The Center for European Policy Analysis: Amerikan dış politikasını nasıl bir değişim bekliyor?
Biden, 2. Dünya Savaşı sonrası ABD'nin yükselişine liderlik eden son başkomutan olacak. Başkan kim olursa olsun, çok kutuplu dünyada ABD'nin izleyeceği strateji yeniden şekillenecek.
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından The Center for European Policy Analysis'de, Kasım ayında yapılacak olan ABD başkanlık seçimlerinin, ülkenin dış politikasına olası etkilerinin ve Ukrayna savaşının geleceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Kasım ayında Beyaz Saray'a seçilecek olan başkan kim olursa olsun ABD'nin dış politikasının 2025 yılında çok önemli ölçüde değişeceği iddia edilen analizde, Biden'ın ise Amerika'nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yükselişinin ve Soğuk Savaş liderliğinin geleneklerine bağlı son başkomutan olacağı belirtildi.
Analizde ayrıca; Ukrayna savaşının sonuçlarının hem Avrupa hem de ABD için büyük önem taşıdığı ve Batı karşıtı bloğa mesaj vermesi açısından kritik önemde olduğuna dikkat çekildi.
İşte The Center for European Policy Analysis'de yayınlanan analiz:
Seçmenler Kasım ayında ne karar verirse versin, ABD dış politikası 2025 yılında çok önemli ölçüde değişecek.
Öyle ya da böyle Joe Biden, Beyaz Saray'daki son geleneksel Atlantikçi, Amerika'nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yükselişinin ve Soğuk Savaş liderliğinin geleneklerine bağlı son başkomutan olacak.
John F. Kennedy'den bu yana hiçbir Amerikan başkanının karşılaşmadığı kadar büyük bir meydan okumayla karşı karşıya kalan Biden'ın sonrasında, ortaya çıkan çok kutuplu dünyada ABD'nin izleyeceği strateji de buna göre yeniden şekillenecek.
Ukrayna, Avrupa ve Amerika için pek çok şey anlamına geliyor, Amerika'nın bir sonraki başkanının, Ukrayna ile dayanışma, Avrupa ile ortaklık ve Rusya'yı çevreleme temel itkisini sürdürürken, mevcut gelişmelerden doğru dersleri de çıkarması ve saldırganlığın artık çözüm olmadığını görmesi gerekecek.
Biden, Ukrayna'nın savaşı kaybetmemesini sağlamaya yardımcı olurken, istemeden de olsa kazanamamasını da sağlamış olabilir.
Biden, 7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'e saldırmasının ardından Amerikan halkına yaptığı tek bir konuşmada Ukrayna'nın zaferini Amerika'nın kendi güvenliğiyle açıkça ilişkilendirdi. Bu mesaj ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından da Avrupa başkentlerine net bir şekilde iletildi.
Ancak ABD içerisindeki ayrılıklar, Biden'ın bu mesajına rağmen ABD'nin Avrupa'ya özellikle de Ukrayna'ya karşı verdiği sözleri tutmasını uzun bir süre engelledi. Zira; ABD Kongresi uzun bir süre Ukrayna'ya yardımları tıkadı.
Gelecekteki tarihçiler bu stratejik ve retorik kaosun maliyetini hesaplayacaklardır.
Diğer yandan Ukrayna, kısıtlı imkanlarla da olsa, Rusya'nın görünürdeki askeri üstünlüğüne boyun eğmedi. Elbette bu başarıda aslan payı Ukraynalıların direncine ve kahramanlığına ait.
Bununla birlikte, Amerika ve müttefikleri bu mücadeleye yaklaşık 300 milyar dolar ayırdı ki, bu destek olmadan Ukrayna'nın ayakta kalması mümkün olmazdı.
Biden erken dönemde iki gerçeği fark etti.
Birincisi Biden, Avrupa'nın önemini anlamıştı. Amerika tek başına savaşın maliyetini karşılayamazdı. Hele savaş sonrası yeniden yapılanmanın tahmini 1 trilyon dolarlık maliyetini hiç karşılayamazdı.
Biden ve yönetimi, 300 milyar dolarlık Rus devlet varlığına el koyulmasını sağladı ve muhtemelen Ukrayna'nın toparlanması için kullanılacak.
İkinci olarak Biden, savaş siyasetinin Barack Obama'nın bir zamanlar "arkadan liderlik etmek" dediği şeyi gerektireceğini anlamıştı.
Washington'un Berlin, Paris ve diğer Avrupa başkentlerini tetikleyerek Ukrayna yanlısı koalisyona sürüklediği düşünüldüğünde, Biden'ın ne kadar büyük bir iş yaptığı daha iyi anlaşılabilir.
Ursula von der Leyen, Olaf Scholz ve Emmanuel Macron gibi işi ağırdan alan liderleri ikna eden Biden, Putin'in Batı'da birleşik bir cepheyle karşılaşmasını sağlamış oldu.
Ancak kabul etmek gerekir ki; Putin'i caydırmakta açıkça başarısız oldu.
Bill Clinton, George W. Bush, Barack Obama, Donald Trump ve şimdi de Biden'a göğüs geren Putin, artık ABD'de kim başkan olursa olsun birleşik bir Batı ile mücadele ettiğinin farkında.
Mevcut ABD dış politikasının üç ayağı olan Ukrayna'ya destek, Rusya'ya karşı direniş ve Avrupa ile ortaklık, Ukrayna'nın nihai yenilgisini garantilemekten daha fazlası anlamına geliyor.
Ukrayna'da olası bir zafer ya da en azından savaş başlamadan önceki statükonun korunması, Putin'e, Tahran'a, Pekin'e ve tüm Batı karşıtı bloğa mesaj olacaktır.