsi anayasamın ilk dört maddesi gibi şeyler. Allah var şeriki yok, dünyanın en güzel ülkesi Türkiye, asla CHP’ye oy vermem, PKK’nın silahlı-silahsız bütün oluşumları düşmanımızdır, İsrail bir terör devletidir, sütlaç vanilyalı olmaz, balığa limon sıkılır…

Tamam bunlar benim hayatımın sabiteleri. Velakin bu hususlarda benim gibi düşünmeyen adamlarla da hiçbir şeyin münazarasını yürütemem. Allah’a inanmıyormuş, bana ne? Kafa musallaya çarpınca görüşeceğiz nasılsa. Hakaret etmesin kafi.

Türkiye’yi değil Patagonya‘yı seviyormuş, yolu açık olsun. Balığa limon mu sıkılırmış? Bal gibi sıkılır ama dilemiyorsa sıkmasın. Bana ne? Bir tek İsrail’e hukuk devleti diyen yarı ahmak yarı hain melunlara ağız dolusu sövesim geliyor, bir de PKK’ya cici çocuk muamelesi yapanlara. Orada zemberek boşalıveriyor bazen. Yoksa dost hatrı için vanilyalı sütlaç yemişliğim de vardır.

Hayata ait bütün hazların ve üzüntülerin geçici olduğunu bilmek, bunları dava ittihaz edip tepişmeye mâni oluyor. Şimdi ben en sevmediğim şeyi yapıyor ve beni anlatıyorum. Vallahi farkındayım aslında çok önemli bir adam olmadığımın. Kime ne benden?

Velakin ilginç biçimde insanların talep ettikleri radikallikte duruşlar sergileyip yorumlar yapmadıkça, aldığı parayı hak etmeyen amigo muamelesi görmek böyle şeyler yaptırıyor. Ya hu, sizler thanatosunuzu teskin edeceksiniz diye, niye bizler pankreas güreşçisine dönüşüyoruz?

Hakikaten sizin sövdüğünüz kafi gelmiyor mu da bir de bizden sövmemizi bekliyorsunuz? Şimdi yukarıda anlattığım prensip uyarınca esasen ben sizin bu tabiatınıza da eyvallah derim velakin kantarın topuzunu kaçırıp aleni yahut zımni hıyanetle itham edilince illallah diyorum ister istemez.

Bu cümleden olmak üzere son bir hatırlatmada bulunmak isterim. Dikkat buyrun, memleketteki arızaların çoğu aşırılıktan ve bir vasat tutturamamaktan kaynaklanıyor. İfratla tefrit arasında gidip gelirken cemiyetimiz, çok azı hariç hiçbir sorunumuz vekar ve makuliyet sınırları içinde çözülmeye çalışılmıyor.

Sizleri bilmem velakin emin olduğum bir husus varsa o da şudur: şu elimizdeki kıymetine paha biçilemez kristal şişe ya aşırı sıcaktan yahu aşırı soğuktan çatlayacak. Sonrasında ise hepimiz çok üzüleceğiz…

Tartışma