The Hill: Avrupa'nın Çin politikası büyük bir kargaşa içerisinde
Macron'un fiyaskoyla sonuçlanan Rusya'daki barış girişimi ve Çin ziyareti, Avrupa'daki tartışmaları artırıyor. Avrupa'nın Çin politikasındaki büyük kargaşa, ABD'nin beklemediği sonuçlara gebe olabilir.
ABD'nin önde gelen yayın organlarından The Hill, Macron'un Çin ve Rusya-Ukrayna savaşı nedeni ile izlediği politikaları değerlendirdiği bir analiz yayımladı.
Macron'un Avrupa'ya liderlik etme konusundaki tereddütlerin arttığına yer verilen analizde, Macron'un Rusya-Ukrayna savaşı ile ilgili girişimlerinin ve son Çin ziyaretinin fiyasko ile sonuçlandığı belirtildi.
Avrupa'nın Çin ile ilgili, ortak bir politika ortaya koyma konusunda tam bir kargaşa içerisinde olduğu tespiti yapılırken, ABD'nin beklenmedik sonuçlarla karşı karşıya kalabileceği tespitinde bulunuldu.
İşte The Hill'de yayımlanan analizin tamamı:
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, geçtiğimiz haftalarda Çin'i ziyaret ettiklerinde, Çin hakkında oldukça çelişkili mesajlar vererek, Avrupa'nın Çin'e karşı henüz ortak ve sofistike bir yaklaşım geliştiremediğini ortaya koydu.
Macron, Çin'e üç günlük bir ziyarette bulundu ve ziyaretin bir bölümünde Macron'a Ursula von der Leyen eşlik etti.
Von der Leyen, Brüksel'deki Mercator Çin Araştırmaları Enstitüsü ve Avrupa Politika Merkezi tarafından düzenlenen bir panelde yaptığı açılış konuşmasında, Avrupa'nın Çin ile ilişkilerinin "dünyanın her yerindeki en karmaşık ve önemli ilişkilerden biri" olmaya devam ettiğini belirtti.
Leyen;
"Dünya ve bölgenin bunu nasıl yönettiği, gelecekteki ekonomik refahımız ve ulusal güvenliğimiz için belirleyici bir faktör olacaktır."
ifadelerini kullandı.
Son zamanlarda "Çin'in genel stratejik duruşunun çok kasıtlı bir şekilde sertleştiğini" sözlerine ekleyen Leyen, Avrupa ile Çin arasındaki ilişkinin de "son birkaç yılda daha mesafeli ve daha zor hale geldiğini" kaydetti.
Bu konuşmayı, Macron'un Çin'e yaptığı üç günlük geziden sonra yaptığı değerlendirme izledi.
Macron;
“Bizim olmayan krizlere yakalanmamalıyız. Bu, Avrupa'nın karşı karşıya olduğu büyük bir risk. Biz Avrupalıların krizlerin takipçisi olmamız ve tavrımızı ABD ve Çin'in yaklaşımından almamalıyız"
açıklamasında bulunarak ABD ve Çin arasında yaşanan krizin Avrupa'nın krizi olmadığı imasında bulundu. Çin'in, sürekli artan sayıda riskli askeri manevralarla Tayvan'ın üzerinde baskı oluşturması Macron'un gündeminde değildi.
Çin lideri Xi ise yaptığı değerlendirmede;
“Çin hükümeti ve Çin halkının Tayvan sorununda uzlaşmasını ve kabul etmesini bekleyenler boş bir hayal kuruyorlar ve kendi ayaklarına kurşun sıkıyorlar.”
ifadelerini kullandı.
Macron ve von der Leyen, son dönemde Çin'i ziyaret eden tek Avrupalı liderler değildi. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da geçtiğimiz haftalarda Çin'i ziyaret etti.
Çinli mevkidaşı Qin Gang ile Pekin'de düzenlediği ortak basın toplantısında konuşan Baerbock;
"Tayvan Boğazı'nda askeri bir tırmanış, özellikle sanayi ülkelerini olumsuz etkileme potansiyeline sahip. Küresel ticaretin yüzde ellisi Tayvan Boğazı'ndan, yarı iletkenlerin yüzde 70'i Tayvan Boğazı'ndan geçiyor. Dolayısıyla serbest geçiş bizim ekonomik çıkarımıza ve buradaki statükonun tek taraflı ve şiddetli bir şekilde değiştirilmesi biz Avrupalılar için kabul edilemez.”
açıklamasında bulundu. Yani Baerbock, Macron'un aksine bir poltika izlediklerini ortaya koyarak, Avrupa içerisinde Çin'e dair bir politika birliği olmadığını da ortaya koymuş oldu.
Diğer Alman bakanlar da, Macron'un stratejik özerklik çağrısını "naif" olarak nitelendirdi. Alman bakan, Avrupa topraklarında güvenliğin, ABD'nin stratejik nükleer potansiyeli olmadan düşünülemez olduğunu belirtti.
Nitekim geçtiğimiz haftalarda Pekin'e seyahat etmesi planlanan ancak COVID-19 testi pozitif çıktığı için ziyareti iptal etmek zorunda kalan AB'nin dış politika sorumlusu Josep Borrell de benzer bir çağrıda bulunarak Çin'den Tayvan'a karşı itidalli davranmasını istedi.
Macron ve Xi, 51 maddelik ortak bir bildiri yayınladılar. Yayınlanan bildiride Fransa'nın Çin Halk Kurtuluş Ordusu (PLA) ile siyasi ve askeri diyaloğu güçlendirmeye yönelik adımlar atacağı ile ilgili kısımlar özellikle ABD'yi rahatsız edecek düzeydeydi.
Fransız Asya-Pasifik Komutanlığı'nın Çin Halk Kurtuluş Ordusu ile “diyaloğu derinleştireceği” ve Çin'in "Fransa ile kapsamlı stratejik ortaklığını yeni bir boyuta taşımaya hazır olduğunun" belirtirtilmesi "çok kutuplu" yeni dünya düzeni açısından ABD'nin beklemediği bir gelişme olarak yorumlanabilir.
Macron'un Avrupa'yı Fransız liderliği altında önemli bir jeopolitik aktör haline getirme hamlesi çok fazla alıcı bulmayabilir.Aynı şekilde, ister işgalden günler önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile diyaloğu, ister onu savaştan caydırmak için sonuçsuz kalan diğer girişimleri Macron'un AB'ye liderlik edip edemeyeceği konusundaki tartışmaları artırıyor.
Uzmanlara göre; Macron'un bu kumarının asıl nedeni, tamamen Fransa'daki mevcut iç öfke ve protestoların ötesine geçmek ve ekonomik zorluklardan kurtulmanın yollarını aramaktan ibaret olması muhtemel.
Zira Macron bu ziyaretinde; Çin'e daha fazla uçak, finansal ürün ve domuz eti satmak için anlaşmalar yaparken, sivil nükleer işbirliği dahil bir dizi anlaşma imzaladı. Uzmanlar, Macron'un bu tür adımlarının Fransa'da daha fazla iş imkanına yol açabileceğini ve böylece "Fransa'daki öfkenin bir kısmını yatıştırabileceğini" savunuyorlar.
Sonuç olarak; Fransa'nın Çin'i yönetmede güvenilir bir ortak olup olamayacağı ve Avrupa'nın Çin'e karşı ortak bir politikasının şekillenip şekillenmeyeceği, Macron'un fiyaskoyla sonuçlanan ziyaretinin ardından birçok kişinin sorduğu bir soru haline geldi.