The European Council on Foreign Relations: Türkiye'nin büyüyen dış politika hedefleri ve planları

Türkiye; Kafkaslar, Orta Asya, Akdeniz ve Orta Doğu'yu büyük ölçüde etkileme potansiyele sahip. Erdoğan, ABD'nin bölgede bıraktığı boşluğu doldurarak Türkiye'nin uluslararası statüsünü ve gücünü yükseltmeye çalışıyor. 

1. resim

İngiltere merkezli düşünce kuruluşu The European Council on Foreign Relations'da Türkiye'nin dış politika yaklaşımının değerlendirildiği bir analiz kaleme alındı. 

Türkiye'nin Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlayan konumu göz önüne alındığında; Kafkaslar, Orta Asya, AB, Akdeniz ve Orta Doğu'yu büyük ölçüde etkileyebilecek kritik bir ülke olduğu tespiti yapılan analizde, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Türkiye'nin dünyadaki gücünü ve statüsünü yükseltmek için belirleyici politikalar yürüttüğü belirtildi.

Analizde ayrıca, Türkiye'nin son dönemde Batı ülkeleri haricinde Rusya, Çin ve diğer ülkelerle de ilişkilerini artırarak geniş bir etki alanı elde etmeye çalıştığı belirtildi.

İşte The European Council on Foreign Relations'da yayımlanan analiz:

Son yıllarda Türkiye, Erdoğan'ın Libya ve Suriye'ye askeri müdahaleler başlatma, Akdeniz'de iddialarını sürdürme ve Çin ve Rusya ile olan ilişkileri nedeniyle müttefiklerinin öfkesini üzerine çekti.

Bu hamleler ve Erdoğan'ın politikaları, Türkiye'nin NATO üyeleriyle ilişkileri gerdi ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma umutları hakkında daha fazla şüphe uyandırdı. Erdoğan, bu gerilimler ve çok sayıda iç zorluk karşısında iktidarını elinde tuttu ve geçtiğimiz günlerde iktidarını beş yıl daha uzatabilecek bir seçim zaferi daha elde etti.

Türkiye neden önemli?

Türkiye, altı yüz yıl boyunca ayakta kalan, üç kıtaya yayılan ve Avrupa'nın yanı sıra İslam alemini de yöneten Osmanlı İmparatorluğu'ndan doğdu.

Toprakları, Doğu ve Batı, Hristiyanlık ve İslam, modernite ve gelenek gibi güçlü güçler arasındaki binlerce yıllık çatışmaya ve karşılaşmaya tanık oldu. Bugünün Türkiye'si bu etkileri yansıtırken aynı zamanda kendisini benzersiz bir ulusal kimliğe sahip bağımsız bir güç olarak göstermeye çalışıyor.

Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlayan konumu göz önüne alındığında Türkiye; Kafkaslar, Orta Asya, AB, Akdeniz ve Orta Doğu'yu büyük ölçüde etkileme potansiyeline sahiptir.

1936 Montrö Sözleşmesi uyarınca Ankara, Karadeniz ve Ege Denizlerini birbirine bağlayan ve yılda yüz milyonlarca ton yükün geçtiği hayati Türk Boğazları'nı (İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazları) kontrol ediyor.

Ayrıca Türkiye, İncirlik Hava Kuvvetleri Üssü'nde bulunan ABD nükleer silahları ile birçok üssünde ABD ve NATO askeri güçlerine ev sahipliği yapıyor. Sonuç olarak, bu güç ve kritik kavşak özelliği ile bölgeyi kasıp kavuran göç krizlerinde de önemli bir geçiş noktası haline geliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdi Türkiye'nin gücünü, özellikle ABD'nin bölgede gerileyen varlığının yarattığı boşlukta Ankara'nın doldurmasını hedefliyor.

Erdoğan nasıl bir rol oynadı?

Erdoğan ve İslamcı köklere sahip muhafazakar bir parti olan AK Parti, siyasi istikrarsızlık ve mali krizlere damgasını vuran bir on yılın ardından 2002'de iktidara geldi.

AK Parti, Türkiye'yi AB standartlarına yakınlaştıracak ekonomik ve siyasi reformları hayata geçirdi ve ülke ekonomisi 2001-2011 yılları arasında yılda ortalama yüzde 7,5 büyüttü. Dış politikada AK Parti'nin mottosu “komşularla sıfır sorun” oldu. Ankara bu dönemde önemli ticari bağlar kurarak, demokrasiyi teşvik ederek ve İslami kimliğini öne çıkararak Türkiye'nin nüfuzunu genişletmeyi amaçladı.

Erdoğan, dış politikada Türkiye'nin askeri ve diplomatik ayak izini genişletmeye odaklanan iddialı bir değişim tasarladı. Bu amaçla Türkiye, Azerbaycan, Irak, Libya ve Suriye gibi ülkelere askeri müdahalelerde bulundu. Etiyopya ve Ukrayna gibi ortaklara insansız hava araçları sağladı ve yurtdışında okullar inşa etti.

Türkiye geleneksel ittifaklarının ötesine nasıl genişliyor?

Batı ile çeşitli başlıklarda gerilim sürerken Türkiye, özellikle Çin ve Rusya olmak üzere diğer ülkelerle ilişkilerini artırıyor. Ankara, 2021'de en büyük ithalat ortağı haline gelen Pekin ile bağlarını güçlendirdi.

Ayrıca 2015'te Türkiye, Çin'in başlattığı Kuşak ve Yol Girişimi'ne katılarak nükleer ve kömürle çalışan enerji santralleri dahil olmak üzere altyapı projeleri için Batı dışı finansmana erişim sağladı.

Ankara, Rusya ile ilişkiler de aynı şekilde geliştirdi. Ankara ve Moskova, S-400 füze sistemlerinin yanı sıra TürkAkım doğal gaz boru hattı ve Türkiye'nin ilk nükleer santrali gibi altyapı projelerinde işbirliği yapıyor. Ancak iki ülke, Libya ve Suriye'deki iç savaşlar ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki 2020 ihtilafı da dahil olmak üzere son ihtilaflarda karşı tarafları destekledi.

Rusya-Ukrayna savaşına gelince, Türkiye her iki ülke arasında bir denge politikası yürüttü. Türkiye, Ukrayna'ya insansız hava araçları tedarik etti, Rusya'nın işgalini kınayan BM oylamasını destekledi, tüm savaş gemilerininin Türk Boğazları'ndan geçişini yasakladı ve Suriye'ye giden Rus uçaklarının Türk hava sahasından geçmesini engelledi. Öte yandan da, kendi enerji ihtiyacı nedeniyle Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlarına karşı çıktı.

Analistler, Türkiye'nin kendisini çatışmada arabulucu olarak konumlandırmayı hedeflediğini ve Ukrayna'nın gıda arzının küresel pazarlara ulaşmasına izin veren bir anlaşmanın arabuluculuğuna yardımcı olduğunu belirtiyor. Uzmanlar, Türkiye'nin bu ilişkileri geliştirerek Batı'dan kaçmadığını da belirtiyor.

Erdoğan Türkiye'nin geleceğini nasıl tasavvur ediyor?

Bazı uzmanlar, Erdoğan ve AK Parti'nin 2023 seçimlerindeki başarısının, büyük olasılıkla cumhurbaşkanının politika yörüngesinin önümüzdeki beş yıl boyunca devam etmesi anlamına geldiğini söylüyor.

Erdoğan, kendisini Müslüman dünyasının temsilcisi olarak konumlandırıyor ve BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyeli yapısına tepki olarak, “ dünya beşten büyüktür ” iddiasını vurgulayarak Türkiye'nin uluslararası statüsünü yükseltmeye çalışıyor.

Uzmanlar, Erdoğan'ın yeni döneminde bazı dış politika değişiklikleri öngörüyor.

Örneğin uzmanlar; Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeni ile yabancı yatırıma ihtiyaç duyuyor olmasının, Erdoğan'ı İsveç'in NATO üyeliği, F-16'ları satın alma ve diğer endişe alanlarında uzlaşmaya itebileceğini belirtiyor.

Tartışma